Kendisinin Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamaya göre, Google'da çok avantajlı bir işin başındayken bir gün basından Akşener'in parti kuracağını öğrenmiş ve kendisini arayarak "Ben bu davada görev almak ve ülkeme dönüp memleketime hizmet etmek istiyorum" demişti. Talebi Akşener tarafından hemen kabul edilmiş ve Google'daki görevini dondurarak tası tarağı toplayıp Türkiye'ye gelmişti.

Bu konuda elimizde başka bilgi olmadığı için beyanını doğru kabul ediyor ancak bu şekilde harekete katılan birinin nasıl olup da Akşener'in güvenini bu derece kazanabildiğini; evinin içine, özel hayatına bu derece nüfuz edebildiğini ve yine aynı kısa süre içerisinde "Prens" konumuna yükseltilebildiğini kendi kendimize sormaya devam ediyoruz.

Eğer tanışma bu şekilde olmuş ise, dünyadaki bütün istihbarat örgütlerinin radarına girmiş bir lider için fazla ihtiyatsız bir davranış değil mi?

Veya böyle bir "hikaye" ile aslında var olan başka referanslar mı perdelenmek istendi?

Taylan Yıldız'ın kendisi hakkında Hürriyet'e verdiği bazıları oldukça abartılı bilgileri yine sadece kendi beyanı olarak "doğru" kabul etmek üzereydik ki bir şey dikkatimizi çekti.

Kendisinden "Türk dahisi" olarak söz edilen bu arkadaş, aynı bilgiler ve hemen hemen aynı kelimelerle 6 yıl önce de Habertürk gazetesinde haber olmuştu. Google'da basit bir arama yaptığımızda ise bu "üstün niteliklere" vurgu yapan kendisinden başka kaynağa rastlayamadık.

Yanlış anlaşılmasın, Taylan Yıldız'ın Google'da sosyal medya reklam ölçüm uzmanı olarak görev yaptığı, Stanford üniversitesine kabul edildiği bilgileri doğru. Doğru olmayan, Stanford Üniversitesi'ne "yılda sadece iki kişinin" kabul edildiği. (Yine de başarıdır,bir şey demiyoruz)

Doğru olmayan, daha doğrusu yokmuş gibi davranılan bir başka şey de Google'ın California'daki üssünde 50'nin üzerinde, Dublin'deki Avrupa merkezinde de 30 başarılı Türk mühendisinin çalıştığıydı..

Bu başarılı Türk gençlerine mercek tuttuğumuzda, aralarında Taylan Yıldız'dan çok daha önemli görevler almış, yöneticiliğe yükselmiş olanları da görüyoruz. Örneğin, Google'ın sürücüsüz otomobil waymo projesinde yönetici konumunda olan Sevval Öz bunlardan birisi.

Hale Dönertaşlı,Cansu Özaras, Hande Çardak,Soner Yılmaz, Hanifi Güneş, Kaan Tarıman, 22 yaşında Google'a girmeyi başaran Semih Salihoğlu bu Türk gençlerinden ilk elde sayabileceğimiz sadece bir kaç tanesi.

Facebook, twitter, Apple gibi diğer internet devlerinde çalışan Türklere girmiyoruz bile. Üstelik bunların içinde ülkesine dönmeye karar vermiş tek kişi de Taylan Yıldız değil.

Denilebilir ki, "diğerlerinden farkı olarak ülkesine siyasete girerek hizmet etmeye karar vermiş tek kişi".

Olabilir, saygı duyarız ama neden Google'a girmeyi başarmış te Türk olarak takdim edilmek isteniyor?

Halkımızın bu konulardaki kompleksinden kim bu kadar haberdar?

Ve de "dahi" payesi kim tarafından, hangi propagandanın parçası olarak veriliyor?

Google'da çalışmak "dahi" sayılmak için yeterli bir kriter midir?

Dahi sayılmak için bilim adamı olmak, insanlığın ufkunu açan bir icat yapmış olmak gerekmiyor mu?

Biz Aziz Sancar'a bile ağzımız dolu dolu "dahi" diyemezken, google'da alt düzey bir görev sayılabilecek bir pozisyonu bize "dahilik" olarak sunmaya çalışan kim?..

Bu arada, parantezi kapatmadan Taylan Yıldız'ın ölçüm uzmanlığının yanı sıra, ABD ve İsrail merkezli risk sermayesi fonlarında da belli bir uzmanlığı olduğunun anlaşıldığını belirtelim.

Gelelim Taylan Yıldız'ın Meral Akşener'e yansıttığı "idealist, mütevazı Türk genci" imajı ile üçüncü kişilere ve başka ortamlarda yansıttığı kişilik yapısı arasındaki çelişkiye.

Kendi kişisel izlenimimizi baştan söyleyelim: Siyasi vizyon ve stratejik akıl sıfır ama kendini pazarlamanın toplumda karşılığı olduğunu bilecek kadar kurnaz. Zaten iki lafının arası "marketing benim göbek adım". Kendisine çizdiği "üstün Türk" fotoğrafına o kadar inanmış ki karşısındaki insanların kim olduğunu merak bile etmiyor, söylenenleri kesinlikle dinlemiyor, kendisini her konuda tek karar verici ve son sözü söyleyici olarak görüyor. "Meral abla'yı Nike gibi bir marka yapacağım" derken de, (oysa Akşener'in en güçlü tarafı doğallığıdır).

“O partinin medya, tanıtım ve propaganda sorumlusu ben olacağım" derken de, "Genel Merkez'in mobilyalarını bile ben seçtim, bunu bile yapacak kimse yok. Bu arada Türkiye'deki iç dekoratörler berbat" derken de (Oysa iç mimarlarımız artık İtalyan ve Danimarkalı tasarımcılarla yarışıyor) kendini gereğinden fazla şişirmiş ve bu şişirmelerine alıcı bulmuş biri olduğunu göremiyor. Bu balonun bir gün patlayabilme riskini aklına bile getirmiyor.

Dedik ya, arkadaş hepimizin köyünden çıkamamış, "ecnebi memleket görmüş, lisan bilen biri gelse de bizi kurtarsa" diye bekleyen tipler olduğumuzdan o kadar emin ki, zaten bu "kurtarıcılık" misyonunu da "Ülkeme dönerek sizlere büyük bir lütufta bulundum" tonlaması ile sık sık başımıza kakıyor:) Sözün yeri gelmişken sıralamada unuttuğumuz bir konuyu daha kayda geçirelim: Taylan Yıldız, Meral Akşener'e "70 bin dolarlık maaşını bırakıp ülkesine koştuğunu" söyledi. Bunun yıllık rakam olduğunu belirtmeyip aylık maaşıymış gibi yansıttı. Google'ın, google ölçülerinde "sıradan" bir yazılım mühendisine verdiği yıllık maaşın 192 bin dolar olduğunu da belirtelim.

Arkadaşımızın Meral Akşener'e yansıtmadığı başka kişilik özelliklerine devam edelim. Makro işlerle ilgilenen bir "dahi" olarak halkla temasın önemini küçümsüyor.

Örneğin, Akşener'in en önemsediği projelerden biri olan doğu ile temas-Ahlat projesini "Üff, abla çok istiyordu ayarladık öyle bir şeyler.." sözleriyle gereksiz ve faydasız bir "halkçılık" olarak görüyor. Zaten kendi "üstün" dünyasına hitap etmeyen her şeyi elinin tersi ile itiyor ve itmeye yetkisi olduğuna inanıyor.

Bu "üstün dünyaya" hitap etmeyen avam kesiminin başında tabii ki ülkücüler geliyor:)

Sahneyi aktaralım:

İki ay kadar önce Avcılar'da düzenlenen basın toplantısında karşılıksız fedakarlık anlayışı ile koşturup duran genç bir ülkücü kardeşimiz kapıda görevlendirilir. Kardeşimiz, kendisine verilen görev gereği salona girmek isteyenlere kim olduklarını, davetiyesini filan sormaktadır. Taylan Yıldız'ı tanımayan ve onun bir "Türk dahisi" olduğunu bilmeyen genç kardeşimiz, doğal olarak ona da kim olduğunu sorar.

Ülkücü gence tepeden tırnağa "seni şarka sürdürürüm" bakışlarıyla bakan Taylan Bey'in cevabı şöyle olur:"Kim olduğumu yakında öğreneceksin". Düşünün,bu kardeşimiz Taylan Yıldız seçilsin,Bakan olsun diye aç bilaç koşturacak. Hani biz siyasette "elit" şımarıklığına son verecektik

Arkadaşımızın bir de kendisini aşırı ve desteksiz pazarlamanın hiç bir sorgudan ve teyitten geçmediğini gördükten sonra eşini de "twitter uzmanı" olarak pazarlama girişimi var.

“Taylan Bey, iyi söylüyorsunuz, hoş söylüyorsunuz ama Meral Hanım'a ve harekete ait sosyal medya hesapları dökülüyor. Bir şeyler yapsanız..." diyenleri "Biliyorum, biliyorum, bunu ilk söyleyen de siz değilsiniz" diye susturduktan sonra "twitter uzmanı" olan eşinin “ABD'den gelmek üzere olduğu ve ilk işinin de Meral Hanım'ın sosyal medya hesaplarına "el atmak" olacağını söylüyor. Sonra eşinin twitterda 2500 takipçili bir ana okulu öğretmeni olduğu ortaya çıkıyor!

Sabrınıza teşekkür ederim, bitiriyorum. Velhasıl, 1.5 milyon takipçili bir siyasi liderin sosyal medya hesabına hiç bir katkı, hiç bir fark getirememiş, Herhangi bir liselinin on beş günde yapabileceği bir web sitesini aylarca ortaya çıkaramamış, parti hesaplarını gönüllü hesaplarını ve aktivist hesaplarını koordine edememiş ama bol bol kendisini parlatan, partinin tanıtım videosunu bile hazırlamamışken kendisi için milletvekili adaylığı videoları hazırlayan "bir sosyal medya dahisi" ile karşı karşıyayız!

Son sözümüz de Meral Akşener'e olsun: (Rasputin örneğinin Taylan Yıldız'a beş numara büyük olduğunun farkındayım ama) Rasputin her zaman papaz kılığında gelmez..

Fatma Sibel Yüksek

Editör: TE Bilişim