İslâm tarihinde kedi sevgisinin Peygamberimize uzandığını ifade eden Yardım, Mevlana ölünce kedisinin 7 gün yaşadığını, kızı Melike Hatun'un ağlaya ağlaya  helva yapıp dağıttığını yazdı. 

Şair ve yazarların, kitapseverlerin kedilerle olan dostluğunu anlatan yarım, kedilerin zannedildiği gibi nankör olmadığını vurguladı. 

M.Nuri Yardım'ın kedi dostu yazısı şöyle:

"YAZARLAR KEDİLERİ SEVER
Aslında kültürle ve sanatla ilgilenen bir çok sanatçı ve kültür adamı hayvanları sever ama en çok da kedileri. Peki yazarlarla kediler arasındaki bu tarihî dostluğun kaynağı nereye dayanıyor?

SADECE yazarlar mı? Aslında kültürle ve sanatla ilgilenen bir çok sanatçı ve kültür adamı hayvanları sever ama en çok da kedileri. Peki yazarlarla kediler arasındaki bu tarihî dostluğun kaynağı nereye dayanıyor? 

Elbette bu sevgilinin temelini Asr-ı Saadete kadar, Hazret-i Peygamberin kedi muhabbetine kadar uzatmak mümkün. Ama daha ziyade yakın dönemde, bilhassa 20. yüzyılda ve bu asrın ilk yıllarında şahidi olduğumuz kedi tutkusu dikkat çekiyor.

Bu meseleyi durduk yerde ele almıyorum. Bilhassa, son zamanlarda bazı ruh hastalarının kedilere, köpeklere ve diğer yaratılmış canlı hayvanlara yaptıkları eziyetlerin ardından böyle bir yazı kaleme almak istedim. Biraz da toplumda bu duyarlılığı artırmak gerektiğini düşünüyorum. Zira büyük şehirlerde tabiatı, çiceği, böceği unuttuğumuz gibi hayvanat âlemi ile de neredeyse ilgimizi kesmiş gibiyiz.

Evde kedi beslemek

Arada bir davet edildiğim okullarda öğrencilerle sohbet ederken onlara soru yöneltiyorum. Siz buna anket de diyebilirsiniz. Eh serde gazetecilik olunca merak ediyor ve soruyorum: “Evinde kedi besleyenler ellerini kaldırabilir mi?” İnanın 100 kişilik salonda, bir bilemediniz iki üç çocuğumuzun elleri havaya kalkıyor. Yani demek istiyorum ki İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde yaşayan çocuklar kedileri artık evlerde, yanıbaşlarında görmüyorlar. Sokaklarda avare bir şekilde dolaşırken, araba altlarına sığınmış veya üstlerinde uyumuşken farkediyorlar. Biraz da çekiniyorlar. “Adı çıkacağına canı çıksın” diye bir atasözümüz var ya... Bu söz kediler için de çok geçerli. Haksızlık ediliyor garibanlara... Bulunduğum ortamlarda biraz da sempati uyandırmak için “Kedi” diye ağzımı açtığımda bazı kişilerin “Sevmem, nankör hayvan!” demeleri yok mu, insanı inanın çileden çıkarıyor. Ne kötülüğünü, hangi nankörlüğünü görmüşsün kardeşim. Hangi iyiliği yaptın da karşılığında kötülük gördün bu sevimli pisilerden. Bu yanlış kanaat ne yazık ki yaygın durumda.

Bizim Lokum

Meselâ geçen hafta bizim evdeki Lokum’dan bahsetmiştim. Hiç de nankör değil, aksine sürekli gelip minnet borcunu kucağımda uyuyarak karşılıyor. Murat Başaran’ın nefis bir “kedi” hikâyesi vardır. Önceleri kedilere mesafeli duran yazarımızın daha sonra bu sevimli mahluklara nasıl bağlandığını ve evlatlarından ayırmadığını anlatır. Aslında okul ders kitaplarına bu tür yazılar konulmalı, çocuklarımız okul sıralarında kedileri sevmeye başlamalıdır.

Mevlâna’nın ölen kedisi

         Büyük İslâm âlimleri ve mutasavvaflarının kedilere muhabbeti eskiden beri bilinir. Esasen kediler biraz da “şark hayvanı”dır. Munistir, evcildir, içe dönüktür. Bir kedi evden çıkmadan yıllarca yaşar. Ama köpek öyle değil. Köpeği besleyenler onu arasıra dışarı çıkarmak gezdirmek zorunda. Bu yüzden Batıda köpek beslemek yaygındır. Bizde ise daha ziyade kedilere sahip çıkılır.

Gazeteci yazar Ragıp Akyavaş, Edeb Yâ Hû isimli eserinde Mevlâna ve kedisi arasında cereyan eden ibretli bir hadiseyi şöyle nakleder:

“Hazret-i Mevlâna’nın vefat ettiği günlerde, ev halkını daha da ağlatan bir olay olmuştu. Hazret-i Mevlâna’nın çok sevdiği kedisi, onun vefatından sonra bir şey yemedi, içmedi. Hayvancağız bu üzüntüyle yedi gün yaşayabildi. Hazret-i Mevlâna’nın, kendisi gibi hassas kızı Melike Hatun, o kediyi bir insan gibi kefenledi. Ağlaya ağlaya aziz babasının türbesi civarına gömdü. Hatta helva yaptı ve insanlara dağıttı. Hazret-i Mevlâna bütün mahlûkları severdi.”

Yazarlar ve kedileri

         Yazarlarla kedilerin serencamı çok eskidir ve uzundur. Ben yakın tarihimizden bir kaç örnek vererek bugünkü yazarlarımıza bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Edebiyat ve kedi deyince önce Ahmet Hamdi Tanpınar’ı hatırlamak gerek. Siyah kedisiyle bir fotoğraf çektirerek tarihe geçmiştir. Malum Tanpınar, Tünel’deki Narmanlı Han’da bekâr hayatı yaşamıştır. Ve oranın da kedileri meşhurmuş daha o zaman. Bir kaç yıl önce, henüz restorasyona girmeden hana girdiğimde ve Tanpınar’ın yaşadığı odayı gördüğümde bazı kediler gördüm. Demek ki, kediler handan vazgeçmemiş. Büyük ihtimalle büyük büyük anne ve babalarının izinde yürüyerek edebiyatçıların soluk alıp verdiği bu güzel mekânı terk etmemişler. Ne büyük bir sadakat... Yıllar önce yaptığım röportajda kendisini “Tanpınar’ın torunu” olarak gören merhum Orhan Okay da çocukluğundan beri kediseverdi ve bu düşkünlüğü ömrünün sonuna kadar sürdü.

Bediuzzaman’ın kedileri

Yaptığım küçük araştırmada bir çok meşhur âlimin ve sanatkârın kedilerle iyi geçindiğini hatta kedi beslediklerini öğrendim. Bediüzzaman Said Nursi’den Ekrem Hakkı Ayverdi’ye Münevver Ayaşlı’dan Mehmed Şevket Eygi’ye kadar meşhur şahsiyetler kedi sahibi olmuşlardır. Bediüzzaman, yanına gelen kedilerle yemeğini paylaşırmış. Ekrem Hakkı Ayverdi’nin kedisinin adı “Civelek”. Sâmiha Ayverdi’nin, Civelek hakkında yazdığı ibretli yazıyı okuyunca duygulanmış ve kedilerin güzel dünyasına bir kere daha hayran olmuştum. Ekrem Hakkı Beyin eşi İlhan Ayverdi’nin de kedisi vardı. Hatta Fatih’teki eve yaptığım ziyarette bu kediden hafif bir tırmık bile yemiştim. İlhan Hanım, kediciğini azarlamış ve yanına çağırmıştı. Ayverdi, Bağ Bozumuadlı eserinde yakın arkadaşı Safiye Erol’un kedi muhabbetinden de bahsediyor ve şöyle diyor: “Değerli kadın Safiye Erol’un eşi Necmettin Erol Bey, askerden sivil hayâta geçmiş bir kimse idi. Karı koca, hayvanları severler ve evlerinde her zaman bir kedileri bulunurdu. Safiye Hanım: ‘Dört ayak bir kuyruk oldu mu bize yeter!’ diyecek kadar güzel çirkin aramadan kedilerine düşkünlük gösterirdi.”

Heybeliada’nın simgesi

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın kedisi Heybeliada’nın simgesi haline gelmiş. Tevfik Fikret, Sait Faik Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Rasim, Necip Fazıl Kısakürek, Memduh Şevket Esendal, Asaf Hâlet Çelebi, Orhan Veli Kanık, Haldun Taner, Hasan Âli Yücel, İbrahim Alaeddin Gövsa, Nâzım Hikmet, Cihat Burak ve Samim Kocagöz de bilinen kedi hayranı edebiyatçılarımız.Behçet Necatigil sağlam kediseverlerdendir ve “Bibi” adını verdiği bu kediyi çocukken pek sevmiştir. Küçük yaşlarda “Küçük Muharrir” adıyla çıkardığı özel gazetede “Kedim” şiirinde onu anlatır. İlk kıtası şöyledir: “Benim de bir kedim var / İsmi de hem ‘Bibi’dir / Tüyleri hem beyaz kar / Tıpkı pamuk gibidir”

Üstün İnanç’ın Boncuk’u

Bilge Karasu da kedicilerdendir ve bu konuda bir kitap yazmıştır. Tomris Uyar ise bir başka kedici kadın yazar. Günümüz romancılarından Üstün İnanç’ın “Boncuk” adlı bir kediye sahip olduğunu biliyor muydunuz? Ümit Meriç’in kız  kedisi “Lokum” adını taşır. Bizimkinin adaşı. Edebiyatçı yazar Mahmut Babacan’ın kedisinin adı “Miniş”. Mehmet Nuri Bingöl ise evdeki canyoldaşına “Paşa” unvanını takmış. “Yaş Otuzbeş” şairinin kardeşi Yılmaz Tarancı’dan duymuştum. Cahit Sıtkı Tarancı’nın bir komşusu varmış. Kendisinden iki yaş büyük olan Cavidan Hanım. Kedi beslermiş. Bunun üzerine Cahit Sıtkı bir kedi hikâyesi kaleme alır. Bu hikâyeyi okuyanın bir an önce kedi besleyesi geliyor. Tabii kedi beslediğini söylemeyen veya onunla fotoğraflar çektirmeyenlerin sayısı da çok. Bu yüzden sağlıklı bir envanter çıkarmak mümkün olmuyor.

***

Türkologlar da kedi sever

Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde talebe yetiştiren hocalarımızın da kedisever olduğunu Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya hocamızdan öğreniyoruz. Başta Tanpınar’ı zikreden Sertkaya, Birol Emil hocanın birden fazla kedisi olduğunu, Şeyma Güngör’ün de “Çelebi” isimli bir kedisi bulunduğunu yazıyor. Sertkaya Ailesinin  kedi kızının adı ise “Gümüş”. Gümüş’ün acıklı hikâyesini anlatan hocamız, iki yıl önceki yazısında kedinin vefatıyla nasıl büyük bir hüzne düştüklerini olağanüstü bir üslup ile dile getiriyordu. Hikmet Feridun Es, Tanımadığımız Meşhurlar kitabında romancı Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın da “kedici” olduğunu yazar. Gürpınar’ın, vefatından önce yakınlarına söylediği son söz, “Kedilerimi iyi doyurunuz.” şeklinde olmuş, ardından hayata veda etmiş.

Kediler vefalıdır

Aslında kedilerin çok sadık ve vefalı olduğunu bilmek gerek. Tabii kedi bahsinde İsmail Saib Sencer Hocayı anmamak mümkün değil. Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin ikinci müdürü olan büyük âlim, biraz da kıymetli kitapları haşerattan korumak amacıyla yüzlerce kedi beslermiş. Onlarla samimiyeti o kadar ilerletmiş ki, kitap okurken gelip omuzuna çıkar, sarığının üstüne tünerlermiş. Rivayete göre vefatında umumiyetle kederli bir şekilde âdeta matem tutmuşlar. Bayezid semti için “delileri ve kedileri meşhur” derler. Elhak öyledir. Hâlâ Sahaflar Çarşısı’nda kediler dolanır gün boyu. Bilhassa Pazar günlerinin tenhalıığında adım başı bir kedi görürsünüz. Kediler tabii ki yazarları sever, yazarların meftun olduğu kitaplara onlar da hayran. Bu yüzden kitapçı dükkânlarında, sahaflarda hatta bazı kitap fuarlarında kedileri sıklıkla görmek mümkün. Bir de mezarları çok sever kediler. Gün boyu kabir taşları arasında gezer dururlar. Acaba mezarlar arasında yazar ve sanatkârların kabirlerini özellikle ziyaret ederler mi, bilinmez. Ben Eyüp Sultan Mezarlığı’na gittiğimde yol boyu kedilerle rastlaşır, hatta onlara selam veririm. İnsanlarımız şefkatli, mamalarını da bırakıveriyorlar duvar boyunca... Böyle bir kaç kedi ile hatıra fotoğrafları çektirdiğimiz de vardır. Aman bizim Lokum duymasın, kıskanır. Zira Beni başka kedilerle paylaşamaz. Eyüp Sultan’da Necip Fazıl’ın mezarı çevresinde çok fazla kedi bulunur. Ankara Bağlum’da karlı bir havada şairimiz Abdurrahim Karakoç’ın kabri başında bir kedi görmüş ve fotoğrafını çekmiştim.

***

Kedi edebiyatı revaçta

Tabii bir de kedi edebiyatı vardır. Sadece bizde değil Batıda da bu yolda kaleme alınmış eserler mevcut. Kediler hakkında yazılan pek çok hikâye, roman bulunuyor. Bizde bu işi “Hırrename” isimli şiiriyle Namık Kemal başlatmış, bugün bu geleneği sürdürenler var. Kısmet olursa ben de “Lokum”umuz için bir kitap hazırlıyorum. Gazetecilerin kedi sevmediği fikri, büyük iftira. Mesela daha dün Milat gazetemizin iki usta ismi Süleyman Karakulluk ve Cahit Hınıslıoğlu’nun gazete bahçesindeki yemeklerini bir kediyle paylaştığını gördüm. Ve üç gün önce vefat eden gazeteci büyüğümüz Erol Türegün’ün, bir kedisever olduğunu yeni öğrendim. Sırtına aldığı kedisiyle çekilmiş bir fotoğrafa rastlayınca, birlikte çalıştığımız zarif ve çelebi adamı, kalender ve olgun ağabeyimizi bir kez daha rahmetle, şükranla ve saygıyla andım.

Velhasıl yazarlarla kedilerin hikâyesi bir hayli uzundur ve asla bu sayfaya sığmaz. İyisi mi biz burada sözü burada keselim ve kedisever yazarlarımızla şairlerimizden vefat edenlere Allah’tan rahmet, yaşayanlara selâm gönderelim."

Editör: TE Bilişim