Komünizmin fikir olarak yeşermeye başlamasının tarihi çok eskidir. Platon’la başladığı söylenen özel mülkiyete karşı olma fikri, çıkış noktalarından birisi sayılabilir. Hatta bizde Şeyh Bedrettin isyanının bile komünist belirtiler taşıyan özellikleri vardır. Şeyh Bedrettin “Nasıl ki güneşten eşit faydalanıyorsak, eşlerimizin dışındaki her şeyden eşit faydalanmalıyız” diyordu. Etrafındaki insanların ortak mülkiyet anlayışıyla oluşturduğu ve bir nevi komün hayatı yaşayan topluluk kısa sürede çok büyümüştü.

Kolomb öncesi Amerika’da yerli kabilelerin komünal yaşam ve ortak mülkiyet kavramıyla komünizmi yaşadıkları iddiası yabana atılamaz bir tezdir. Komünizm düşünsel manada Karl Marks ve Friedrich Engels tarafından kaleme alınan “Komünist Manifesto” ile modern ideoloji haline gelmeye başlamıştır.

Komünizm devlet rejimi olarak ilk kez 1917 de Ekim devriminden sonra kurulan Sovyetler Birliğinde uygulanmıştı.

“Komünizm, kapitalizme karşı geliştirilmiştir” gibi bir yanılgıya asla düşülmemelidir. Çünkü diğer ekonomik sistemlerde olduğu gibi her ikisi de Siyonizm’in (küresel emperyalizm) eseridir.
Bu uzun girizgâhla konumuza gelelim:

Komünizm, temel ilke ortak mülkiyet ve sınıfsız bir toplum amaçlayan ideolojidir. Bu ilkenin uygulanmasını ütopya olarak görüp, bu rejimin kaosa yol açacağını öngörenler az değildi. Eski adı Siyonizm olan, başını Rothschild, Rockefeller, Morgan, Soros gibi ailelerin çektiği küresel emperyalizm kaostan beslendiği için onları bu olayların dışında düşünmek saflık olur. Siyonistlerin kapitalizm gibi, komünizm gibi davaları, dertleri ve hedefleri yoktur zaten. Bu noktada 1905 yılında Rusya’da toplanan Siyon liderleri ve kaleme alınan “Siyon liderlerinin protokolleri” sadece Rusya değil, dünyamızda gelişen olayların seyri bakımından çok önemlidir.(*)

Rusya’da ilk devrim 1917 Mart ayında gerçekleşir. Çar tahttan indirilir ve yönetim el değişir. Rus halkının yoksulluğu, 1. dünya savaşının ağır şartları, işçi grevleri, askerlerin Çar’a itaatsizliği ilk devrimin sebepleridir diyebiliriz. İlk etapta geçici bir hükümet kurulur. Bu hükümetin içinde sosyalistte vardır, liberalistte. Bir süre durumu idare ederlerken Lenin ve Troçki Rusya’ya gelerek bu hükümetin yeni bir şey yapmadığını, Çar’ın düzenini devam ettirdikleri gerekçesiyle Bolşevik hareketini başlatırlar ve Ekim devrimini, yani kızıl devrimi gerçekleştirerek iktidara gelirler. Asıl komünist devrim budur.

Kızıl devrimden sonra sular durulmaz. Bolşeviklerin iktidara gelmesiyle Rusya’da 1917 yılından başlayarak, 1922 yılına kadar sürecek kanlı bir iç savaş başlar. Bu savaşın bir tarafı Bolşeviklerin kızıl ordusu, diğer tarafı ise beyaz ordudur. Beyaz ordunun içerisinde Çar taraftarları da vardır Çar karşıtları da, fakat ortak özellikleri Lenin’den ve kızıllardan nefret etmeleridir.

Bilinen tarihe göre, Lenin ve kızıllar, komünizm düşmanı Beyaz ordunun Batı ve ABD tarafından desteklendiği söylenir. Doğrudur, beyaz ordu ABD tarafından desteklenmiştir. Hem de Amerika’dan gelen Kızılhaç adı altında ekip tarafından desteklenmiştir. Sosyal sorunları çözme adı altında Rusya’ya giden Kızılhaç ekibini bizzat JP Morgan ve Rockefeller‘in önderliğinde Wall Street bankerleri organize ve finanse etmiştir.

Peki ya Kızıl Ordu?

Troçki’nin Kızıl Devrimde Lenin’le birlikte en fazla pay sahibi olduğu tartışmasız bir gerçektir. Troçki ile Kızılhaç heyetinin lideri Robins’in görüştüğünü 12 Aralık 1917 tarihinde Rusya’daki Amerikan büyükelçisinin Amerika Dış İşleri Bakanlığına çektiği telgraftan anlıyoruz.(**)

Bu telgrafta “Bolşevik gazetesinde Troçki’nin bir konuşmasının yayınlandığı, Bu konuşmada Amerikan Kızılhaç ekibi lideri Robins’in Smolny’e gelerek Troçki ile görüştüğü, bu görüşmede Robins’in Troçki’ye; “Rusya’da bugüne kadar Bolşevik hükümeti gibi güçlü bir hükümetin olmadığı, Amerika’nın Bolşevik hükümetini destekleyeceğini söylediği” yazmaktadır. Smolny, St. Petersburg şehrindeki, Lenin ve Troçki’nin devrimi yönettiği yerin adıdır. Bu telgraf üzerinden başlayan araştırmalarla Wall Street bankerlerinin aynı zamanda Kızıl orduyu da finanse ettiğini ortaya çıkaran Dr. Antony Sutton Hoover Enstitüsündeki işinden uzaklaştırılır ve yaptığı araştırmalar uzun yıllar yok sayılır.

Buradan açık ve net anlaşılıyor ki, “İnsani yardım” adı altında Rusya’ya gidip, beyaz orduyu destekleyen Amerikan ekibi aynı zamanda Lenin ve Troçki ile temasa geçip kızıl orduyu da desteklemiştir. Oysaki kitaplarda cengâver kızıl ordunun Amerika tarafından desteklenen beyaz orduya karşı savaştığı yazılır ve söylenir. Bu noktada Siyonizm’in oyunu her türlü sonuçta kazanmak üzere kurduğunu bir kez daha görüyoruz.

O zamanlarda Amerika’da, Rusya’ya Kızılhaç Örgütünün insani yardım seyahatini organize ve finanse eden Wall Street’e bağlı işadamları, madenlerinde ve fabrikalarında greve giden işçileri kurşuna diziyorlar, kar oranımız azalmasın diye çocuk işçi çalıştırmayı yasaklayan düzenlemeleri engelliyorlardı. Bu adamların hiçbir zaman, komünizm, kapitalizm, herhangi bir idealizm ve insanlık için insani yardım gibi bir amaç ve davaları olmadı, olmayacakta. 1905 yılında Rusya’da yapılan toplantıda kaleme alınan “Siyon liderlerinin protokolleri”nde yazıyor:

“Onların derdi Siyonizm’dir”

Editör: TE Bilişim