Hafta başında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen Kuzey Kıbrıs Başbakanı Ersin Tatar, "Kendi toprağımızdan kamuya ait olan sahil ve Demokrasi Caddesi ile kıyı bölgesini halkımızın istifadesine sunmak için çalışmalarımızı başlatıyoruz. Perşembe günü sabah saatlerinde halkımızın Maraş sahilinden istifade etmesine başlayacağız" demişti.

BBC Dünya Servisi'nden Richard Hooper ve Vibeke Venema 16 Ocak 2014'te Maraş ile ilgili bir haber yayımlamıştı.

Akdeniz'in gizli sahili Maraş'a hoş geldiniz.

Kilometrelerce uzanan kum sahillerde, doğayla tamamen başbaşasınız. İstediğiniz odayı seçebileceğiniz onlarca büyük otel, art arda uzanıyor.

Ama yola çıkmadan önce, sahile yaklaşırken karşınıza çıkacak kalın telleri kesmek için yanınıza bir çelik makası almayı unutmayın. Yasak bölgede görülen kişileri öldürme emri verilmiş olan askeri devriyelere de dikkat.

Kıbrıs'ın 1974'te bölünmesinden önce Maraş (Varosha), Gazimağusa'nın (Famagusta) yıldızı parlamış kıyı beldesiydi. Adanın en iyi plajlarına sahip bölge, zenginlerin ve ünlülerin akın ettiği bir yöreydi. Richard Burton ve Brigitte Bardot, bu kıyılarda görülmüştü. Elizabeth Taylor'un gözdesinin, Kennedy Bulvarı'ndaki Argo oteli olduğu söyleniyordu.

Annesi Maraş'ta doğup büyümüş olan, 34 yaşındaki Kıbrıs Rum kökenli Amerikan vatandaşı Vasia Markides, "Maraş'tan çıkıp gelen herkeste, geçmişe romantik bir bakış var. Maraş'ın bir sanatsal ve entelektüel merkez olduğu anlatılır. Kıbrıs'ın Riviera'sı diye nitelenir" diyor.

Ancak 40 yıl önce, uzun yıllar süren toplumlararası şiddet olayları ardından adada, Yunanistan'daki cuntanın desteğinde bir darbe düzenlenmiş, ardından da Türkiye, askeri güçlerini adanın kuzeyine çıkarmış ve buradaki toprakları ele geçirmişti.

Türk askerleri Rumların yaşadığı Maraş'a yaklaşırken, kent halkı, durum sakinleşince geri dönmek niyetiyle kaçmıştı. Ancak Maraş, Türk birliklerince tellerle çevrelenmiş ve o günden bugüne bir hayalet şehre dönüşmüştü.

1984 çıkarılan bir BM kararı, Maraş'ın, BM'nin kontrolüne teslim edilmesini öngörüyordu. Kenti terk etmek zorunda bırakılanlardan başka herhangi bir kimsenin yöreye yerleşmesini yasaklandı.

Maraş'tan kaçanlardan biri, Markides'in annesi Emily'ydi. Daha yeni evlenmişti. Aile evi terk ettiğinde düğün hediyeleri tavan arasında duruyordu. Bazılarıysa, ateşte pişerken bırakılan yemek tencerelerini, yaşamın öylece donuverdiğini anlatıyordu.

'Kıyamet sonrası bir kabus'

2003'te ilk kez iki taraf arasında seyahat kısıtlamaları kaldırıldı. Her iki taraftan Kıbrıslıların, "Yeşil Hat" diye bilinen, BM denetimindeki tampon bölgeden geçiş yapmasına izin verildi.

Ailesinden kalma evi ilk kez ziyaret eden Vasia Markides, yaşadıklarını, "Hayal ettiğim görüntü cennet gibi bir yerdi. Ama karşıma çıkan kıyamet sonrası bir kabus gibi bir şeydi. Doğa, kontrolü ele geçirmişti. 6 kilometrekarelik yörenin tamamına, firavun inciri bitkisi yayılmıştı. Oturma odalarının içinden ağaçlar çıkıyordu. Bir hayalet kente dönüşmüştü." diye anlatıyor.

Maraş'ı çevreleyen tellerde, merakla yasak bölgeye bakan turistlere "fotoğraf ve video çekmenin yasak olduğunu" hatırlatan levhalar asılı. Telleri aşanlar ölüm tehlikesiyle yüz yüze kalabilir. Eskiden Maraş'ta yaşamış insanlar, dikenli tellere sık sık aşk mektupları ve çiçekler iliştiriyor.

Türk askerlerinin dışında Maraş'a girebilenler çok az. Girenler de, olağanüstü görüntülerle karşılaştıklarını anlatıyor.

Bir oto galerisinde hala 1974 model otomobillerin görüldüğü, giyim mağazalarının vitrinlerinde modası çoktan geçmiş giysilerin yer aldığı, kıyı boyunca el konulmuş kum tepeciklerinde nadir deniz kaplumbağalarının yuvalarının bulunduğu anlatılıyor.

Maraş'ın yaşadığı perişanlığı resmeden fotoğraflar internette dolaşıyor ama fotoğrafları çekenler bu resimleri kendilerinin çektiğini söylemiyor pek.

Maraş'ta değerli olan her şey çoktan yağmalanmış. Yörenin altyapısı da onarılamayacak derecede tahrip olmuş.

Ama Markides'in Maraş konusunda büyük planları var.

Maraş'ı bir ekoşehir yapma düşü

"Maraş'ı gördüğüm andan itibaren burasının yeniden canlandırılması isteğine kapıldım. Yörede bir zamanlar var olan enerjiyi, yapılabilecek şeyleri görebiliyorsunuz." diyor Markides.

Halen New York'ta yaşamakta olan Vasia Markides, Maraş'ı bir 'ekoşehir'e dönüştürme, sürdürülebilirlik ve barış içinde bir arada yaşayabilme modeli yaratma önerisinin başını çekiyor. Markides'in planları Kıbrıs'ın Rum ve Türk kesimlerinde destek görüyor. Ve bu çalışma çerçevesinde umulmadık dostluklar gelişiyor.

Maraş'a bakan bir evde doğup büyüyen 34 yaşındaki Ceren Boğaç, "Hayaletlerle komşuluk yapar gibiydik. Evlerde çiçek saksıları, perdeler vardı ama içlerinde kimse yaşamıyordu. Bırakılıp gidilmiş bir yerdi." diyor. Ceren'in okulu da Maraş'ın tel örgülerinin yanı başındaymış. Topa yanlışlıkla fazla sert vuran olur da top fazla uzağa giderse, koşup almak mümkün olmazmış.

Ceren Boğaç'ın büyükanne ve büyükbabası ise Güney Kıbrıs'taki Larnaka kentinden. Terk edip gelmek zorunda kaldıkları eve karşılık, kendilerine bir Rum ailenin evi verilmiş. Ceren Boğaç işte o evde büyümüş. Ama 5-6 yaşlarındayken evde kendisini rahatsız edecek bir şey bulmuş.

"Bir gün bir kutuda başka birilerine ait kişisel eşyalar buldum. Fotoğraf albümleri, günceler... Büyükanneme sordum, bunlar kime ait diye. O da bana, 'bu evin asıl sahiplerine ait' diye cevap verdi. İşte o zaman ilk defa, yaşadığımız bu evin bize ait olmadığını fark ettim" diye anlatıyor.

Ceren Boğaç, şöyle sürdürüyor:

"Şoka uğramıştım. Bunun nasıl olduğunu düşünmeye başladım. Bu insanlar evlerini neden bırakıp gitmişti? Evlerinden kaçıp giderken neler hissetmişlerdi? Çocuklarının oyuncaklarını, fotoğraf albümlerini, her şeylerini geride bırakmalarını gerektirecek ne gibi bir durumla karşı karşıya kalmışlardı?"

Çocuk yaşlarında ortaya çıkardığı bu gerçek, Ceren Boğaç'ın tüm meslek hayatını belirlemiş. İnsanların bir başkasının evinde yaşamasının nasıl etkiler yarattığını anlamak amacıyla, psikoloji ve mimarlık eğitimleri almış.

Akıldan çıkmayan şehir

Araştırmaları sırasında, Vasia Markides'in 2008 yılında çektiği ve Mağusalı Rumlarla Türklerin, bölünme hakkında ne düşündüklerini anlattıkları "Kumda Saklı" adlı belgeseli izlemiş.

Boğaç, belgeselin yönetmenine bir e-posta atmış ve ardından yazışmaya başlamışlar.

Günün birinde Markides telefon edip sormuş: "Hâlâ Maraş'la ilgileniyor musun? Zira bu durum benim hiç aklımdan çıkmıyor" demiş.

Ceren Boğaç da, "Evet, benim de hiç aklımdan çıkmıyor" diye yanıtlamış. Ve ondan sonra durumu nasıl geliştirebilecekleri konusunda fikir alışverişi yapmaya başlamışlar.

Famagusta Ecocity Project (Mağusa Ekoşehir Projesi) de işte böyle başlamış.

Hedef, Maraş'ın yeşil teknolojiler için bir modele dönüştürülmesi.

Yabani yaşamın Maraş'ı ele geçirmesine değinen Markides, "Doğanın bizlere verdiği işaretlere dikkat etmemiz gerekiyor. Fosil yakıtlara bel bağlamak yerine, güneş enerjisini kullanmak gerekiyor; ki Kıbrıs'ta bu çok fazla var. Bu müthiş bir fırsat bizim için. Bir kenti sıfırdan, yeniden kurmak. Bu defa niye doğru bir şekilde yapmayalım? 1970'lerde kıyı şeridinde inşa edilen bütün o oteller, saat 1'den sonra güneşin plaja vurmasını engelliyordu." diyor.

Proje bugünlerde başlatılıyor. Markides de, Mağusa bölgesinin gelişen bir ekoşehire dönüştürülmesi çabaları hakkında bir belgeselin çekimlerine başlayacak.

Perşembe günü, hayalet şehre tepeden bakan bir mimari tasarım stüdyosu açılacak ve burada yerel ve uluslararası uzmanlar, sürdürülebilir bir geleceğin planlamasına başlayacaklar.

Dikenli teller aşılır mı?

Ancak projenin önünde, hala bir pürüz var: Dikenli teller ve devriye gezen askerler...

Kıbrıs'ın bölünmüşlüğü devam ettikçe, Maraş, dikenli teller ardında kalmaya devam edecek gibi görünüyor.

Taraflar arasında anlaşma sağlanabilmesi için çözüm gerektiren en önemli nokta, toprak düzenlemeleri. Kıbrıslı Rumlardan alınan malların tümüyle iadesi, birçok Kıbrıslı Türkün başka yerlere yerleştirilmesini gerektirecek.

Dikenli teller ardındaki Maraş'ta yer alan yapıların hemen hepsi Kıbrıslı Rumlara ait. Ve bu binalarda hiç kimse yaşamıyor. Rumlar, 2012 Mart'ından bu yana askıda olan barış görüşmelerinin yeniden başlayabilmesi için Maraş'ın kendilerine iadesinin, olumlu bir "güven artırıcı önlem" olacağını savunuyor.

Bu şehir için bir şey yapmalıyız

Mağusa Ekoşehir Projesi'nde yer alan ekonomist Fiona Mullen, "bu hassas bir konu. Maraş'ın iadesi, Kıbrıslı Rumların Türkiye'yi algılamalarında çok büyük bir değişim yaratacak olsa da, Türkler ve Kıbrıslı Türkler, Maraş'ı geri verirlerse, Kıbrıslı Rumların bu iadeyi cebe indirip karşılığında hiçbir şey vermeyeceğinden kaygılı" diyor.

Dolayısıyla Türkiye'nin ve Kıbrıslı Türklerin, "Maraş'ın geniş kapsamlı bir çözümün parçası olması" şeklindeki tutumu sürüyor.

Ceren Boğaç ise, önlerindeki yüksek çıtalara rağmen, umutlu.

"Kıbrıs'taki sorun siyaset değil. Sorun, bizim, başkalarından, gelip kendi ülkemizde bir şey başlatmalarını bekliyor olmamız. Ama eğer, ilk kez böyle bir hareketi biz başlatacak olursak ekonomik ya da mali gelişmelere de hazırlıklı olabiliriz. Bu şehir için bir şey yapmalıyız." diyor Boğaç.

Vasia Markides de, Boğaç'ın iyimserliğini paylaşıyor.

"Savaşın, ihmalin, nefretin ve terk edilmişliğin simgesi olan bir yeri alıp, onu, tüm dünyanın kullanabileceği bir modele dönüştürmek, sadece bilinçlendirme sağlamak ve başka toplumlar için örnek oluşturmakla kalsa bile, bence bir başarıdır" diyor.

Editör: TE Bilişim