Yılmaz, son 29 Ekim resepsiyonuna çağrılmayışını, "Gazeteciler davet edilmedi" şeklinde açıkladı. Oysa son resepsiyona gazeteciler gitmiş ve izlenimlerini paylaşmışlardı. 

Yeni Akit yazarı Mehtap Yılmaz'ın yayınlanmayan yazısı;

MANİSALI LAWRENCE KUDURMUŞ YİNE! 

Dinime tan eyleyen, bari Müselman olsa!

Adı geçtiğinde dahi tüyleri diken diken olan, ekrandaki sıfatını tükürüğe boğan herkese “edepsiz”, “troliçe” diye terbiyesizlik etmiş... Millet kendisini sevmek, Reis’e bin kere ihanet ettiğini görmek zorundaymış gibi “Şeyini şey ettiğimin şeyi” derekesinde vermiş veriştirmiş...

Şu âhir ömründe kendini o kadar putlaştırmış ki...

Kendini öyle dev aynasında görüyor ki...

Öyle hastalıklı bir megalomanisi var ki...

Kibirde şeytana rahmet okutacak hale gelmiş!

İhanette Lawrence’i sollamış...

Reis'e yamuk yaptığı için kendisinden tiksinti duyan millete arkada sin-kâf saydırdığı yetmezmiş gibi yine “Habertürk’e” çıkmış pis pis çekiştirmiş...

Ayyyy yazmamıştım yeri gelmişken yazayım dedim...

Cumhuriyet resepsiyonuna davet edilmişti bir ara... Karşımdaki masaya geçip gözümün içine baka ergence bir sevindiriklikle “acımadı kiii, acımadı kiii” diye sırıtıyordu! Yüzümü nereye döndüysem, sırf göreyim diye oraya geçti. Bu arada söylemesem çatlarım!

O sırada millet tükürüğe boğuyordu kendisini...

Neyse... Gel zaman git zaman şu son 29 Ekim resepsiyonunda gazeteciler davet edilmediği vakit, “hadi gitsene, gitsene hadi... Benim adım ManisalI Lawrence! Benim adım arhınç... Bundan böyle Saray’a gidemezsin kiii, gidemezsin ki...” diye ergence sevindirik olup karşımda nanik yaptığında nasıl da “puhahahaha” diye güldüm anlatamam!

Bunca yıl Reis’in yanında durmuş biri olarak davadan bunu mu anladın be adam?

Irmaktan zerre kadar istifade edemeyen “yosun tutmuş” bir “taştan” ne farkın var senin?

Yine “neyse” diyelim...

Geçenlerde yine şişip şişip Habertürk'te akut bir çene enterit vakası geçirmişti hatırlarsanız...

Etrafın söylediğine göre benim kellemi istemiş!

Seçimlerden sonra ilk iş beni bitirecekmiş...

Kalemimin kellesini...

Tek muradı o imiş...

Tüm Manisalı Lawrence muhaliflerine ibret olsun diye, beni sayfalardan silecekmiş!

Ey Akın İpek’in annesinin el öpücüsü!

Kimsin sen?

Haşa Allah mısın?

Bana burayı Allah nasip etmiş!

Bu davaya hizmet etmeyi Allah ihsan etmiş!

Sen bu FETÖ-PKK itlerinin elini ayağını öperken, bunlarla mücadele etmeyi bana Allah nasip etmiş!

Sen kimsin ki?

Allah bana yazmayı nasip etmişse şayet, takdir-i ilahiye vız gelir tırıs gidersin!

Yok, kalemimin ömrü bu kadarsa o da İlahi takdirdir! Yani sen yine nezdimde bir hiç mesabesindesin!

Ey Manisalı Lavrence denen Sümüklü Fetoş yalakası!

Sen PKK’nın Kobani Kalkışması dönemine tevafuk eden bir akrabanın düğününde, ağzını bozarak “Tayyip bu sefer gidici...” demiş derekede bir hain olduğun için milletin tükürüğe boğduğu kifayetsiz muhterisin tekisin!

Hatta bu yüzden sendeki ihanet kokusunu alan Kandil’deki PKK elebaşlarının “sizi destekliyoruz” dediği bir hain!

Sen, Hamamönü Susam Sokağı’ndaki diğer kuklalar gibi Recep Tayyip Erdoğan'a karşı, üst aklın tek kullanımlık aparatı olarak kullanılmış birisin!

Nasılsa Reis gidici diye lacivert takım elbiseni naftalinli dolaplardan çıkartıp terzine gönderen bir hainsin!

Yahu bir kere... Allah seni de putlaştırdığın adını da elini öptüğün FETÖ sermayesi Akın İpek’i de yerle yeksân etmiş! Kulağından tuttuğu gibi teeee esamesi olmayan siyasi enkazlar mezarlığına göndermiş!

Sen daha neyin derdindesin?

Sen kelle koltukta mücadele edenleri ısıracağına otur da düştüğün şu hale ağla...

Az önce hele açayım da şu varlığın videosunu izleyeyim dedim...

Zaman kaybı olacak diye o mıy mıy konuşmayı bir buçuk kat hızlandırarak tabii...

Annem yanımda oturuyor...

Annem yetmiş sekiz yaşına rağmen ilk kurulduğundan bu yana AK Parti'yi destekleyen, Reis sevdalısı biridir.

Reis'i dikkatle takip eden, ilgiyle dinleyen biri...

Az önce Manisalı Lawrence’nin vidosuna iki dakika tahammül edemedi...

Çocukça “ne zaman susacak kızım” diye sıkıldı, söylendi ve sonunda uyuya kaldı bildiğiniz...

Sırf bu yönüyle bile bu kumaştan lider falan olmaz be... Şimdi “dede” deseeeem, dedelerim Çanakkale şehidi, seni onların yanına yakıştırmam... Dayı deseeeem, dayım da yirmi yaşında şehit olmuş biri... “Dayı”mı da o çukura sokamam...

Sana ne diyeyim, ne diye hitap edeyim şimdi?

En iyisi Manisalı Lawrence değil mi?

Cüppeli Bülü...

Kifayetsiz muhteris...

Bakıyorsun gençlik resmine, boynu bükük ve sefil...

Yaşlılık resmine bakıyorsun, boynu bükük ve sefil...

Yüzünün iki tarafı dahi birbirine eşit değil!

Gözlerinin biri aşağıya bakıyooor, diğeri yukarıya...

Kaşlarının biri aşağıdaaa, diğeri yukarıda...

Çenesi bir düşüyor, susturabiIene aşk ola!

Şimdi sana karşı susmamız, Reis’in yani liderimizin gül hatırınadır! Reis’in arkasına saklanıp asabımızı bozma! Yoksa o putlaştırdığın sureti paramparça etmesini çok iyi biliriz!

Oğlunun AK Parti’ye ne kadar oy kaybettirdiği ortada!

Şimdi haddini bil ve otur dedikodunu Hamamönü Susam Sokağı hainlerine sakla!

Yetmişinden sonra kuduranı teneşir bile paklamaz ha!

*****

İşte Nagehan Alçı'nın o resepsiyondaki fotoğrafı ve yazısı;

"Beştepe’deki geceden notlar

31.10.2017

"Pazar akşamı 29 Ekim resepsiyonu için Beştepe’ye yaklaşırken gecenin ne kadar kalabalık olacağıyla ilgili ilk ipucu da görünmüştü. Yüzlerce araba içeri girmek için bekliyor ve yüzlercesi de yolcularını bırakmış, kapıdan çıkmaya çalışıyordu..."

Gururunu kurtarmak için rahatlıkla yalan söyleyen Yılmaz, gözden düştükçe daha çok yalan söyleyeceğe benziyor."

Editör: TE Bilişim