Yaptığı yazılı açıklamada "Mevlana der ki; “eğer köpeğe bir taş atsan, köpek taşa hücum etmez, taşı ısırmaz. Aksine o taşı atan insanın peşine koşmakta ve ona saldırmaktadır.” Bu mana da biz, haksız yere ne kimseye taş attık ne de ‘hoşt’ dedik. Bizim taş attıklarımız milletimizin evlatlarına, polisine ve askerine kurşun sıkan etnik bölücü hain PKK, PYD, DHKP-C ve FETÖ gibi terör örgütünün köpeklerinedir. Kandil’deki, İmralı’daki, Kuzey Irak, Sincar ve Pensilvenya’daki katiller sürüsüyle ülkemiz içindeki yoldaşlarınadır." dedi.

Bozyel'in o açıklaması şu şekilde "Kuşkusuz ki, ahmak kişilikler, olayları akıl, iman ve yüreğiyle değil, esiri oldukları duygularıyla ele alırlar. Bu nedenle de Rıza Zelyut gibi, “aklıyla arası açık, ahmaklık illetine yakalanmış olan mariz ve maraz tipler, aynı zaman da,  gerçekleri yalanlarla örtbas eden cehlin” damgalı öncüleridir.

Olumsuz düşünce sahibi, kötü niyet elçisi, varlığını zan ve varsayımlar üzerine inşa etmiş Rıza Zelyut, aynı zaman da adının anlam ve manevi değerine zıt bir karakter sergilemektedir. İşi gücü bırakmış, zamanını Devlet Bahçeli’ye düşmanlık serdetmek, Milliyetçi Harekete fitne-fücur ekmeye çalışmak olan bu zevatın yaptığı, Kur’an-i anlamda tam iblisçe bir tutum ve davranıştır.

Bırakınız yolunu şaşırmış meczup halini, akıl dünyası akortsuz, gönül bahçesi çöle dönmüş, iç dünyası karanlık, fikir ve düşünce hayatı virane böyle bir zavallının, birde kalkıp iman, ahlak, dürüstlük ve vatanseverlikten bahsetmesi, riyakârlığın ve namertliğin dik alasıdır.

Esasen kimi zaman ifratın kimi zaman tefritin pençesinde kıvranan Zelyut Efendi gibilerinin kalbinin tedaviye, fikrinin paklığa, körelmiş vicdanlarının ıslaha ihtiyacı vardır.

MHP Lideri Devlet Bahçeli gibi ömrünü Türk milletinin mukadderatına adamış izzet, şeref, feragat ve fedakârlık timsali bir mümtaz şahsiyete saldırmak, ancak ve ancak Rıza Zelyut gibi adamlık libasını çıkararak, şeytanın gömleğini giyen “nasipsiz ve düşkünlerin”, iman, aşk ve insanlıktan habersiz olanların yoludur.

Kalemiyle ve diliyle tefrika yaymakla vazifeli bu ve benzerlerinin yaptığı iş; bir taraftan şarlatanlık, diğer taraftan da şirretliktir. Zira Kalemi ve diliyle biz Türk milliyetçisi dava adamlarına söverken, ihanet ehli çevrelere sevgi ve saygı mesajları göndermektedirler. Anlaşılıyor ki bu zat, Türk-İslam Ülküsünün liderine, mensuplarına ve teşkilatına karşı bir şeyler yazmaya zorunlu tutulmuş, aleyhte konuşmaya ve karalamaya mecbur kılınmış bir boyunduruğun altında can çekişmektedir.

Mevlana der ki; “eğer köpeğe bir taş atsan, köpek taşa hücum etmez, taşı ısırmaz. Aksine o taşı atan insanın peşine koşmakta ve ona saldırmaktadır.” Bu mana da biz, haksız yere ne kimseye taş attık ne de ‘hoşt’ dedik. Bizim taş attıklarımız milletimizin evlatlarına, polisine ve askerine kurşun sıkan etnik bölücü hain PKK, PYD, DHKP-C ve FETÖ gibi terör örgütünün köpeklerinedir. Kandil’deki, İmralı’daki, Kuzey Irak, Sincar ve Pensilvenya’daki katiller sürüsüyle ülkemiz içindeki yoldaşlarınadır.

Hâliyle kim, hangi medya patronu, hangi etkin merkezlerin temsilcisi, hangi gazete ve yazar olursa olsun, kim gidip o katiller sürüsünün arasına karışmışsa, kaçınılmaz akıbet; Türklüğün ve Türk Milletinin kara sevdalısı biz Türk milliyetçilerinin ve iftihar kaynağımız Liderimizin her taşına muhatap olacaklarıdır.

Hiç kimse unutmasın ve varsa aklını başına alsın. Ulu büyüklerimizin diliyle; “düşmanlık eden düşmanlık, hürmet eden hürmet görür.” Sosyal maliyeti çok ağır bedeller ödemiş, çile, zorluk ve meşakkati; fikir, düşünce ve siyasal yolculuğunun katığı yapmış, zindanlarla ve ölümlerle sınanmış bir hareketin lideri ve mensuplarına çatmak ve hakaret etmek, ancak ve ancak; Türklüğe, Türkiye’ye ve Türk Milliyetçiliğine düşmanlığı olanların yoludur. Biz bu yolun yolcularına, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yol vermemekte yeminliyiz. 

Millet, vatan, devlet, bayrak, ezan gibi tüm mukaddes değerlerimiz uğrunda fi-sebilillah mücadele eden Türk-İslam ülkücülerine düşmanlık etmek, iftira ve bühtanda bulunmak Yüce Allah’ın da gayretine dokunur.

Hz. Ali efendimizin; “hainlere güvenmek Allah’ın bir takım nimetlerinin elinizden çıkmasına vesile olur.” dediği gibi, ebed-müddet bağımsız ve hür yaşamak gibi bir nimeti; ister Rıza Zelyut gibi elinde defter kalem taşıyan sözde yazar-çizer güruhuna, ister elinde silah ve bomba taşıyan hain teröristlere peşkeş çekilmesine asla müsaade etmedik. Etmeyeceğiz.

Cümle âlem şahittir ki; Türk milliyetçilerinin Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin yolu ayıplı ve kusurlu bir yol değildir. Onun yolu binlerce yıllık bilinen Türk tarihine mührünü vurmuş, muzaffer devlet adamlarının, milli tefekkür ve düşünce adamlarının, Milli Mücadele kahramanlarının yoludur.

Onun yolu milli varlığımıza kast eden şakilerin yolu değildir. Onun yolu Anadolu’yu Türkleştiren ve İslamlaştıran, ahlak ve fazilet mümessili, Yüce Peygamberimizin ve Kur’an’ın nurlu yolundan yürüyen Hoca Ahmet Yesevi hazretlerinden başlamak üzere, Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaşi Veli, gibi nice maneviyat önderlerinin yoludur.

Onun yolu, Türk milletinin ve Devletinin, Türk tarihinin, vizyon ve misyonunun yoludur. Devlet Bahçeli’nin yolu adıyla müsemma bir yoldur. Onun yolu milletimizi ve devletimizi her türlü bela ve tuzaklardan koruyucu ve varlığını idame ettirmek için serdettiği bir ülkü, aşk, heyecan, gayret ve kararlılık yoludur. Liderimizin yolu Kutadgu Bilig’de öğütlenen, “erdemli kimselerin yoludur”

Sayın Bahçelinin yolu Türklüğe duyduğu aşktır. İstiklaline ve istikbaline karşı duyduğu mesuliyettir. Bu aşkının ve sorumluluğunun şahidi de, Türk milletinin bizatihi kendisidir. Onun yolu, 15 Temmuz alçak FETÖ darbesinde tarihin akışını ve milletin kaderini değiştiren cesaret ve kahramanlığıdır.  Onun yolu tarihin sunduğu bilgi ve tecrübenin ışığından ders çıkararak milletimizi selamete, hukuka ve adalete götüren hak yoludur.

Bu nedenledir ki liderimize yapılan saldırıların başını çeken ve de aslını astarını çok iyi bildiğimiz bu menfur tiplerin ne siyasi hatıralarımızda ne siyasi tarihimizde yerleri vardır. Genel Başkanımızın iç ve dış şer ortaklarının, Rıza Zelyut gibi ideolojisine esir düşmüş adamların hücum ve fitnesine maruz kalması, aynı zaman da istikametimizin doğru olduğunun da delilidir.

 Rıza Zelyut ne demişti

Erdoğan’ın alkış çavuşu

Alkış,güzel bir Türkçe sözcüktür. Dua anlamına gelir. Karşıtı ise “kargış”tır. Kargış, bedduadır.

Osmanlı Devleti’nin yönetim merkezi olan Topkapı Sarayı’nda, padişaha hizmet eden takımlardan birisi de “alkış çavuşları” idiler. Bunlar, sabahları padişah göründüğünde “Padişahım devletinle çok yaşa!” biçiminde yüksek sesle dua ederlerdi.

16 Nisan referandumu ile padişah yetkilerini giyinen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın alkış çavuşu ise MHP’nin genel başkanı olarak gözüken Devlet Bahçeli... Sayın Erdoğan’ı milletin başına padişah yapması yetmedi, övmeye ve desteklemeye bütün hızıyla devam ediyor.

Dünkü Grup Toplantısı’nda CHP’ye atıp tuttu ama söz Erdoğan’a gelince, hemen bir alkış çavuşu konumuna geçerek siyasal alkışa başladı.

Burada, Erdoğan ile Bahçeli’nin birbirlerine ettiği yüz kızartan o eski sözleri hatırlatmaya gerek görmüyorum. Çünkü, Bay Bahçeli, öyle bir teslimiyet içindeki Yunan İzmir’e yeniden çıksa, AKP’ye laf söyleyemeyecek hale gelmiş.

Bir siyasetçi hangi gerekçe ile bu hale gelir? Özel sebepler üstünde durmak yerine uluslararası projelere bakmak gerekiyor. Amerika’nın Ortadoğu projesinde Erdoğan ile Bahçeli’nin aynı yerde buluştuğunu anlar isek, bu ilişkinin sırrına da ermiş oluruz.

SAHTE MİLLİYETÇİ

Devlet Bahçeli dünkü grup konuşmasında yine Türk milliyetçiliğinden söz etti ve “Bin yıllık sevda!” diyerek Türk milliyetçiliğine bir sınır çizdi. Bu bin yıl sınırı, Türklerin Gök Tanrı dininden İslam dinine geçtiği tarihin kabataslak sınırıdır.

Yani Bay Bahçeli için Türk demek, bin yıllık bir tarihi olan bir İslam topluluğu demek. Millete verdiği mesaj bu...

O, özünde İslam öncesindeki büyük Türk tarihini reddediyor. Halbuki Müslümanlığın geçmişi 1400 sene... Türk milletinin tarihi ise binlerce yıl eskiye gidiyor.

İslam dini içinde ortaya çıkan Allah kavramının tarihi 1400 sene...

Türk milletinin Tanrısı’nın tarihi en az 5000 yıl...

Bilmeyenlere, Sümer metinlerinde Tanrı kavramının geçtiğini hatırlatalım.

Demek ki bizim Tanrı’mız, Allah’tan 3 bin yıl daha önce biliniyordu ve benimsenmişti. O dönemde Araplar putlara tapıyordu. Yani Allah’tan habersizdiler...

Şimdi Bay Bahçeli, büyük Türk milletinin kimliğini Arap kimliği ile sınırlayarak millete Arap gömleği giydirmeye çabalıyor. Tıpkı Tayyip Erdoğan gibi...

İkisi iki taraftan Türk kimliğine savaş açmış durumdalar. Ağızlarında bir terörle mücadele sakızı. Milleti bununla uyutup bizi Araplaştırıyorlar.

Eyyyy Bahçeli! Senin hayranı olduğun İslam, 700 yılından itibaren Türkistan’da oluk oluk Türk kanı akıttı. Şehirlerini yağmaladı; kadınlarını, kızlarını esir edip Mekke’ye, Medine’ye ve Şam’a götürdü.

Senin Osmanlı padişahların da Türk milletine, “Eşek Türk, dinsiz Türk, aptal Türk!” diye küfretti. Yetmedi, saraydaki padişah şairleri, “Baban bile olsa Türk’ü katlet!” diyen şiirler yazdılar. Sen bunları kendine ata alır isen Türk milliyetçiliği ile bağın kalır mı?

MHP TABANI BİLİNÇLİDİR

Partiyi işgal altında tutan AKP destekli Bahçeli ve ekibi, Erdoğan’a alkış çavuşluğu yapsa bile bu partinin geniş tabanı Türk kimliğine ve Türkiye Cumhuriyeti’ne yürekten bağlıdır. MHP tabanı 16 Nisan’da onurlu bir duruş göstermiştir ve Erdoğan’a hayır demiştir. Böylece MHP’liler milletine, devletine, kimliğine, cumhuriyete, demokrasiye ve çağdaş toplumsal değerlere bağlı olduklarını göstermişlerdir. Sadece Orta Anadolu’daki ve Doğu’daki MHP’liler yaşanan süreci tam anlamadıkları için “evet”e destek vermişlerdir. Onlar da uyanacaklar ve “hayır” diyeceklerdir.

Bay Bahçeli’nin artık siyasal bir enkaz olduğunu herkes görüyor ama o AKP serumu ile yaşamaya devam ediyor.

Bakalım nereye kadar?

Editör: TE Bilişim