Bugün 80 milyonluk ülkenin kendine sorduğu can alıcı soru budur. Ülkenin yarısından çoğu AKP'den, her tür suça bulaşmış kadrolarından ve Cumhuriyet'i yıkıcı politikalarından kurtulmak için yollara düşüyor, meydanları dolduruyor, yüzbinlerce sayfa yazılar, kitaplar yazıyor. Diğer yarısı, her geçen gün bu korkunçlukları fark edip giderek azalarak, hak ettiğinden daha fazlasına sahip olduğu düzenin devamı için hala ve her şeye rağmen AKP'yi desteklemeye çalışıyor. Siyasi literatürde örneğine az rastlanır bir süreç yaşıyoruz…

Türkiye'nin 15 yıldır yaşadığı bütün krizlerin, bütün kayıpların, bütün acıların, bütün fırsat maliyetlerinin en baştaki sorumlusu AKP ve liderleri asla suçlarını, hatalarını kabul etmiyorlar ve sürekli yalan söylüyorlar. Kendi suçlarına dönük ağızlarından çıkan en ağır kelime aldatıldık, kandırıldık, Rabbim bizi affetsin, milletim bizi affetsinden öteye geçmiyor. Hitler'in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels'in bütün faşist algı yönetimi öğretilerini dünyada en iyi uygulayan AKP, sürekli CHP'yi ve Kılıçdaroğlu'nu suçluyor. Anayasa'mızı Anayasa'ya aykırı şekilde değiştirdikleri referandumda bile, istedikleri değişikliklerin faydalarını anlatmak yerine habire Eyy Kılıçdaroğlu diye girdiler lafa, sanki Kılıçdaroğlu konusunu referanduma götürmüşüz gibi. Ülke medyasının %80'ini, yargı sisteminin de çoğunluğunu ele geçirdikleri için, fazla zorlanmadan suçlarını, yolsuzluklarını, ihanetlerini bile örtbas edebiliyorlar… Şimdilik!!!

Türkiye'nin bütün krizlerinde, kritik konularında, kayıplarında, her şeyden AKP'nin çıkarcı politikalarının sorumlu olduğuna dair derin şaibeler var. Öyle ki Cumhuriyet'imize, asil Milletimize, toprak bütünlüğümüze, egemenliğimize, ekonomimize, toplumsal barışımıza, uluslararası ilişkilerimize, eğitim sistemimize, geleceğimize dair işledikleri suçları alt alta yazınca, insan bunlara sonsuz Cehennem azabı bile az gelir demekten kendini alamıyor…

17/25 Aralık olayında, devletin en tepesindekinin oğluyla paraları sıfırlama konuşmaları ve 4 Bakanının ve 3 Bakan oğlunun da rüşvet aldığı ortaya çıktı. Bütün dünyanın kulaklarıyla duyduğu iğrenç rüşvet ve yolsuzluk konuşmalarına rağmen hepsinin birden aklanmasını, montaj, dublaj, piyes yalanını hiçbirimiz unutmadık…

MİT tırlarıyla Suriye'de kime gönderildiği belli olmayan sayısız kamyonla sayısız silah sevkiyatı yapıldı. Üste ilaç alta ağır silah ve füze doldurulan tırlar komşumuz Suriye'nin ve talihsiz Suriye halkının çok daha fazla acı çekmesine yol açtı. Bu çok daha fazla acı, bumerang etkisi yaptı ve güzelim ülkemiz 3,5 – 4 milyon Suriyeli mülteci ile doldu. İşsizlik arttı, suç oranları arttı, kökü kazınmış hastalıklar yeniden başladı, sokaklarda, parklarda, kırmızı ışıkta, her yerde çaresiz dilenen Suriyeliler görmekten hepimizin psikolojisi bozuldu…

2002'de terörsüz teslim aldıkları güzelim ülkemizde PKK'yı yeniden canlandırdıkları yetmezmiş gibi bir de IŞİD gibi başka psikopat terör örgütlerini de doldurdular ülkemize. Yüzlerce canımız daha yitti yok yere. AKP 40 yıllık devlet politikasını değiştirip, AÇILIM ihanetiyle terörle mücadele yerine müzakere etti ve bitmiş terörü azdırdı. Üstüne bir de, TSK'nın gördükleri yerde PKK'ya operasyon yapma görev ve sorumluluğunu elinden aldı ve Valilerin iznine bağladı. Türk askeri tespit ettiği teröristleri imha etmek için 290 kez operasyon izni istedi. AKP'nin PKK koruyucusu valileri yalnızca sekizine izin verdi. Sonuç; PKK devletle savaşa hazırlandı, mevzilendi. Güneydoğu'da belediyelerin araçlarıyla hendekler kazdı, her yeri binlerce, on binlerce EYP (el yapımı patlayıcı) ile doldurdu. Buraları geri almak için yüzlerce şehit verdik, bölge halkı evini, yurdunu terk etmek, yüzbinlerce çocuk eğitimine ara vermek zorunda kaldı…

Bugüne kadar terör örgütleriyle hiçbir zaman masaya oturmadık ve hiçbir zaman da oturmayacağız, 4 kez masaya oturduğumuzu söyleyen şerefsizdir atarlanmalarından, biz PKK ile görüşmedik Devlet görüştüye, oradan da, PKK ile görüşen arkadaşı ben gönderdim, sıkıntısı olan bana söylesine uzanan hepsi yalan sözleri de, İmralı ve Oslo pazarlıklarını da unutmadık…

15 Temmuz'un bir gün gelebileceği uyarılarını 15 – 20 yıl hatta 30 yıl önceden yapan ileri görüşlü Uğur Mumcu'dan, Türkan Saylan'a, Necip Hablemitoğlu'dan Ahmet Taner Kışlalı'ya, DGM savcısı Nuh Mete Yüksel'e kadar pek çok aydının ve devlet görevlisinin sözlerine kulak vermeyen devlet, en son AKP döneminde, bu kez çok daha fazla kanıt ve bilgi, belge bulunmasına, artık çok daha fazla aydınımızın bu tehlikeye dikkat çekmesine ve devletin istihbarat birimlerinin her şeyin farkında olmasına rağmen, FETÖ'ye karşı bir önlem alınmadığı gibi, AKP'nin imzalarıyla özellikle TSK'da inanılmaz derecede güçlendirildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın darbe girişiminden 40 gün önceki darbe geliyor uyarısı sümenaltı edildi ve darbenin gelişine yol verildi. Kılıçdaroğlu; ‘Darbe gerçekti. Bu hain darbeden Gülen'in sorumlu olduğu konusunda hiçbir şüphem yok. Biz hükümeti bu cemaatin tehlikeleri üzerine devamlı uyardık. Ama Erdoğan bizi dinlemek istemedi. Gülen'le müttefiktiler. Türkiye'yi aralarında paylaştılar. AKP'li politikacılar Gülen'i yıllarca ziyaret ettiler. İkisi arasındaki savaş, 15 Temmuz'da 250 insanın hayatına mal oldu. Türk istihbaratı 15 Temmuz günü öğleden sonra olası bir darbe ihbarı aldı. Ama Erdoğan akşam eniştesinden öğrendiğini iddia ediyor. Biz, hükümetin yararlanmak için darbe girişimini belirli bir noktaya kadar bıraktığına inanıyoruz,' diyor.

Bunlardan hangisinin vatana ve millete daha büyük bir ihanet olduğunu, daha çok zarar verdiğini değerlendirmekte zorlanıyorum. Daha kadına şiddette, çocuk tecavüzlerinde, yolsuzluk ve kara para aklamada dünya rekorları kırmamıza, OHAL bahanesiyle darmadağın edilen TSK'ya ve kurumlarımıza değinmedim bile. Bunların sadece birini bile işleyenlerin ağır hapis cezaları alması gerekirken, hepsini birden işleyenlerin hala hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi yollarına devam edebilmelerini asla anlayamıyorum. Artık hepimiz gördük ve anladık ki Türkiye'nin en yakıcı sorunu adalettir. Bu haksızlıklara, hukuksuzluklara isyan eden halk, ana muhalefet partisi liderinin başlattığı tarihin en uzun adalet yürüyüşüne görülmemiş bir destek verdi. Koca ülke, çölde susuz kalmış gibi adalete susamış…

Türkiye adalet için yollara düşmüş, meydanlara dolmuşken üzerinde bu kadar adaletsizlik ve mağduriyet taşıyan AKP, Türkiye'nin geleceğinde ancak bunların hesabını vermek için yer alır. Bütün kalbimle inanıyorum ki, AKP'nin suça bulaşmış kadrolarının tamamı bu suçlarının bedelini, çok da uzun olmayan bir zamanda ödeyecektir. Hepimize düşen, bütün gücümüzle KRAL ÇIPLAK diye haykırmaktır ki ben de bunların hepsi bağımsız Türk mahkemelerinde yüce Türk adaletine hesap verene kadar onu yapacağım…

Nasuh Mahruki / Sözcü

Editör: TE Bilişim