Sedat Peker’in videolarının ilk gününden itibaren Demirören grubu da bu listenin başında yer aldı.

Peker TV’ler ve gazetelere ilişkin olarak, Ziraat Bankası’ndan alınan kredinin geri ödenmediğini iddia etmişti.

Bunun yankıları sürerken twitter kullanıcılarından Murad Çobanoğlu (@muradcobanoglu) 2000'e Doğru isimli derginin 6 Kasım 1988 yılına ait sayfaları paylaşarak “Hazır Demirören Grubu’nun sahibi Yıldırım Demirören’in Ziraat Bankası üzerinden aldığı kredi konuşuluyorken babası Erdoğan Demirören’in de MİT Raporları ile sabitlenen Arşimidis Şirketi’nin sahibi Rum iş insanı Yorgi Papadopulos’un mallarına nasıl çöktüğünü konuşalım. 6 Kasım 1988” notunu düştü.

Murad Çobanoğlu (@muradcobanoglu) isimli kullanıcı şöyle devam etti “Papadopulos’un Vural Arıkan, Erdoğan Demirören, Adnan Başer Kafaoğlu ve Necdet Çobanlı tarafından kravatla boğularak öldürüldüğünü iddia eden MİT Raporunu hazırlayan isim de çok ilginç Mehmet Eymür”

SEDAT PEKER’DEN YENİ PAYLAŞIM

Bugün kaldığı yerin deşifre olduğunu ve yer değiştirdiğini açıklayan Sedat Peker, son tweetinden 3 saat geçmesine rağmen yeni tweet atmadı. Bu durum "Twitterim açık olacak. Ani gelişmelere buradan katılacağım" diyen Peker’in takipçilerini meraklandırdı.

Peker akşamüzeri yaptığı yeni paylaşımda yine Demirören’le ilgili oldu.

Sedat Peker şunları yazdı “Pambıkören,Kemer Country’deki arsayı Esat Edin’den önce 5 milyon dolar borçlandırıp, sonra hacız getirip 12 milyon dolara aldın,çöktün. 12 milyon dolarlık arsayı sadık soylu vasıtasıyla imar çıkartarak Ziraat Bankası’ndan aldığın 750 milyon dolara karşılık teminat olarak verdin. Mahkeme imarı iptal etti. Senin arsan artık çöp. Ziraat Bankası yönetimini uyarıyorum. Pambıkören paralarını yurtdışına kaçırmadan tüm mallarına el koyun. Yoksa kanun önünde gelecekte sizler de mahkûm olursunuz. Bu iki tweeti hem suç duyurusu olarak hem de burada kalması için yazdım. Ziraat Bankası’ndan pambıkörenin kullandığı kredinin karşılığında artık hiçbir teminat yoktur (sen bittin pambıkören). Kemer countrydeki arazine artık pambık ekersin. 50 milyon dolara getirttiğin o devasa uçağın var ya, birazcık namusun varsa o dahil tüm lükslerini Ziraat Bankası’na teslim edersin. Ziraat Bankası’ndan senin çaldığın para, gariban çiftçinin alın teriyle kazandığı paradır. Köylü milletin efendisidir. Mustafa Kemal Atatürk” dedi.

MURAD ÇOBANOĞLU NEDEN SÖZ EDİYOR, OLAY NE, DERGİDE NE VAR?

Arşimidis Şirketi'nin Rum asıllı sahibi iş insanı Yorgi Papadopulos ve eşi Afroditi Papadopulos 1963 yılının yaz aylarında gizemli bir şekilde ortadan kayboldu.

Ardından Yorgi Papadopulos'un cesedi İstanbul Halkalı'da yakılmış halde bulundu.

Yorgi Papadopulos olayı Milli Güvenlik Konseyi döneminde Orgeneral Haydar Saltık'ın emriyle MİT tarafından araştırılmış ve Mehmet Eymür'ün hazırladığı MİT Raporu'nda da yer almıştı.

ARŞİMİDİS OLAYI İKİBİNE DOĞRU DERGİSİNDE

Arşmidis cinayetine Doğu Perinçek'in başında bulunduğu İkibine Doğru dergisinde 6 Kasım 1988 yayınlanan sayısında geniş yer verilmiş ve tanık beyanlarıyla İrfan Taştemur imzalı dosya haber yayınlanmıştı.

DERGİ SAYFALARININ DEŞİFRE EDİLMESİ

Tarihe not düşülmesi açısından dergi sayfalarının deşifresini yayınlıyoruz.

Arşmidis Olayı “CİNAYETİN MİRASI” İkibine Doğru dergisi 6 Kasım 1988

İnayet Esen Arşimidis Şirketi’nin sahibi Yorgi Papadopulos’u tanımasaydı ne esrarengiz kaybolma olayıyla ne de trilyonluk mirasla ilgisi olacaktı. 20 yıldır bir dedektif gibi iz sürdü, kanıtlar topladı, yüzlerce yetkiliyle görüştü.

İlk kez 2000'e Doğru’ya askeri yönetimlerin, sivil hükümetlerin, askerlerin, polisin ve MİT’in karıştığı olaylarının şaşırtıcı öyküsünü anlattı.

Cağaloğlu’nda doktorluk yapan emekli Albay Hayrı Esen’e gelen bir madam sancıdan kıvranıyordu.

Zona olmuştu. Doktorun eşi İnayet Esen’de muayenehanedeydi. Madam’ı içeriye alıp tedavisini yaptılar. Mösyö ise dışarıda bekliyordu.

Madam ve Mösyö, üç-dört gün sonra ellerinde bir Madlen çikolatayla doktora teşekkür ziyaretine geldiler. Yıl 1963.

Esen ailesi, Madam’ın adının Afroditi Papadopulos, Mösyö’nün adının Yorgi Papadopulos olduğunu öğrenmişlerdi. Böylece tanışan Esen ve Papadopulos ailesi birbirlerine gelip gitmeye ve görüşmeye devam ettiler. Ta ki, 1963 yazında Yorgi ve Afroditi Papadopulos’ un esrarlı bir biçimde ortadan kayboluşuna dek...

Yorgi Papadopulos’un ölüm olayı Milli Güvenlik Konseyi döneminde Orgeneral Haydar Saltık’ın emriyle MİT tarafından araştırılmış ve Mehmet Eymür’ün hazırladığı MİT Raporu’nda da yer almıştı. Raporda, Papadopulos’un Vural Arıkan, Erdoğan Demirören, Adnan Başer Kafaoğlu ve Necdet Çobanlı tarafından kravatla boğularak öldürüldüğü iddia edilmişti. Bu büyük itham adı geçenler tarafından yalanlandı.

13 Aralık 1967 tarihinde Hürriyet gazetesinde yer alan bir haber de kafaları iyice karıştırmıştı: “Arşimidis müesseselerinin sahibi, Yorgi Papadopulos geride 300 milyon liralık bir miras bırakarak 8 gün önce Cenevre’de bir ameliyattan sonra ölmüştür. Zürih’te toprağa verilen işadamının ölümü kendisini tanıyan bütün çevrelerden saklanmış ve bilgi verilmemiştir. Rum asıllı Türk uyruklu Yorgi Papadopulos’un tek varisi olan, karısı, Yunanistan’a giderek Atina’ya yerleşmiştir!’

İnayet Esen, karı koca Papadopulos’ un ortadan kayboluşunu bir türlü unutamıyor. Miras olayına nasıl karıştığını da şöyle anlatıyor: “Bizim şirketle hiçbir ilgimiz yoktu. 1970 yılında kocamı, 1972’de oğlumu kaybettim. Acılı, üzüntülü, perişan bir durumdayım. Bir gün yolda giderken Sıtkı’ya (Sıtkı Arabulan) rastladım. Kendisini Mersin’den tanırdım. Karısı, Yorgi Amca’nın sonradan Müslüman olan kardeşi Panayot’un kızıydı. Mösyö Yorgi’nin ölümünden sonra nüfus kütüğünden belgeleyerek yasal mirasçı olmuşlardı. Ancak bir türlü işlerini halledemiyorlardı”

İnayet Hanım, kocasının dostları aracılığıyla Yorgi Papadopulos’un mirasçılarına yardımcı oluyor; bir süre sonra da İstanbul’daki veraset işlemlerini takip etmek için tam yetkili kılınıyordu. O gün, bugün Agatha Christie’nin romanlarındaki Bayan Murphy gibi iz sürüyor ve Devlet’in bütün kademelerindeki yüzlerce yetkiliyi bugün trilyonlarla ifade edilebilen “asrın mirası” için harekete geçiriyordu.

Arşimidis Olayı yıllardır gizini koruyor. Bugüne değin en kapsamlı yayın Adana’da çıkan yerel haftalık Pazartesi gazetesinde Erol Erk imzasıyla yapıldı. Gerçek mirasçıların tayin edileceği dava ise 24 Ocak 1989 tarihine bırakıldı.

Olayın kahramanlarından İnayet Esen 2000’e Doğru’ya ilginç açıklamalarda bulundu.

İnayet Esen

-Papadopulos’ların öldürüldüğünü ve kimlerin öldürdüğünü nereden biliyorsunuz?

İnayet Esen: Ben bu miras işlerini takip ederken bir MİT yetkilisi söyledi. Kiralık katiller, Yorgi’yi arabasının içinde kravatıyla ya da kaşkoluyla boğmuşlar. Sonra da götürüp Halkalı’nın yukarıda bir mağarada üzerine benzin döküp yakmışlar. Afroditi’yi de öldürüp atmışlar. O MİT yetkilisi arkadaşım söyledi. Vilayet’te bu konuyla ilgili biride varmış.

-Öldürenlerin ve öldürtenlerini kimler olduğunu da söyledi mi?

İnayet Esen: Avukat Şükran Ergin, şirketin konularıyla ilgileniyordu. Necdet Çobanlı ise hukuk müşaviriydi. Aralarına Basilet Erdem’i de aldılar. Yorgi Papadopulos öldüğünde şirketin varislerinin ortaya çıkmayacağını düşünüyorlar. Bunların her biri değişik konularda uzman.

Basilet Barem kiralık katilleri tutmuş. Katiller ise Erdoğan Demirören ve Aliko adlı bir elektrikçi.

Olayı öğrendikten sonra Cinayet Masası Şefi Ahmet Ateşli’ye gittim, Aliko’nun da, Demirören’inde ifadesi alınsın dedim. Ahmet Ateşli beni tehdit etti: "Kaç sene önce bir gâvur ölmüş, sana mı kaldı onların yasını tutmak. Tuttuğum gibi içeri atarım" dedi.

-Konsey’e başvurularınız var,İhbar mektuplarınız, yetkililerle yüz yüze görüşmeleriniz..

İnayet Esen: Ondan önce İstanbul Sıkıyönetim Komutanıyken Üruğ Paşa’yla görüşmek istemiştim. Sadettin Tantan, Şükrü Balcı’nın yardımcısı olarak tanıttıkları Haşim Bey, beni Selimiye’ye götürüp Cemal Demirtel adlı bir komiser tan yardımcısı ile tanıştırdılar. Balcı yeni gelmişti İstanbul’a. Emin Albayı çağırdı Cemal Paşa. ‘Hanımı komutanla görüştürün’ dedi. İşte orada Haşim Bey, Emin Albay’ın koluna girip bir şeyler söyledi. Sonra dönüp bana “Üruğ Paşa’ya başka bir gün anlatırsınız, bugün çok işi var” dedi.

Haşim Bey, işi Şükrü Balcı adına halletti.

Arşimidis Şirketi’yle ilgili MİT Raporunda da çok şeyi değiştirip kendi yazdırdı. Olayda çok rüşvet döndü.

-Konsey’e başvurularınız nasıl oldu?

İnayet Esen: Ben üç defa Milli Güvenlik Konseyi'ne dosya götürdüm. İlk götürdüğümü Saim Karabiber aldı. İkinci dosya karışıklığa geldi. O arada Adnan Başer Kafaoğlu, Konsey danışmanı olmuştu. Genelkurmay’a gittim, Konseyi sıkıştırdılar. Tümgeneral Rıza Öncü vardı, dosyayı gözden geçirmesi için Kafaoğlu’na veriyor. Kafaoğlu, dosyayı okuduktan sonra doğru Demirören’e geliyor burada ne yapıyorsa artık şirketin yüzde 20’sine ortak oluyor. MİT Raporu’nda şirketle ilgisi olmadığını söylerken yalan söylüyor. Evet, öncesinde, cinayetten haberi yok. Ama sonradan bu şirkete ortak olduğu kesin.

-ANAP döneminde de girişimleriniz var..

İnayet Esen: Barlas Doğu’ya müracaat ettik. Hükümetten ilgi bekliyorduk. Sonra bize İzmir Milletvekili Özdemir Pehlivanoğlu’nu buldu. Pehlivanoğlu ile Doğu'nun yazıhanesinde buluştuk. Oraya gittim ki ne göreyim, Kaçakçılık Daire Başkanı Atilla Aytek ve Merkez Mali şube Müdürü Faruk Metin beni bekliyorlar. Biz konuşurken Atilla Aytek ayağa kalktı, gümüş rengi bir tabanca çıkartarak Barlas Doğu’ya, “Kaç tane şarjör istersin abi, bende mevcut” dedi. Faruk Metin de tabanca çıkarttı. Kim adına yaptıklarını bilmiyorum, ama amaçları kesinlikle beni bu davadan caydırmaktı. En sonunda patladım ve Aytek’e, “Oğlum, siz bu silahlarla yeni oynuyorsunuz galiba. Kadınlara silah göstermek marifet değil” dedim.

-Birde Mafya babalarına gidiyorsunuz, Nasıl oldu bu?

İnayet Esen: Avukatlarımızdan biri Yorgi’nin mirasçısı Sıtkı’yı ve beni Kürt İdris’e götürdü. Mecidiyeköy’de bir araba galerisinde görüştük. Dündar Kılıç da oradaydı. Bizim sorunumuzu dinleyip “Havadan mirasın üstüne oturmak nasıl olurmuş” dediler. Dündar’la İdris kol kola girip yürüyerek aralarında konuştular. Tahsilât yapsalardı yüzde 10 verecektik. Ama onlar Erdoğan Demirören’den peşin almayı tercih ettiler ve bize yardımcı olmadılar. Duyduğuma göre 300 milyon lira almışlar.

-Donemin Emniyet Genel Müdürü Saffet Arıkan Bedük’le nasıl tanıştınız?

İnayet Esen: Aradan birkaç gün geçti, Ankara’da Gülseren sokakta bir otelde kalıyoruz. Saffet Bey bizi aradı, avukatların yanında buldu. “Hanımefendi, sizinle bir mesele hakkında görüşme yapmak istiyorum” dedi. Emniyet Genel Müdürlüğüne gittiğimde kimseyi kabul etmemiş ve beni bekliyordu. Amacı Arşimidis olayı ilgilenmek değildi.

Vergi kaçakçılığını ayarlayan adamların listesini Barlas Doğu’ya vermiştim. Doğu da Bedük’e vermiş. Bedük benden vergi kaçakçılığı konusunda neler bildiğimi öğrenmek istiyor, Barlas Doğu’ya verdiğim dosyanın içinde birçok kişinin canını yakacak çok önemli olaylar vardı. Ben dosyayı Bedük’ten istedim, “Barlas Bey’den alın” dedi. Barlas Bey’e gittim o da vermedi. Böylece vergi kaçakçılığını önlemeye yarayacak kilit adamların listesini ve olayları içeren dosyayı aralarında hallettiler.

-ANAP’lı milletvekilinin avukatlığı bir işe yaradı mı?

İnayet Esen: Biz bunlara bankada bulunan 120 milyar lirayı almaya çalışırken bir çare olarak başvurmuştuk. Aldık, alacağız dediler, beni kandırdılar. Parayı kendileri çekip paylaşmışlar. İşin içinde Kaya Erdem bile var. Atilla Aytek de bu yüzden tehdit etti. Eski CHP’li Mustafa Kaptan’la Atilla Aytek beraber çalıştı bu işte. 120 milyarımız Merkez Bankası’nda yok oldu. Kim ne kadar aldı bilmiyoruz.

-Başka kimlerle ilişki kurdunuz?

İnayet Esen: Mustafa Ercan var, hani şu hayali ihracat yaptığı için tutuklanan MİT görevlisi. Bu MİT Raporu yeni yayımlanmıştı, o zaman tanıdım onu. Kapalıçarşı’da kuyumcu Mehmet Utku’nun aracılığıyla Rapor’u istedim. Adımın nasıl geçtiğini öğrenmek için. Şükrü Balcı’nın MİT’çi avukatları Mete ve Necdet’le bu Mustafa Ercan birlikte çalışıyorlardı. Şükrü Balcı, bunlar aracılığıyla Arşimidis hakkındaki MİT raporunda olayın yönünü değiştirtti.

-Şimdi efendim, siz bu mirastan ne kadar alacağınızı tahmin ediyorsunuz.

İnayet Esen: Temettüler bize ödenirse payımıza düşen 400 milyar lira. Devlete ödenirse üç katı. Özal bize yardım ederse hepsini teslim edeceğim.

İKİBİNE DOĞRU 6 KASIM 1988

İRFAN TAŞTEMUR

PORTRE: Yorgi Papadopulos

“Faytonculuktan Onassis’liğe”

Yorgi Papadopulos

1960’ların mültimilyoneri Yorgi Papadopulos ‘‘Türkiye’nin Onassis'i olarak da anılıyordu. O’nun için “Vehbi Koç’tan sonra Türkiye’nin en zengin adamı” diyenler vardı. Türkiye’deki şirketlerinin yanı sıra Yunanistan’da da gemilere, topraklara sahipti. Niğde’nin Rumlarındandı. Mina Papadopulos adlı orta halli bir Rum çiftçinin ikisi erkek, üç çocuğundan biriydi. 10 yaşında İstanbul’a gelmiş,lise öğrenimini burada tamamlamıştı. Fayton parçacısının yanında iş hayatına atılmış ve 1930’larda Arşimidis Şirketi’ne memur olarak girip bisiklet parçaları satmaya başlamıştı. Zamanla ortak olmuş, bir süre sonra da İdare Meclisi Başkanlığı’na getirilmişti.Arapça, İngilizce, Fransızca ve Almanca bilen Papadopulos daha sonra şirketin tek sahibi olmayı da başaracaktı.

Afroditi’den doğan iki çocuğundan birini ağır bir hastalık sonucu, diğerini de bir kaza sonunda kaybetmişti. Sonradan Müslüman olup adını değiştiren kardeşi Panayot’un çocukları varis olarak ortaya çıkana kadar da Yorgi’nin yakınları olduğundan kimsenin haberi olmayacaktı.

Yorgi Papadopulos’un İsviçre’de öldüğünü açıklayan FİFA’nın tek Türk üyesi ve Arşimidis’in hukuk müşaviri Avukat Necdet Çobanlı, şirketin İdare Meclisi Başkanı olduğunu 16 Aralık 1967 tarihli Son gazetesinde duyuruyordu. Çobanlı, otomobil, traktör ve kamyon şanzıman fabrikası kuracağını da aynı gazetede belirtiyor ve Yorgi Papadopulos’un fotoğrafı önünde gazeteye poz veriyordu. Artık, şirketin tek yetkilisi oydu. Daha sonra Amerika’ya yerleşti. Yorgi’nin ölümü ise esrarını korudu ve Necdet Çobanlı tarafından yaşadığı iddia edilen Yorgi’nin eşi Afroditi Papadopulos’u da bir daha gören olmadı.

Yorgi Papadopulos, ardında 3 trilyonu bulan bir miras bıraktı. Bu mirasın kavgası şirket yöneticileri ve gerçek varisler arasında 20 yıldır sürüyor.

Onassis nedir?

Aristotle Onassis 1906 yılında İzmir'de doğdu. Tütün ticaretinden zengin olan ailesi, Kurtuluş Savaşı sonunda Türk kuvvetleri tarafından İzmir'in geri alınmasından sonra Yunanistan'a göç etti.

1923 yılında ailesince Arjantin'e gönderilen Onassis Buenos Aires'teki United River Plate Telephone Co.'ya gececi santral memuru olarak girdi. Ayrıca bir aile dostunun yardımıyla gündüzleri aile mesleği olan tütün işine girdi. Arjantin'de ithal Doğu tütünlerinin kullanımını yüzde 10'dan 35'e yükseltince telefon şirketindeki işini bıraktı. Tütün satışlarından aldığı yüzde 5 komisyonla iki yılda 100 bin Amerikan doları kazandı. 1925 yılında hem Yunanistan hem de Arjantin pasaportu aldı. 1928'de Yunan hükümeti adına Arjantin'le bir ticaret anlaşması için görüşmeler yapmakla görevlendirildi, ardından Yunanistan'ın Buenos Aires konsolosluğuna getirildi (1930). Bu arada sigara üretimi ve hammadde ticaretine de el atarak işlerini büyüttü.

İş hayatındaki başarısıyla daha 25 yaşındayken milyon dolarlık servete sahip oldu. 1931'de deniz taşımacılığının bunalıma düştüğü bir sırada, Kanadalı Canadian National de Montréal şirketinden çok düşük bir bedel sayılabilecek 120 bin ABD Doları'na altı yük gemisi satın aldı. Navlun ücretlerinin artırılmasından sonra başka gemiler aldı; 1936'da, İsveç'te petrol tankerleri yaptırmaya başladı. II. Dünya Savaşı sırasında, gemileri ya bu ülkede bağlı kaldı ya da Müttefikler hesabına çalışırken battı. Deniz sigortacılığı şirketlerince zararı ödenen Onassis, 1945'te yeniden çok büyük bir tanker filosu oluşturdu. 1940'larda ve 1950'lerde filosunu daha da genişletti. 1953'te Monte Carlo Kumarhanesi'nin yanı sıra tiyatrolar, oteller ve başka taşınmaz mallara sahip olan Société des Bains de Mer'in çoğunluk hisselerini satın aldı. Ayrıca, 1956'da Olympic Airways havacılık şirketini kurdu.

Editör: TE Bilişim