Şehit Annesinden Meclis’e Çözüm Süreci İtirazı

Şehit Annesinden Meclis’e Çözüm Süreci İtirazı
Şehit annesi Pakize Akbaba, terörle mücadelede taviz verildiği gerekçesiyle TBMM Başkanlığı'na hitaben bir dilekçe sundu.

Şehit annesi Pakize Akbaba, terörle mücadelede taviz verildiği gerekçesiyle TBMM Başkanlığı'na hitaben bir dilekçe sundu. Dilekçede, “çözüm süreci” olarak adlandırılan dönemde güvenlik güçlerinin operasyon yapmasının engellendiğini ve bunun sonucunda birçok vatan evladının şehit olduğunu ifade ederek, devletin teröre karşı daha kararlı bir duruş sergilemesi çağrısında bulundu.

İstanbul Cumhuriyet Başşavcılığına

Konu : Suç Duyurusu

Müşteki : ‘Şehit Anaları’ adına, Pakize Akbaba

Davalılar : Devlet Bahçeli, Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Öcalan

İddiamız :

Bizim çocuklarımızın katilini kimse affedemez.. Affetme niyeti olan kendi çocuğunun katilini affetsin de görelim.

Bizim çocuklarımız diyoruz ama onlar şehit edildikleri güne kadar bizim idi, şehit edildiklerinde Türk Milleti’nin ve Türk Devleti’nin şehidi oldular, bütün ülkenin şehidi oldular. Yani onların davasına sahip çıkmak bu davalara müdahil olacak savcının hakimin avukatın da sorumluluğudur. Umuyoruz ve sanıyoruz ki, helal süt emmiş kamu görevlisi hukuk insanları, bu konuda yüreğinin yangını ölene kadar sönmeyecek olan ‘Şehit Anaları’nın hassasiyetlerine sahip çıkacaklardır. Helal süt emmiş iseler, vicdan sahibi iseler, dünya malı maaşları için yada konforlarından uzaklaştırılacakları korkusu sebebiyle inanmadıkları kararları verecek kadar karakter fakiri değilseler..

Dedelerimizin kan ve can vererek, on-oniki yıl boyunca bir cepheden öbürüne koşup mevzilerde kuru ekmek ve hoşaftan başka bir şey yemeden ölecekleri güne kadar, yavuklularını, anne karnındaki yada anne kucağındaki bebeklerini, okul çağına gelmemiş yada yeni gelmiş çocuklarını, bir daha görüp göremeyeceğini bilmeden savaşarak sahip oldukları, sınırlarını korudukları VATAN TOPRAĞINI ve savaştan sonra hür ve özgür olarak, adalet ve huzur içinde, insan gibi yaşamak için kurdukları CUMHURİYET’i dolar maaşlı çapulcular, eşkiyalar, emperyalizmin maşası kuklası teröristler öyle istedi diye kimseye verecek değiliz. Kan ve can vererek alınmış vatan topraklarının bedeli ancak yine kan ve can olur.

Kendi hayat kaygısı olmadan, vatan duygusu olmadan, yedi kuşak sülalesini başka ülkelerin sayfiye yerlerinde yaşatacak hayat garantisine ve para garantisine sahip olan kişilerin MASA BAŞINDA bedeli kan ve can olan VATAN TOPRAĞI’nı ve CUMHURİYET’i pazarlık konusunu yapmaya kalkışan herkes ile mahkeme ile de bitmeyecek bir davamız olur. Bu dünyada gücümüz ömrümüz yetmez ise öte dünyada da bu davamızı sürdürürüz.

Bu sebeplerle ;

Elli bin kişinin katili olduğu mahkemeler sonucu tespit edilmiş, onlarca defa idam cezası verilip bunlar ömür boyu “ağırlaştırılmış müebbet hapis” e dönüştürülmüş, şimdi de bir siyasetçi olan Devlet Bahçeli, bir siyasetçi olarak kendisine görev verildiği yada kendisi görev edindiği sebebiyle “Umut Hakkı” diye bir şeyi dayanak yaparak salıverilmesini istiyor.

Bu bir hukukçu talebi değildir, bu evladı başkaları tarafından hayattan koparılmış olmanın acısını yaşamış bir insanın talebi de değildir, evladı başkalarının canını aldığı için hapiste yatan bir babanın da talebi değildir. Devlet Bahçeli evlat sahibi olmadığı için evlat acısının ne olduğunu bilmez, onun bu talebi halk dilinde “bekâra karı boşamak kolaydır” diye tabir edilen bir değersizlik içermektedir. ‘Şehit Anaları’nın dağlanmış yüreklerini yeniden kanatan bu söylem hangi saikle söylenmiş olursa olsun kamu vicdanında zaten yargılanmış ve mahkûm edilmiştir, asla da affı yoktur, umut hakkı filan da yoktur, yüz yıl sonra dahi, beşyüz yıl sonra dahi siyaset tarihi okunurken Devlet Bahçeli bu talebi sebebiyle yeniden yeniden kamu vicdanında mahkûm edilmeye mahkûmdur.. Asla affedilmeyecek bir suç işlemektedir.

İşte bu sebeple, Devlet Bahçeli’nin, Milletin kahır ekseriyetinin duyarlı olduğu bu konuda yarasını yeniden kanattığı sebebiyle bu suçtan yargılanması gerekmektedir.

Ayrıca;

Bize göre bu talebin arka planında, gündeme getirilmek istenen yeni anayasanın Türk Vatanı’nın Türk Milletine ait tapusuna başka milletleri de ortak etmek niyeti vardır ki bu da zaten hazırlıkları yapılan, Referandum’dan ve Millet oylamasından kaçırıp, şantaj tehdit ve rüşvet ile satın alınabilecek zayıf karakterli insanların gerekli sayıyı tamamlaması sayesinde, bir siyaset oyunu, bir siyaset tezgâhı, bir siyaset kumpası ile Yeni Anayasa ile mevcut Anayasa’ya ve Türk Devleti’ne, Türk Devleti’nin üniter yapısına, Türkiye Cumhuriyeti’ne bir SİVİL DARBE TEŞEBBÜSÜ vardır. Bu henüz fiilen gerçekleşmemiş olsa da bu niyeti ortaya koyan yüzlerce siyasetçi beyanı, gazeteci yorumu, hukukçu yorumu, aydın yorumu mevcuttur.

Yine bize göre, savcılarımız ve yargıçlarımız fiilin işlenmesini beklenmeden, ÜLKEYE, MİLLETE, DEVLETE VE CUMHURİYETE zarar vereceği GÖRÜNÜR olan bu suç teşebbüsünü tespit edip mani olunmasını sağlayacak kararları vermelidir, verecektir..

Sözün burasında;

Bizim yaralarımız kanatan Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan gelsin mecliste konuşsun” çağrısına güya dayanak yaptığı “Umut Hakkı” kavramının doğuşundaki özne olan Alice Ames Vinter’in HAYATINDA KİMSEYİ ÖLDÜRMEMİŞ, KİMSENİN ÖLÜM EMRİNİ VERMEMİŞ, KİMSENİN ÖLÜMÜNE SEBEP OLMAMIŞ, hayatı boyunca “kadınların da seçimlerde oy kullanması” başta olmak üzere, bir kadın hakları ve insan hakları aktivisti bir kadın ve bir akademisyen, BİR YAZAR VE EDEBİYATÇI, BİR AYDIN/MÜNEVVER olduğunu yüksek heyetinize hatırlatmış olalım. Onun haklı davası için yasaları protesto etmesi, yasalara insan öldürmeden karşı gelmesi, talep ettiği yasa değişikliklerinin bu gün gelişmiş dünya ülkelerinin tamamında “EVRENSEL İNSANİ DEĞER” olarak kabul edilip yasalarla teminat altına alındığını da unutmayalım.

İşte bu örnek alınacak fedakâr cefakâr insan profilinin, ELLİ BİN KİŞİNİN KATİLİ için referans olup olamayacağını dikkatinize sunuyorum.

Yine sözün burasında, deneyimli bir hukukçunun açık istihbarat ile eriştiğimiz yorumlarından birinde Abdullah Öcalan ve ‘Umut Hakkı’ konusundaki görüşlerini ve hatırlatmalarını içeren birkaç satırı da dikkatinize sunuyoruz ;

“… Abdullah Öcalan’ın mahkumiyetine esas suçunu silahlı terör örgütü kapsamında işlendiğinden, koşullu salıverilme açısından m.107/4’ün uygulanması gündeme gelecek, yani koşullu salıverilmeden yararlanabilmesi için cezasının en az 36 yılını ceza infaz kurumunda geçirmesi gerekecektir. Bu görüşe göre; 15 Şubat 1999 tarihinde yakalanan Abdullah Öcalan’ın, diğer şartların varlığı halinde, 15 Şubat 2035 tarihinde koşullu salıverilmeden faydalanması mümkün gözükmektedir.

…. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin ‘en fazla 25 yılda bir koşullu salıverilmenin gözden geçirilmesi’ görüşü bir tespit ve tavsiye niteliğindedir. Çünkü iç hukukumuzda, işlediği suçun niteliği itibariyle Öcalan’ın koşullu salıverilmeden yararlanamayacağına dair kabulün kanuni dayanağı sahiptir. İhlal iddiası bir yargı kararından kaynaklanmaktadır. Yukarıda metnine yer verdiğimiz m.107/16 Anayasaya aykırı değildir. Kaldı ki; 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un ‘Koşullu salıverilme’ başlıklı 107. maddenin 4. fıkrası dikkate alındığında, Öcalan tarafından işlenen suça verilen ceza için öngörülen koşullu salıverilme, yani iyi halli olduğundan ve ceza infaz kurumunda disiplin suçu işlemediğinden bahisle denetimli serbestlik altında hükümlünün topluma salıverilmesi süresi 36 yıl olarak tespit edilmiştir.

…. Şu an için, Öcalan’ın umut hakkına sahip olduğu ve bu değerlendirmenin 15 Şubat 2024 tarihinde yapılacağına dair görüşün, hem mevcut kanuni düzenleme ve hem de yukarıda yer verdiğimiz kısa açıklamalar nedeniyle mümkün olamayacağı tartışmasızdır. Bu halde Öcalan hakkında; iptal edilmedikçe m.107/16 uygulanır, bir an için iptali gündeme gelirse de m.107/4’ün tatbiki gündeme gelebilir. İhlal iddiası bir yargı kararına dayanmadığından, yargılamanın yenilenmesi de gündeme gelmez…”

Şehide “kelle” diyebilen, benzer duyarsızlık şefkatsizlik ve merhametsizlik örneklerine çok sayıdaki beyan ve uygulaması ile tanık olduğumuz AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da tıpkı Devlet Bahçeli gibl Türk Vatanı’na, üniter Türk Devleti’ne ve Laik Cumhuriyet’e tehdit içeren ‘Yeni Anayasa’ ile yapılması planlanan bir SİVİL DARBE TEŞEBBÜSÜ’nden mesul tutularak,

Yine, Devlet Bahçeli’nin çağrısı istikametinde “Umut Hakkı” üzerine, sahibi olduğu yetkileri bu çağrının hayata geçirilmesi için kullanması, eylemin ve niyetin tarafı olduğu, hatta fiili uygulayıcısı olduğu sebebiyle,

Yargılanması talebimizdir..

Abdullah Öcalan’ın da, diğer bütün suçlarından ve mahkümiyetlerinden bağımsız olarak, bu son günlerin senaryosunun bir tarafı, bir aparatı, bir taşeronu olarak, yukarıda beyan ettiğimiz aynı sebeplerle yeni bir davadan yargılanması ve mahkûm edilmesi talebimiz vardır.

Arz ederim.

Kaynak:Haber Merkezi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.