Doların yükselmesini sürekli dış güçlere bağlayanlara zor sorular soran Akyol, Merkez Bankası’nın müdahalesiyle doların  4.6 seviyesine inmesinin bu “dış güçlerin saldırısı” tezini çürüttüğünü vurguladı.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve MB Başkanı Murat Çetinkaya’nın Londra’ya gitmesine de değinen Akyol, bunun doğru bir hamle olduğunu ifade ederek şöyle sordu:

“Doğrusu budur, rasyonel davranış budur.

Ama hani bu “küresel güçler” Türkiye’ye düşmandı?”

Taha Akyol’un yazısının tamamı şöyle:

“DOLAR DERSLERİ

 DOLAR neden 4.9 seviyesine kadar çıkmışken Merkez Bankası’nın “faiz”i üç puan arttırmasıyla 4.5 ve 4.6 bandına indi?

Dış güçler ekonomimize saldırarak doları 4.9’a kadar çıkarmışsa, “bir gecede” niye indirdiler?

Dahası, 2002’den itibaren yılda 20 milyar dolara kadar Türkiye’ye adeta döviz yağdırmışlardı. Biz de bunu iyi değerlendirerek altyapı yatırımlarını geliştirdik, ihracatı 160 milyar dolara çıkardık.

Şimdi niye batırmak istesinler? O zaman kendi yatırımlarını, kendi ihracat pazarlarını batırmış olmazlar mı?

İKTİSAT DÜŞÜNCESİ

İktisat düşüncesinin rasyonelleşmesi olağanüstü derecede önemli bir zihniyet sorunudur. Temel sebebi geleneksel tarım toplumundan sanayi toplumuna geçmede en az iki asır gecikmemizdir: Tarla hayatının daha az hesap kitap, işletmeciliğin ise daha çok hesap kitap yani rasyonelleşme gerektireceği açıktır.

Prof. Ahmet Güner Sayar’ın ‘Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması’ adlı eserini mutlaka ama mutlaka okumak lazım. Öyle ki 1880’lere kadar vezirler, nazırlar “hesap kitap ve istatistik işleriyle uğraşmayı kibarlığa aykırı görürdü.” Bunu esef ederek, eleştirerek söyleyen Abdülhamid’in rasyonel düşünceli Maliye Bakanı Mehmet Ziya Bey’dir. (Sf. 104)

O zaman “ilm-i servet” denilen modern iktisat bilimiyle tanışmamız Tanzimat’tan itibaren ve özellikle Abdülhamid’in açtığı “yüksek mektepler”le oldu.

Atatürk de 1936’da iktisat öğretimini 4 yıla çıkarmıştı.

PİYASA FAKTÖRÜ

İktisat öğretimi kadar hatta belki daha önemlisi “piyasa”nın öğreticiliğidir, piyasa yaygınlaştıkça kültürü de yaygınlaşır. Kurun ne kadar önemli olduğunu en iyi bilenler ithalatçılar, ihracatçılar, yatırımcılar, bankacılar, döviz borcu olanlar ve Tahtakale esnafıdır.

Bu çevrelerden kimse dolardaki yükselişi “dış güçler saldırıyor” diye nitelemedi; TÜSİAD’dan böyle bir şey duyduk mu?

Buna karşılık, gelirleri Türk Lirası’yla olup vergi affı, ucuz kredi, maaş zammı gibi politikalarla hükümet tarafından desteklenen kesimler dövizin önemini hemen hissetmeyebilirler, “dış güçlerin saldırısı” olarak kabul edebilirler.

Nitekim MetroPoll’e göre halkın yüzde 42’si dövizdeki artışı dış güçlerin saldırısı olarak görüyor, AK Parti tabanında bu oran yüzde 58’e çıkıyor.

LONDRA GÖRÜŞMELERİ

Halbuki dış ekonomik konjonktürle ilgisi var ama “dış güçler”in Türkiye’ye saldırısı değildir. İşte Merkez Bankası 27 Mayıs gecesi faizi üç puan yükseltince dolar 28 Mayıs’ta 4.6 seviyesine indi.

Hemen ardından Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve MB Başkanı Murat Çetinkaya Londra’ya gittiler. Şimşek’in dediğine göre “yaklaşık 90 portföy yöneticisi, banka üst düzey yöneticisi ve analistlerle” görüşecekler. Merkez Bankası’nın bağımsız olduğunu anlatacaklar, bakın diyecekler MB kendi kararıyla faizi 3 puan arttırdı...

Yatırım, hukuk, ekonomide rasyonel yönetim güvencesi verecekler.

Türkiye’ye yatırım yaparlarsa bundan onların da Türkiye’nin de kazanacağını anlatacaklar.

Doğrusu budur, rasyonel davranış budur.

Ama hani bu “küresel güçler” Türkiye’ye düşmandı?!

Döviz sorununu “dış güçler”e bağlamak, Türkiye’de ekonomi yönetiminin rasyonel olduğuna mı, irrasyonel olduğuna mı bu çevreleri inandırır?

Şimşek ve Çetinkaya niye siyaset diliyle değil de, iktisadi rasyonalizm diliyle konuşuyorlar?

Görüyorsunuz, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı gibi “kurumsal” konular, iktisadi rasyonalizm gibi “zihniyet” konuları ne kadar önemli”

Editör: TE Bilişim