Sabah yazarı Hilal kaplan, bugün geçmişe uzanarak bazı hatırlatmalarda bulundu.

Geçmişte birbirine muhalif olanların bugün ittifak etmelerini eleştiren Kaplan, bir zamanlar Abdullah Gül'ün eşinin başörtüsünü istemeyenlerin, şimdi ona umut bağladıklarını ifade etti.

Kaplan, yine bir zamanlar Temel Karamollaoğlu'na "Madımak'ın Neronu" diyenlerin  şimdi onunla el sıkıştıklarını da kaydetti.

Kaplan, yazısını şöyle bitirdi.

"Bu millet Erdoğan'ı sadece göğüs göğüse çarpıştığı için değil, sırtındaki hançer yaraları için de sevdi. Bir tane daha eklenir, dert değil."

Biz de Erdoğan'ın sırtındaki bir hançer yarasını hatırlatalım dedik.

2010’da, Hilâl Kaplan ve Rasim O. Kütahyalı, Akçakoca’da bir programa katılırlar. Programda, BDP’liler, “Cenâzelerimize işkence ediliyor; herkes susuyor. Başbakan ölüye işkenceyi savunuyor.” diye isyân ederler.

Kaplan, PKK’lı ölülere işkence bahsinde Vahşi meselesini anlattıktan sonra sorduğu soruyu köşesine taşır: “Eğer merhametlilerin en merhametlisi Hz. Peygamber bile sevgili amcasını öldürüp ciğerini söken birini pişman olmasına rağmen affetmekte zorlanıyorsa Kürtler, evlâdının ölü bedenine işkence edilmesini bile meşrûlaştıran bir başbakanı nasıl affedebilir? O başbakanın yönettiği devlete nasıl âidiyet hissedebilir?

……

Diğer yandan Başbakan’ın bu âşikâr zulmü meşrûlaştırıcı tavrının da aynen devam ettiğini Dolmabahçe’deki toplantıda yine utanarak müşâhede ettim. Üstelik zulme sâhip çıkmasını siyâset yapmasından ötürü halkın çoğunluğunu kaybedemeyeceğine bağlayarak anlamamızı talep ediyordu. Ben değil ama Akçakoca halkının Başbakan’a bir mesajı var aslında: Biz ilkel bir kabile değiliz Sayın Başbakan.” (21 Temmuz 2010-Taraf)

Bu da başka bir hançer:

“Bir zamanlar barıştan bahseden Erdoğan da “Kanlarında boğulacaklar.” demişti, o kanda ilk boğulmak istenenin kendisi olduğunu bile bile... Başka türlüsünü söylemeye hâlâ cesâret edemiyor anlaşılan. (23 Haziran 2010-Taraf)

Editör: TE Bilişim