Kahraman'dan gelen resmî yazıyı okuyunca öylece kalakaldığını ifâde eden Çakır, ne yapacağını bilemediğinden takdiri okuyuculara bıraktı.

İşte Elif Çakır'ın yazısındaki ilgili kısım:

"TBMM Başkanı: Şükürler olsun ki piyangodan çıkmış bir siyasetçi değilim

3 Nisan tarihinde kaleme almış olduğum “Meclis Başkanımız piyangodan çıkmadı” başlıklı yazıma tam bir hafta sonra TBMM Başkanı Sayın İsmail Kahraman’dan bir açıklama geldi.

TBMM antetli, TBMM Başkanı imzalı resmi bir açıklama.

Defalarca  okudum. Ne yazacağımı, nasıl karşılık vereceğimi bilemedim. Sayın Kahraman’ın bizzat kaleme almış olduğu açıklamayı okurken, keşke İsmail Kahraman’a ‘haksızlık yapmış olsaydım da mahcup olsaydım’ diye düşündüğümü itiraf ediyorum. Keşke sonuç farklı olsaydı.

TBMM Başkanı Sayın Kahraman’ın açıklamasında kullandığı “kavanozu dışından yalamak” gibi “nazik!” ifadelerini okuyunca, durumun vahameti karşısında öylece kalakaldım.

Anlamlandıramadığım asıl husus ise, AK Parti’ye, bizim camiamızın siyasetçilerine, ahlaki erdemleri, bizi biz yapan ilkelerimizi hatırlatan, yozlaşmaya karşı uyaran, adaletsizlikler konusunda hatırlatmalar yapan, dindar siyasetçilere hakkaniyeti hatırlatan, davet eden, ve adalet, hukuk, yozlaşma dediğim için AK Parti’nin en güçlü döneminde bunun bedelini ödeyen ben nasıl oluyor da ‘camiamıza yabancılaşma özlemi’ taşıyan tarafta oluyorum.

Anlayamadım.

İsmail Kahraman’ın üslubuyla, hitabıyla, açıklamasını olduğu gibi siz okurlarıma sunuyorum. Takdir sizin."

Sayın Elif ÇAKIR

Köşe Yazarı

Bağlamından kopartılmış, maksadı dışında eleştirilmiş bütün sözlerimi derleyerek kaleme aldığınız 3 Nisan 2018 tarihli makalenizi okudum; sosyal medyanın sosyal şiddet aracına dönüştürüldüğüne göre, yalan ve iftira kampanyasına sizin de katıldığınızı görmekten üzüntü duydum.

Öfkeli ve bir o kadar da tahkir edici bir dille yaptırınız tenkitlerinizi okurken, durumunuzun kavanozu dışından yalayıp içine giremeyenleri andırdığını ve camiamıza yabancılaşmak özlemi taşıdığını esefle düşündüm.

Önü ve sona kesilmiş sözlerden yola çıkarak kurduğunuz cümlelerle hakkımda oluşturduğunuz yargının vebalinin size ağır gelmesini temenni ederim.

Yazının başlığında belirttiğiniz gibi "piyangodan çıkmış bir siyasetçi" değilim. Şükürler olsun ki, yarım yüzyılı aşkın bir birikime sahibim. Bugüne kadar söylediğim her sözün arkasında durdum ve durmaktayım.

21 Mart 2018 tarihinde düzenlediğimiz "Meclis Sohbetleri' konulu toplantıda "Kadınlar sahneye çıkartılmadı" iddialarının tümüyle iftira, tezvirat, yalan ve dezenformasyondan ibaret oluğunu TBMM Genel Kurulunun 4 Nisan 2018 tarihli oturumu başta olmak üzere, yazılı ve sözlü olarak değişik platformlarda ifade ettim.

Beyanlarıma itibar edip, hakikati ifade etmiş olmanızı dilerim. Doğrunun savunucusu olunuz. Yalan haberlere ihbar edenlerin sonu daima hüsran olmuştur. İtibarsızlar arasında yer almak için gayret sarf etmemenizi tavsiye ederim.

Hayırlı işlerinizde başarılar dilerim.

İsmail Kahraman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Elif Çakır'ın 3 Nisan 2018 tarihli ve "Meclis Başkanı Piyangodan Çıkmadı" başlıklı yazısı ise şu şekilde

İsmail Kahraman Meclis Başkanı olduğundan bu yana...

“Laiklik yeni Anayasa’da olmamalıdır” dedi, yazmadım.

Ne dediğini bilmiyor dedim.

Bir kadın siyasetçi olan Meral Akşener ile ilgili olarak çıktı “Meral Kılıçdaroğlu”gibi yakışıksız laflar etti, yazmadım.

Çünkü utandım.

Üsküdar’da gittiği bir Kitap Fuarı açılışında, Meclis Başkanı’nın tarafsızlığına, ciddiyetine, olgunluğuna yakışmayacak şekilde, çocukça sevindirik bir hal içerisinde çıktı, “Çamlıca’daki Caminin adı Recep Tayyip Erdoğan Camii olsun. Kendisinin kabul edeceğini zannetmiyorum ama zorlayalım kendisini. Oyunuza sığınıyorum, kabul edenler ve kabul etmeyenler? Saf demokrasi budur, oylama böyle yapılır” dedi.

Bildiğimiz İsmail Kahraman dedim, bir şey yazmadım.

Meclis Başkanlığı döneminden aklımda kalanlar bunlar.

Velhasıl demek istediğim tam olarak şudur:

Sayın Kahraman’ın makamına, konumuna, yaşına uygun düşmeyen “tuhaf açıklamaları”, tavırları beni hiç şaşırtmadı, şaşırtmıyor.

Ancak herkeste bir şaşırma, herkeste bir hayrete düşme...

Yine böyle oldu.

Baktım yine herkeste bir “Duydun mu İsmail Kahraman ne yapmış?” şaşkınlığı, herkeste bir “Duydun mu İsmail Kahraman ne cevap vermiş” hayreti...

Niye hayret ediyorsunuz, ben anlamıyorum.

***

Son olay malumunuz...

TBMM “Çanakkale Şehitlerini Anma” gecesi düzenliyor. Devlet Tiyatroları bu gece için bir gösteri hazırlıyor.

Hop. Gösteriye bir saat kala, kadın oyunculara sahneye çıkmayacakları söyleniyor. Haliyle kadın oyuncular “sebep” soruyorlar. “Sebebin” Meclis Başkanı olduğu açıklanıyor. Sahneye çıkamayacakları “ancak sahne kenarında, merdivenlerde” durabilecekleri söyleniyor.

Neresinden tutsanız elde kalan, parça parça dökülen bir rezalet. Fakat, asıl utanç verici olan adı üstünde, büyük harflerle yazılı Türkiye Büyük Millet Meclisi’mizin Başkanının “Kadınlar oyuncular sahneye çıkartılmadı” iddiasına verdiği ilk cevap. Şöyle demiş:

“Zavallılar, inşallah düzelirler.”

Sayın Kahraman oldukça merhametli elbette, tepki gösteren zavallıların durumuna “acıyormuş”.

Neden?

Efendim, Sayın Kahraman, “Oldukça muhteşem bir faaliyet yapmış. Çanakkale’nin manasını bilmeyenler, tarih duygusuna sahip olmayanlar, bu muhteşem faaliyetten bahsetmiyormuş. Zaten ortada sahne yokmuş. Tiyatro eseri de yokmuş. Yer yokmuş.”

Velhasıl kamuoyu şaşkın.

Ben de diyorum ki. Şaşırmayın.

Bakınız. İsmail Kahraman dediğimiz zatı muhterem, bilinmedik bir kişilik değil. Sonradan değişmiş falan değil.

Hatırlayınız. Yıl 1996. Dönemin Kültür Bakanı İsmail Kahraman. Taksim’e cami tartışmaları gündemde. Kültür Bakanı olarak çıktı “Taksim’de çok sayıda kilise var ancak bir cami yok. İnşallah Taksim bu ayıptan kurtulacaktır.”

Türkiye’nin en önemli sanat tarihçisi olan Sayın Prof. Semavi Eyice o sırada Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanı. Sayın Eyice’ye soruldu ve kendisinin söylediği özetle şuydu: “Cami yapılacaksa mimarisinin tarihi dokuya uygun olmasına dikkat edilmeli.”

Vay sen misin bunu söyleyen!

Sayın Eyice görevden alındı. Yetmezmiş gibi İsmail Kahraman bir de kameralar karşısına geçip konuştu. “Alnı secde-i rahmana değmemiş, Hristiyanların piyonu olan birisi. Ben de onu kolundan tuttum, kapının önüne koydum” dedi. İşte o gün İsmail Kahraman’dan utanmıştım. O gün bugündür beni utandırmaya devam ediyor.

Ama yine de “özür” dilemişler

Konu yine Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bizi temsil etmeleri için “uygun” görüp, seçip gönderdiğimiz milletvekillerimiz.

Dün Çocuk Vakfı’ndan satır aralarında “milletvekillerimizin” marifetlerini, nezaketlerini, misafirperverliklerini, düşüncelere olan saygılarını anlatan bir “kamuoyuna zorunlu” açıklama metni geldi.

Aman Allahım!

Neler yaşanmış neler?

9 Nisan 2016 tarihinde TBMM Aile Bütünlüğünün Korunması Araştırma Komisyonu konu ile ilgili düşüncelerini öğrenmek, fikirlerini almak için Çocuk Vakfı Kurucusu Mustafa Ruhi Şirin’i davet ediyor.

Mustafa Ruhi Şirin başlıyor çocuk sorunları, aile sorunları üzerine konuşmaya.

Sözü Şirin’e verelim: “Konuşmaya başladığım ilk dakikalardan itibaren, Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili Sait Yüce konuşmama üç kez müdahale etti, hakaretlerde bulundu. Sonra elindeki mikrofonu üzerime fırlattı ve üzerime yürüdü.

Bunun üzerine Parti Yönetimine, Yüce hakkında, işlem yapılması için müracaatta bulundum.

Esef verici davranışla ilgili ses, görüntü kayıtlarını Komisyon Başkanı Ayşe Keşir ve TBMM Başkanı İsmail Kahraman’dan talep ettik. Komisyon Başkanı ile bugüne kadar irtibat kuramadık. Sayın Meclis Başkanı da, üzerinden zaman geçtikten sonra, bizim talebimize ‘komisyonun farklı zamanlarda yaptığı çalışmaların görüntü ve ses kayıtlarını içeren bir CD’ gönderdi. Bu arada Ceza Davranışı zamanaşımı süresi aşılmış oldu.

Partinin yöneticilerine yazılı başvuru olmasına rağmen, medyada bu tatsız hadise yer almasına rağmen, parti yönetimi hiçbir uyarıda bulunmadı ve işlem yapmadı. Komisyon Başkanı Ayşe Keşir ve İsmail Kahraman’a derin üzüntülerimizi bildiriyoruz.

Manevi tazminat davasının zamanaşımının süresinin dolmasına 11 gün kala, 28 Mart 2018 tarihinde Sait Yüce arayarak özür diledi.

Özür dilediği için Sait Yüce hakkında davadan vazgeçiyoruz.”

***

Mustafa Ruhi Şirin, ne kadar zarif değil mi? Yaşadığı onca hoyratlığı affetmesi için bir özür yetmiş.

Ne dersiniz, vatandaş ne kadar zarifse, hatırşinas ise, seçtiklerimizin bazıları da bir o kadar hoyrat. Giderek daha da hoyratlaşmıyorlar mı?

Editör: TE Bilişim