Mehmet Y. Yılmaz “Erdoğan, sorunu hâlâ anlayabilmiş değil” başlıklı yazısında “İşin gerçeği şu ki "memleketimizde tehdidin büyüklüğünü kavrayamamış olan" bir numaralı şahsiyet Recep Tayyip Erdoğan’dır.”dedi.  

Yılmaz şöyle devam etti “Erdoğan’ın bilgiye değer vermemesi ve her şeyin en iyisini kendisinin bildiğini zannetmesi, alınması gereken önlemlerin gecikmesine yol açıyor. Kaybedilen 3 hafta yüzünden Nisan sonu normalleşme sürecine girebilecek iken Mayıs’ı da kaybetmek üzereyiz”

İşte o yazının ilgili kısmı;

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz Çarşamba günü (25 Mart) video konferans yoluyla Koronavirüs Bilim Kurulu toplantısına katıldı ve Bilim Kurulu üyelerine hitaben ama bizlerin duyması için (çünkü televizyonlardan da yayınlandı) şöyle konuştu:

"Ülkemizdeki vaka ve ölüm oranı giderek azalan bir trendi ifade ediyor. Nisan ayının ilk dilimine yönelik simülasyonlar her gün sonunda yapılan vaka ve ölüm açıklamasıyla biraz daha geriliyor."

Belli ki Cumhurbaşkanı bin odalı sarayını bütün ülke ile karıştırıyor, gerçeklik algısı çarpılmış durumda!

Virüsün yayılma hızı da, ölüm oranı da azalmıyor, tersine artıyor.

28 Mart sabahı verilerine göre virüse yakalananların sayısının iki misline çıkma süresi Türkiye’de 3 gün olmuştu.

Dünya ortalamasının 6 gün, virüsten en ağır hasarı gören ülkelerden biri olan İtalya’da 7 gün, onunla yarışan İspanya’da 4 gün olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. (Kaynak: ECDC. European Center for Disease Prevention and Control.)

100. vakanın rapor edilmesinden sonra salgının yayılma hızını gösteren grafiklerde Türkiye’nin, hasta sayısının iki katına çıkma hızının iki günde bire çok yaklaştığını da görüyoruz.

Erdoğan, aynı konuşmasında şunu da söyleyecekti:

"Toplumumuzda henüz tehdidin büyüklüğünü kavrayamamış olanlar varsa da genel olarak milletimizin hassasiyetinden memnunuz. Hâlâ meselenin hayatiyetinin farkına varmamış olanların da sizlerin telkin ve tavsiyeleriyle en kısa sürede doğruyu göreceklerine inanıyorum."

İşin gerçeği şu ki "memleketimizde tehdidin büyüklüğünü kavrayamamış olan" bir numaralı şahsiyet Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Bilim Kurulu, dünyadaki gelişmeleri ve örnek ülkeleri incelediğinde neler yapılması gerektiğini görmüştü:

Mümkün olduğu kadar çok test yaparak hasta olanları tespit edip izole etmek, bu kişilerle teması olanları karantina altına almak. Bu yapılana kadar virüsün yayılma hızını düşürebilmek için de toplumsal hareketliliği minimuma indirmek.

Hükümetin bu konuda herhangi bir planı olmadığı gibi, Bilim Kurulu’nun görüşlerini de takmadığını gördük.

Kararlar hep bir – iki gün gecikerek alındı ve kesin sonuç alabilecek sokağa çıkma kısıtlamaları gündeme bile alınmadı.

Hükümet, böylece çok önemli ilk üç haftayı yarım yamalak tedbirler nedeniyle kaybetti, hastalığın hızla Anadolu’ya da yayılmasına yol açtı.

Ve önlemler hâlâ Nasreddin Hoca’nın türbesi gibi. Şehirlerarası otobüslerle kent değiştiremezsiniz ama servis aracıyla işinize gidip geliyorsanız, sorun yok. Kendi otomobilinizle virüsü istediğiniz her yere götürebilirsiniz ama trenle yasak!

Türkiye’de ilk Koronavirüs vakası 10 Mart günü tespit edildi.

O gün harekete geçilmiş ve başka ülkelerin o güne kadar yaşadıkları deneyimlerden çıkarılmış derslerden yararlanılmış olsaydı, bugün bu salgını en az hasarla atlatabilecek bir ülke olacaktık.

10 Mart günü, ilk vaka tespit edildiğinde yöneticilerimizin söylediği ve yandaş medyanın pompaladığı gibi "salgına hazır" olsaydık, aradan geçen 3 haftadan sonra bugün hayatı nasıl normale döndüreceğimizi konuşuyor olacaktık.

Ama Erdoğan’ın korkuları, bilgiye değer vermemesi, her şeyin en iyisini kendisinin bildiğini zannetmesi, Saray’ına doldurduğu "evet efendimci" yancıları buna izin vermedi.

Onun için de daha salgının "peak noktasına" hâlâ çok uzağız.

En kötü ihtimalle Nisan ayında normalleşme sürecine girebilecek iken Mayıs ayını da kaybetmek üzereyiz.

Editör: TE Bilişim