www.tyb.org.tr yer alan Yazıda ağır ihtahmların yanı sıra Ülkücüleri "Ülkücü Tip" diye nietelendirdi.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreteri İsmet Büyükataman yaptığı yazılı açıklamada "Dünden bugüne yazdığı gazeteler, yazılar, birlikte olduğu kişiler ortada olan bu “tip”, Ülkücü Hareket’e dair bir söz söyleme hakkını nereden bulmuş, anlamak mümkün değildir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, Türk milletine bakışı sakat olan bu zatın Milliyetçi-Ülkücü Hareket’e doğru bakmasını beklemek makul olmayacaktır." dedi.

D. Mehmet Doğan yazısı ve MHP'den gelen tepki şu şekilde:

MHP'DEN ÇOK SERT TEPKİ

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, D. Mehmet Doğan’ın "Ülkücüler: Nereden Nereye?" başlıklı yazısına sert tepki gösterdi.

Büyükataman "Türkiye Yazarlar Birliğinin kurucusu ve 1979-96 tarihleri arasında resmî, sonrasında ise gizli başkanı D. Mehmet Doğan’ın sözde Ülkücü Hareket’in tarihî sürecini kaleme aldığı yazısı gerçeklerle yakından uzaktan alakası olmayan bir fantezi ürünüdür." dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreteri İsmet Büyükataman "Türkiye Yazarlar Birliğinin kurucusu ve 1979-96 tarihleri arasında resmî, sonrasında ise gizli başkanı D. Mehmet Doğan’ın güya Ülkücü Hareket’in tarihî sürecini kaleme aldığı yazısı gerçeklerle yakından uzaktan alakası olmayan bir fantezi ürünüdür. Bu yazıyı daha önce yazmayı düşündüğünü ancak tepkilerden çekinerek yazamadığını söyleyen Doğan’ı şimdi kimler, hangi dinamikler cesaretlendirmiştir. Ülkücü Hareket’in tarihini bilmeyen dimağları zehirleme amacına matuf bu talihsiz yazının Fethullah Gülen sevici bir Atatürk düşmanını savunmak için yazılmış olması oldukça manidardır. Ancak Doğan’ın cesaret kaynağını yeterince açıklamamaktadır" dedi.

MHP'li Büyükataman açıklamasına şöyle devam etti " Camiamızla yakından uzaktan alakası olmayan bu “Atatürk düşmanı tip”, güvendiği dağlara kar değil buz yağdıracağımızdan emin olsun. Kökleri Türklüğün bilinen tarihine dek giden bir fikir hareketi olan Ülkücülüğün “paramiliter” bir yapı olarak ortaya çıktığını iddia eden bu “Atatürk düşmanı tip” ya paramiliterliğin ne demek olduğunu bilmemektedir ya da yazısından da belli olduğu üzere Ülkücü Hareket’in tarihine vakıf değildir.

Ülkücülük bizzat Alparslan Türkeş’in kurduğu bir fikir hareketidir. Ülkücü Hareket, cihana nizam verme davası olanların birleşme noktasıdır.

Hareketimizin fikrî temelleri, atıldığı günden beri aynıdır. Ülkücülük zamana ve zemine göre şekil değiştirmez, aksine zamanı ve zemini kendisine uydurur.

Dünden bugüne yazdığı gazeteler, yazılar, birlikte olduğu kişiler ortada olan bu “tip”, Ülkücü Hareket’e dair bir söz söyleme hakkını nereden bulmuş, anlamak mümkün değildir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, Türk milletine bakışı sakat olan bu zatın Milliyetçi-Ülkücü Hareket’e doğru bakmasını beklemek makul olmayacaktır." dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreteri İsmet Büyükataman'ın açıklamasına şöyle devam etti:

"Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini “rejim” olarak gören birinin; varlığını Türk devletinin ve milletinin bekasına armağan eden Ülkücü Hareket’i hakkıyla değerlendirmesi mümkün değildir.

2000 yılında TYB’nin Fethullah Gülen’e -bir hizmeti görülmediği hâlde- verdiği “Üstün Hizmet Ödülü”nde bu şahsın payı açıklanmaya muhtaçtır.

Çünkü ödül programında yaptığı konuşmada ödüllerin Türkiye’nin fotoğrafını çektiği yönündeki ifadeleri ortadadır. Yine çeşitli vesilelerle yaptığı Fethullah Gülen güzellemeleri ise akıllardadır. Bu ve benzeri “tipler” bukalemun gibi farklı yerlerde farklı şekiller alırlar.

Bunları ele veren özellikleri ise her nereye giderlerse gitsinler Atatürk düşmanlığı yapmalarıdır. Eşeğe altın semer vursan nasıl ki eşek gene eşekse bunlar da ne kadar millî görünürlerse görünsünler gerçekte gayri millîdirler.

Dünden bugüne Atatürk düşmanlığını merkeze almak suretiyle yazdığı yazılarda Türk milletinin birliğini ve dirliğini dinamitlemeye çalışan bu tip, yazılarını yazdığı harflerle bile kavgalıdır.

Türk milletine açıktan düşmanlık yapmayı başka gayri millî tiplere bırakan Doğan gibiler, Atatürk düşmanlığı üzerinden aslında Türk milletine düşmanlık beslemektedirler. Bunların Türk milletine bakışı dönemseldir.

Bunlar, Türk devletinin bir dönemini seçerler ve aslında gerçekten ne olduğunu da bilmedikleri bu dönemi kutsarlar. Türklüğün bu dönemine benzemeyen her dönemi, her kişiyi hedef tahtasına oturturlar.

Oysa Ülkücü Hareket, büyük Türk tarihine bir bütün olarak bakar. Hunlardan Türkiye Cumhuriyeti’ne hatta tüm Türk Cumhuriyetlerine kadar gelmiş geçmiş tüm Türk devletlerini kendilerinin olarak görürler.

Bu sebepledir ki Ülkücüden “Ülkücü tip” diye bahseden bu “Türk düşmanı tipler”in ilk saldırdığı yer Ülkücü-Milliyetçi Hareket’tir. Hepsinin cemaziyelevvelini bilmekteyiz.

Milletimiz müsterih olsun Ülkücüler; vatan ve millet hadimleri olarak üzerine düşeni dün olduğu gibi bugün de yapmaktadır. Hepsiyle mücadele edecek, hepsinin ipliğini pazara çıkartacak azmimiz de gücümüz de vardır. Bu uğurda en büyük moral kaynağımız aziz Türk milletinin bu Atatürk ve Türklük düşmanlarına fırsat vermemesi ve kahramanlıklarla dolu engin Türk tarihidir."

İşte  D. Mehmet Doğan'ın www.tyb.org.tr'de  "Ülkücüler: Nereden Nereye?" başlıklı bir yazısı

ÜLKÜCÜ TİP

"Ülkücü tipi"nin 1960 sonlarında paramiliter bir muhtevada "komando" namıyla ortaya çıktığını, 1970'lerin sıcak çatışma ortamında maneviyatçı bir tahavvüle uğradığını, 12 Eylül öncesinde "nizam-ı âlemci" bir muhtevaya büründüğünü ve "kanımız aksa da zafer İslâmın" sloganını ön plana çıkardığını hatırlayanlardanız."

ÜLKÜCÜ HAREKET, DİNÎ BİR MUHTEVA KAZANDI

"Türkiye'nin dini dışlayan laik milliyetçi damarı, her şeye rağmen, 1970'lerde kurumaya yüz tuttu. Din dışı pozitivist milliyetçilik tesirini tamamen kaybetti. Milliyetçilik söylemleriyle ortaya çıkan ülkücü hareket, dinî bir muhteva kazandı. Kanaatimizce 12 Eylül'ün arka plan sebeplerinden en önemlisi budur! Yoksa rejim ve dış güçler Türkiye'de gençlerin oluk oluk kanının akmasından fazla rahatsız değillerdi. Fakat akıncı gençlikle ülkücü gençliğin gittikçe daha fazla birbirine yaklaşması, işin rengini değiştirdi. Bunun üzerine düğmeye basıldı,12 Eylül darbesi yapıldı."

ONLARI KİMSE ZİNDANA ATAMAZDI

"Komünizme karşı ölümüne mücadele eden ülkücüler, antikomünist generallerin 12 Eylül zindanlarında işkence görmelerini bir türlü anlamlandıramadılar. Eğer, pozitivist milliyetçi (yani Atatürk milliyetçisi) olarak antikomünist bir mücadele yürütselerdi, hiç mesele yoktu. Onları kimse zindana atamazdı, işkenceye tabi tutamazdı. Fakat sıcak çatışma ortamında antikomünist mücadele din unsuru olmadan, şehitlik kavramına yaslanmadan yürütülemezdi."

"12 Eylül darbecileri bir taraftan Anayasa’ya "Atatürk milliyetçiliği" ilkesini koyarak, diğer taraftan gençlerin siyasetsizleştirerek (depolitzasyon) ve rejimin arzu ettiği muhtevada vatandaşlık bilgisi şeklinde din ve ahlâk derslerini müfredata sokarak alanı tanzim etti."

ANTİKOMÜNİST MÜCADELENİN ZEMİNİ KALMADI

"Ülkücülerin o tarihten sonra bir taraftan var olmaya, ayakta durmaya çalıştıklarını, diğer taraftan bazılarının ekonomik sistemin ve rejimin kirli işlerine bulaştırıldıkları biliniyor. Bu oluşum 12 Eylül öncesi havayı dağıttı. 1990 sonrasında iki bloklu dünya çözüldükten sonra antikomünist mücadelenin zemini kalmadı. NATO yeni düşmanının rengini yeşil (İslâm) olarak ilan etti, “ılımlı İslâm” kavramıyla kendi yandaşlarını oluşturmaya başladı. O tarihlerden beri, ülkücülerin anti-islâm bir muhteva kazanması için çok yönlü çalışmalar yürütüldü."

MHP, SİSTEM İÇİNDE ÜLKÜCÜLERİ PASİFİZE ETTİ

"28 Şubat'a kadar bu konuda çok fazla ilerleme sağlanamadı. 28 Şubat sonrası koalisyon ortağı olan MHP, sistem içinde ülkücüleri pasifize etti. Devlet kaynaklarından istifade yollarını gösterdi. Siyasî iktidar ortaklığının sonlanmasının ardından "ülkücü" sıfatını benimseyen kesimin nasıl bir noktada duracağı önem kazanmaya başladı."

"28 Şubat döneminde İsrail/ABD'nin yeni düşmanı İslâmla mücadele edecek iç güçler sivil kesimde etkili olamadılar. A.Düşünce dernekleri, Çağdaş yaşamcı kuruluşlar vb. devlet bütçesinden desteklenmelerine rağmen sonuç alamadılar."

1970’lerdeki dinî değerler üzerinden kendini ifade eden ülkücülük, Cumhuriyet ideolojisinin din karşıtı/düşmanı muhtevasına yaklaştı

"İkibinli yılların başında Türkiye’deki iktidar değişikliğinden, daha doğrusu yeni iktidarın dinî muhtevasından rahatsız olan merkezler, bu kesimi yönlendirmek için bir hayli çaba sarf etti. Bu sırada yükseltilen ulusalcılık akımı, dini muhtevası zayıflayan eski ülkücüleri etkilemeye başladı. Bir süre sonra 1970’lerdeki dinî değerler üzerinden kendini ifade eden ülkücülük, Cumhuriyet ideolojisinin din karşıtı/düşmanı muhtevasına yaklaşmaya başladı. CHP’nin bu klasik zeminine kayan ülkücülerin tarihle ilgili yaklaşımları da dönüşüme uğradı."

DİN KARŞITLIĞI ALANINA KAYAN ÜLKÜCÜLER GÖRÜLMEYE BAŞLADI

"CHP’nin siyaseten uzak durduğu din karşıtlığı alanına kayan ülkücüler görülmeye başladı. Bu karşıtlık siyaset zemininden kültürel zemine doğru kaydı. 1970’lerde milliyetçi fikirleri güçlü şekilde ve kültürel bir zeminde ifade eden Erol Güngör, Nevzat Köseoğlu ve Seyyid Ahmed Arvasî gibi fikir adamları okunmaz oldu, hatta unutuldu."

BAZI ÜLKÜCÜ KESİMLERİ CHP’DEN FAZLA TEK PARTİ İDEOLOJİSİNE YAKLAŞTIRDI

"Meselelere tarihî bütünlüğü içinde bakmak yerine, tek parti inkılapçılığının Osmanlı/İslâm düşmanlığı çizgisinde yaklaşılmaya başlandı. Bu kırılma, bazı ülkücü kesimleri CHP’den fazla tek parti ideolojisine yaklaştırdı. Neticede, “Atatürk kültçülüğü” bu kesimlerin baştacı haline geldi. Bu noktada durmak için bir fikir arkaplanı inşa etmeye bile ihtiyaç yoktu. Hazır ve fakat köhnemiş ilk mektep/orta mektep bilgileri ile idare edilebilirdi."

"Bu düşünce-iman zemini kaybında Muhsin Yazıcıoğlu’nun şaibeli şekilde vefatı dönüm noktası oldu. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu düşünce ve iman salabeti ile geniş bir ülkücü kitleyi sağlam bir zeminde tutabiliyordu. Onun şehadetinden sonra bazı ülkücü kesimlerin tarih, dil, kültür konularındaki çözülmeleri hız kazandı. Eski söylediklerinin zıddını söylemeye, eski inandıklarının tersine inanmaya başladılar."

Birikimsiz ve hafıza kaybına maruz kalmış bir kitlenin içi boşaltılmış “ülkücülük” kavramını, arkaplanını hiçe sayarak ısrarla kullanmaları, bugün sadece anakronik bir görünüş ortaya koymaktadır."

Editör: TE Bilişim