Mamak Cezaevinde iki mahkuma bir döşek , her mahkuma ise bir battaniye verilirdi. Yatak dedimse ;kuş tüyü, ortopedik yataklar aklınıza gelmesin. Döşeklerin içinde " kıtık" denilen, terzihanelerin küçücük bez atıklarının toza, toprağa bulanmış halini güzünü ün önüne getirin. "Kafes" mi yoksa bu kıtıktan döşekmi diye tercih yapmak zorunda kaldığınızda iğrenerek tercih ettiğiniz döşek. 

Battaniyeler  ise kahverengi yakın, toz kümesine batırılmış gibi, bir tarafından tuttuğunda toz bulutları yükselen bir örtüdür. Hazır cevap arkadaşlarımız okurken heme niçin yıkamıyorsunuz diyebilirler. Koğuşlara sınırlı olarak  belirli saatlerde su verilirdi. Belirli saatlerde verilen suyu bidonlarda muhafaza ederdik. Bidonlarda ki bu  su ise, zorunlu ihtiyaçlar için ayrılırdı. Bir yatakta iki kişi ;Döşeklerin farklı yerlerine başlarımız gelecek şekilde, aynı döşekte farklı yönlerde, farklı battaniye altında uyurduk. Uyurken iyi uykular dilekleriyle daldığımız uykudan, bazen rüyada gördüğümüz  işkencenin cığlıklarıyla uyandığımızda gene aynı arkadaşının yüzünü  görürsün. Ya da sabah uyandığında, aynı tabağa kaşık sallarken, jop yeme sırasında, sayımda, koğuşlarda teorik eğitim sırasında, bahçede spor esnasında hem aynı yüzle karşılaşırsın. Gördüğün zulmü sorgulamaktan, gördüğün yüzü sorgulamaya hiç vaktin olmaz. Gördüğün yüzdeki acınacak kederden, arkadaşının yerine gönülü ve sevinçle jop yemeye gidersin. Bazen gönüllü jop yeme eylemini, taliplilerin çokluğundan sıraya koyduğumuz da olurdu. Evet 24 saat ve günlerce, aylarca, mevsimlere ve yıllarca aynı yüzle yüzleşmek;bu yüzleşmenin ne olduğunu bilebilir misiniz. Bir ailede; anne, baba ve çocuklar çoğunlukla tahmini  akşam on iki saat  birlikte olurken, bizler yıllarca aynı yüzle, yüzyüze olduk ve yüzleştik. Neticede kardeş olduk, ağbey olduk, baba olduk ; hatta kan bağı akrabadan daha yakın akraba  olduk. Biz kimmiyiz? Bizler Millet için ülkü yolunda "yağmurda yaş kavgada taş görenleriz. "
    Evet bizleri "maphushane kaçkınları", zavallılar, vebalı ve refüze edilmesi gereken insanlar olarak gördüklerinizi biliyoruz. Keşke bizim gözümüzden, yağmurda yaş kavgada daş görenlerin gözünden nasıl göründüklerinizi görebilseniz;kendinizden iğrenirsiniz. Her şeye rağmen sizden iğrenmiyor ;sizlere acıyor, sizleri gene de seviyoruz. " Gevreğini içine dürüyoruz". Sizin deyiminizle "maphushane kaçkınları" bizim deyimimizle "yağmurda yaş kavgada taş görenler" i, hiç anlamaya çalıştınız mı? Bu yağmurda yaş kavgada daş görenlerin arasındaki bağın  güçlü oluşunun nedenini  hiç  düşündünüz mü? Hafızamızın güçlü olmasının sebebini hiç sorguladınız mı? Bence sizler sorguladınız ve bizim aramızdaki bağın ve hafızamızın gücünden korkuyorsunuz. Teker teker  Rahmet-İ Rahmana yürümemizi bekliyorsunuz. Ülkücü hareketin misyonunun tamamlandığını mı düşünüyorsunuz? Kime ne söz verdiniz ki hafızamıza ve bize düşmanlık ediyorsunuz?
Bizler olmasak Ülkücü hareketi kolayca lümpenleştirirdiniz, değil mi? Hafızasını kaybeden insanları hastanelerde tedavi ediyorlar. Peki niçin "ÜLKÜCÜ HAFIZADAN" rahatsız oluyorsunuz? Hafızasız hareket hedefe ulaşır mı,  başarıya  yakalar mı? 60 - 65 yaş aralığındaki "yağmurda yaş kavgada daş görenlerin" üzerine 18 yaşındaki evlatlarımızı hangi "ÜLKÜCÜ HAFIZAYLA"  gönderdiniz? Sizlerin gözünde fer, dizinde derman, yüreğinizde cesaret kalmamış olabilir. 
Bizim gözümüzde fer, dizimizde dermen yüreğimizde cesaret ve damarımızda asalet var efendiler.Bizim  aramızdaki bağın akrabalıktan öte bir şey olduğunu biliniz efendiler. 
Selam, sevgi ve muhabbetle...
Kadir Akgöllü

Editör: TE Bilişim