Almanya Köln ve çevresinde 200 bin üzerinde Türk vatandaşı yaşamaktadır.

Bunlardan biri de Türkiye'den Diyarbakır şehrimizden işçi olarak gelen Ermeni uyruklu Türk vatandaşı.

Genelde Türkiye'den gelen Ermeni vatandaşlarımız Avrupa'da çok hızlı uyum sağlayıp yaşadıkları ülkenin dilini, örf, âdetini hızlıca öğrenip adapte oldular, inanç dünyaları da aynı olunca daha rahat uyum sağladılar.

Avrupa'da hem kendi konumları iyileşti, aynı zamanda da Türk vatandaşlarına iş yerlerinde tercüman olarak yardımcı oldular.

Sosyal hayatlarında da Türk işçilerin uyum sağlamalarına büyük katkı sağladılar.

Bunun tabii sosyolojik açıklamaları var, farklı kültürleri tanımaları, dil öğrenme yeteneği Hıristiyan olmaları avantaj sağlamıştır.

Türkler memleketlerinde ev, arsa, tarım arazileri, tarla, bağ, bostan alırken onlar, örneğin Almanya'da mülk edinme, buraları yurt edinme de Türk toplumuna öncülük yaptıkları söylenebilir.

Biz gelelim bizim Diyarbakırlı Ermeni vatandaşa.

Bu emekçi arkadaş çok genç yaşta gelir Almanya'ya. O fabrika bu fabrika derken bir hemşerisi onu Almanya Köln'de bir süt üretim fabrikasına yerleştirir.

Diyarbakırlı Bülent uzun yıllar burada çalışır.

Günler, aylar, yıllar birbirini kovalar. Bülent tam 35 yıl süt fabrikasında çalışır.

İşinde çok güvenilir, arkadaşları ile uyum içerisinde çalışan emekçi Bülent amirleri tarafından çok sevilir.

Üç vardiya çalışması, bekarlık, kaldığı küçük bir daire bütün şartlar onu bedenen ve psikolojik olarak yorgun hasta düşürür.

Doktora görünen Bülent'in bir çok rahatsızlıkları vardır.

Uzun bir tedavi gerektirir.

Bunun için ev doktoru çalışamaz raporu verir.

Tedavileri 6 ayı geçkin sürer. Zaten kısa boylu, zayıf bir bedeni olan Bülent hastalığı dolayısıyla daha çok kilo verir, halsiz, keyifsiz, ruh sağlığı bozulur. Doktorunun önerisi ile tekrar iş hayatına dönmeye en azından psikolojisi düzelir düşüncesi ile iş hayatına dönmeye karar verir.

Bülent'in uzun süren hastalığı, tekrar iş hayatına dönmesi iş yerinde memnuniyetle karşılanır.

Lakin işletmede kaygılıdır hastalığın iş yerinden mi kaynaklandığını öğrenmek, Bülent'e geçmiş olsun dileklerini bildirmek için görüşmek isterler.

Bunun için bir toplantı tertiplenir Bülent davet edilir.

Toplantıda insan kaynakları, işletme kısım müdürü ve işçi temsilcisi bulunmak da.

Herkes geçmiş olsun dileklerini sunar, Bülent tebessüm eder, Bülent mahcup, masum, utanır bir halde kısa boyu, küçük bedeni ile oturduğu koltukta adeta görünmemektedir.

Ortalığın sakın bir zamanında insan kaynakları Bülent'e döner ve hastalığının sebebini ve ne olduğunu sorar.

Süt fabrikasında çalışan Bülent biraz düşünceli, boynunu büker, ellerini ovuşturarak " Şef bende kemik erimesi var der " ve devam eder " Ben her yıl 10 cm küçülüyorum” diye ekler.

Bunu dinleyen kısım müdürü boyu 150 cm civarında olan Bülent'e ayağa kalkmasını rica eder.

Durumu kavramayan Bülent ayağa kalkar, onu seyreden, aşağıdan yukarı süzen kısım şefi Bülent bey der " O zaman sizden 8 - 10 sene sonra kurtulacağız " der.

Gülüşürler, Bülent'e sen emekli olana kadar istediğin kadar süt içebilirsin seni kayıp etmek istemiyoruz, süt kemik erimesine iyi gelir diye teselli edip “iş hayatına hoş geldin” deyip işine başlamasını önerirler.

Kalın sağlıcakla