Başlık için özür diliyorum. Bana âit değil. Emin olun, yazınız sonunda siz de aynı şeyi söyleyeceksiniz.

Deve demiş ya, “Nerem doğru ki?”

Bir yazı okudum, neresini düzelteyim bilemedim.

Sabah yazarı Sâlih Tuna, bir sallamış bir sallamış bir sallamış ki 13 yaşında Bosna Savaşı’na katılan kankası Turgay’a rahmet okutmuş.

Efendim, yersek, 17 yaşında lise talebesi iken ülkücü arkadaşını yanında dövmüşler. O da döven komünistlerin derneğini basıp, hesap sormuş.

Hani 12 Eylül öncesini hatırlamasam inanırım. Önümde ülkücü âbim vardı. Dönemin komünistlerini de Büyük Doğucularını da Akıncılarını da iyi bilirim.

Kurgu yeteneği yüksek olan Tuna, Bahçeli’ye selâm çakmak için güzel bir kahramanlık hikâyesi kurgulamış. Fakat kurgudaki eksikler sırıtıyor.

Adam, ülkücü arkadaşı dövülürken seyrediyor. Sonra mutasyona uğrayan film kahramanları gibi dernek basıyor.

Peh peh peh!

Bâri, “İkimize birden daldılar.” de de gerçekçi olsun. Komünistler, “Tonyalı’yı ayırın!” dediklerine göre onların arasında bir hayli itibarı olmalı. Nitekim “Senin o faşistle ne işin var?” diye kızmışlar. Bu ne samimiyet böyle?

12 Eylül öncesini bilmeyenler için açıklayayım. Akıncılar, etliye sütlüye, sokak olaylarına karışmazlardı. Ülkücülerin faşistliği konusunda komünistleri desteklerlerdi. Maalesef o dönem böyleydi.

Neyse devâm edelim.

Kafa tuttuğu (!) adamlar, “Senin o faşistle ne işin var?” deyince “O faşist değil, ülkücü!” demiş. Kaldı ki kim olursa olsun onun arkadaşına dokunulmazmış.

Bir kez daha peh peh peh!

Arkadaşın dövülürken seyret, sonra tek başına git, hesap sor…

….

Bu hikâye, bana hiç yabancı gelmedi. Bütün ülkücüler, Muhsin Yazıcıoğlu’nın tek başına komünistlerin derneğini basıp arkadaşını ellerinden aldığını bilirler.

Şüphesiz komünistler karşısında “tırsaklar”ı oynayanlar da bilirler.

Bu tırsaklar, ülkücüleri sevmezler ama onların cesâretlerine her zaman imrenirlerdi.

Tuna, komünistlere diklenmesini “Çocukluk işte, aklım sıra racon kesiyorum. İsteseler beni oracıkta linç ederler.“ diye açıklamış.

Demek ki racon kesmek, epey eski bir alışkanlığı.

İşin ilginç yanı, Bahçeli’ye ve ülkücülere selâm çakan Tuna, “Tonyalı’yı ayırın!” diyen adamın adını bile hatırlamış ama ölümü göze aldığı ülkücü arkadaşının adını yazmamış.

Velev ki Tuna’nın yazdıkları doğru.

Velev ki ülkücü arkadaşıyla yolda giderken komünistler saldırdı. Tonyalı kahramanı kenara ayırıp elini kolunu tuttular (Tutmasalar kesinlikle hepsini dümdüz ederdi) ve ülkücü arkadaşını dövdüler. Bu da intikam için komünistleri tâkip edip tek başına derneklerini bastı.

Arkadaş, bâri yaşını yazarken matematik hesâbını doğru yap!

1965 doğumlu birisi, 12 Eylül evvelinde taş çatlasın 15 yaşında olabiliyor.

Komünistler saldırdığında Tuna’nın ağlayıp ağlamadığını çok merak ettim. Kırklı yaşlarda Hocefendisi ağladığında ağladığına göre, 15’inde altına bile yapması muhtemel.

Peki şimdi bu kahramanlık hikâyesinin anlamı ne?

Ne olacak? Allah rızâsı için anlatacakları bir mertlik hikâyeleri yok. Kim güçlüyse onun peşine düşüp ağlamışlar.

Birisi, 13 yaşındayken Bosna Savaşı’na gitimş. Birisi, 15 Temmuz’da sokağa çıkıp tankları durdurmuş. Birisi, bilmem ne yapmış.

Salih Tuna eksik mi kalsın?

Meşhûr, “Kertenkele Müdâfaası” ile mi idâre etsin?

Onun da bir kahramanlık hikâyesi olmasın mı?

Onun başı kel mi?

….

Ne dersin aziz okuyucu, başlık “cuk” oturmamış mı?

Ben demedim, “Tonyalı”nın yazısı böyle bitiyor.

“Hadi ordan lan!” diye…