Hakkı Öznur’un yayımladığı tarihi açıklamanın tam metni:

ŞEHİT LİDER MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN YOKLUĞU DERİNDEN HİSSEDİLİYOR

Türkiye’nin en önemli sorunu: Kaht-ı Rical. Eskilerin "kaht-ı ricâl" yani "devlet adamı kıtlığı” dedikleri bir süreç yaşanıyor ülkemizde.

Zor zamanlardan geçiyoruz. Sıkıntılı ve bunalımlı günlerdeyiz. Zor zamanlardan geçerken, millet önderlerine, gerçek devlet adamlarına ihtiyaç duyarız. Onlar, devlete, millete, vatana, sahip çıkmalarıyla, varlıklarıyla, duruşlarıyla, yol göstermeleriyle hep anılırlar ve aranırlar. İşte, milletin adamı, şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu da onlardan biriydi. Milletin sevdiği, değer verdiği, güvendiği bir siyaset adamıydı.

Onun yokluğu hem devlet nezdinde hem millet nezdinde derinden hissediliyor. Toplumun bütün kesimleri onu özlemle arıyor. Birleştirici, bütünleştirici, yol gösteren, sağduyulu, itidalli tavrıyla hep örnek olmuştur.

Milletin adamı Muhsin Yazıcıoğlu’nun yokluğu derinden hissediliyor. Şehadetinden bugüne 12 yıl, 9 ay, 6 gün geçti. Toplam 4665 gün geçti. Acımız, hala dipdiri. Hüznümüz, devam ediyor. Türkiye, yiğit dava adamını, adam gibi adam olan Muhsin Yazıcıoğlu’nu arıyor.

İSTİKAMETİ, KIBLESİ DOSDOĞRU BİR DAVA ADAMIYDI

Siyasi çizgisinde kırıklık yoktur. İstikameti-kıblesi dosdoğru bir dava adamıdır. İman ve ahlak abidesi bir şahsiyetti. Milletin adamı Muhsin Yazıcıoğlu için önemli olan iktidar vizesi değil, yüce Rabbimizin rızasıydı. Kur’an ve sünnet çizgisinde bir hayat sürdü. Hesap adamı değil, gerçek bir dava ve gönül adamıydı. O, istikamet ve vakar sahibiydi. Hiç yanlış yapmadı, politikanın hiçbir kiri bulaşmadı üzerine. O, makam ve mevkileri değil, sonsuzluğu düşünen bir liderdi. Siyasi yaşamı boyunca, her türlü emperyalizm ile liberal, kapitalist sistemle mücadele etti. Egemen güçlere, çıkar çevrelerine asla boyun eğmedi, iç ve dış karanlık mihraklarla daima mücadele etti.

Bütün ömrünü, bütün varlığını Kur'an'a bağlayan bir adamdı. Davasını Kur’an’la anlatan, ülküsünü iliklerine kadar yaşayan Muhsin Yazıcıoğlu, bir Kur’an ve peygamber sevdalısıydı. Onun referansı Kur’an ve sünnetti.

Kamil bir Müslümandı, feraset sahibi bir liderdi. Muhsin Yazıcıoğlu deyince Kur’an’a adanmış bir ömür ve Allah ve peygamber sevdası ile dolu bir yürek karşımıza çıkıyor.

ALLAH MUHSİNLERLE BERABERDİR

Yüce kitabımız Kur’an diyor ki, “Allah, Muhsinlerle beraberdir.”

Kur’an ayetlerinde ‘Muhsin’ ifadesi birçok yerde geçmektedir.

Kur’an’ın açıkladığı 99 güzel isminden biri de Muhsin olan Cenab-ı Allah, güzeli ve güzellik sergileyenleri sever. O, gerçekten Muhsinlerdendi. Muhsin Başkan, güzel bir insandı.

Allah, iyilik ve güzellik insanı olan Muhsinlerle beraberdir. Hiç şüphesiz yüce Allah, dünyada ve ahirette kötülerle değil, Muhsinlerle/iyilerle beraberdir. Dünyada kiminle birlikte olursak, kıyamet günü de onunla birlikte oluruz.

Rabbimizin yüce kitabında Muhsinleri sevdiğini ferman ettiği ayetlerindeki gibi kendini Allah’a adamış yiğit ve güzel bir insandı Muhsin Başkan…

Acımız hale taptaze, tarifi mümkün değil. Acımız, hüznümüz devam ediyor. Muhsinlerle de hüznümüz Allah’adır bizim…

MUHSİN YAZICIOĞLU’NUN “GİZLİ AJANDASI” YOKTU

Muhsin Yazıcıoğlu’nun “gizli” ajandası yoktu. Açık, şeffaf ve milletiyle, dava arkadaşlarıyla iç içe, bir bütün olan milli bir liderdi. Muhsin Yazıcıoğlu için kişilerin, grupların bekası değil, devletin, milletin bekası, ülkenin yarınları önemlidir.

Muhsin Yazıcıoğlu hiçbir zaman benliğini, nefsini davanın önüne geçirmemiştir. “Ben siyaseti Allah rızası ve içinden çıkmış olduğum Türk milleti için yaptım" sözünü Muhsin Yazıcıoğlu ağzından asla eksik etmemiştir.

Öylesine vâkar sahibi, feraset sahibi bir insandı ki; ‘zulüm Azrail olsa da ben hep Hakk’ı tutacağım’ düsturuyla hareket ederdi.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun “Haksız bir dava uğruna sultanlık yapacağıma, gerekirse haklı davada tek başıma yürürüm!” sözü bizim bağlı olduğumuz en temel esaslardan biridir.

Şehit Muhsin Yazıcıoğlu deyince dava adamlığı, davaya adanmışlık, fazilet, fedakârlık, vefa, kadirşinaslık, hasbilik, beklentisizlik akla gelir. Kendisi için bir gün yaşamadı. Ömrünü, hayatını, verdiği yüce davasına adadı. Her türlü istibdada karşıydı, İstiklal aşığıydı. Çile adamıydı. Davasının çilesini çekti hep.

ALDANMADI, ALDATMADI, DİK DURDU, DÜZ YAŞADI

Milletin adamı Muhsin Yazıcıoğlu, klasik bir politikacı değildi. Onda İslam ahlakı vardı. Ahlaklı, faziletli, dürüst, haysiyetli bir liderdi. Asla çıkarların adamı olmadı, daima fikirlerin adamı oldu. O, siyasi parti başkanının ötesinde tarihi bir kişilikti. Politikanın kayıkçı kavgasını andıran bir üslupla yürütüldüğü bir zeminde, inancın ve fikrin doğrularını söyleyerek, Türk siyasetinin hesap yapmayan tek lideriydi.

Muhsin Yazıcıoğlu için kişilerin, grupların bekası değil, devletin, milletin bekası, ülkenin yarınları önemlidir. Türkiye’nin milli direnç merkeziydi, meclisin sigortasıydı.

Günümüzün bazı siyasi liderleri gibi makyavelist değildi, Oportünist değildi, ikiyüzlü değildi, siyaseti kirletenlerle hep mücadele etmiş, temiz siyaseti savunmuş bir liderdi. ‘Aldanmadı’, ‘aldatmadı’, milletimizden özür dileyecek yanlışlar yapmadı. Ne ‘aldandı’ ne ‘aldattı’. Hep doğru, ilkeli, tutarlı siyaset izledi.

Hiçbir çıkar ve menfaat duygusu olmadan millet aşkı ile yola çıkan Muhsin Yazıcıoğlu, milletine asla yalan söylemedi, yanlış yapmadı, popülizme sapmadı, sağa sola yalpalamadı, politikanın fırıldaklarından olmadı, ikiyüzlü davranmadı. İhtirasları yoktu… Nefsine esir düşmedi, kimseye iftira atmadı, kin tutmadı, tribünlere oynamadı, kaos peşinde koşmadı. İç ve dış karanlık odaklara teslim olmadı; egemen güçlere, çıkar çevrelerine boyun eğmedi.

Hep dik durdu, düz yaşadı, hayat çizgisinde kırıklık yok, çizgisini bozmadı, istikametini değiştirmedi. İnandığı değerlere hep bağlı kaldı. Kendisi için bir gün yaşamadı. Ömrünü, hayatını, verdiği yüce davasına adadı. O, makam ve mevkileri değil, sonsuzluğu düşünen bir liderdi.

Siyaset üslubunda seviye, nezaket, naiflik, hoşgörü, diyalog, kuşatıcılık vardı. Bugün ülkeyi yönetenlerin üslubunda ise tam tersi var. Güç zehirlenmesi yaşayan siyasetçileri daima uyarmıştır. Güç çılgınlığı ile yoldan çıkan saldırgan ve çirkin bir dil kullanan, kendini “tek adam” olarak görenleri, otokrasiye saplanmakla itham etmiştir.

TEK ADAM, TEK PARTİ REJİMİNE KARŞIYDI

Muhsin Yazıcıoğlu, siyasette otoriterleşme eğilimlerine hep dikkat çekmiştir. Tek parti güdümlü otoriterleşmeye karşı durmuş, demokrasiyi ve özgürlükleri savunmuştur. Siyasi yaşamı boyunca tek adam anlayışına, lider sultasına daime karşı çıkmıştır.

Her zaman otoriter, hegemonik ve despotik iktidarlara ve ceberut devlet anlayışına karşıydı. “Milletin adamı milleti kamplara ayırmaz, cepheleştirmez” derdi.

Muhsin Yazıcıoğlu, ötekileştirmezdi. Birleştirici, bütünleştirici ve kuşatıcıydı. Toplumu ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı siyasetleri her zaman tehlikeli bulmuş ve uyarıcı olmuştur.

Siyasi yaşamı boyunca tek adam anlayışına, lider sultasına daima karşı çıkmıştır. Kışkırtıcı dil ve söylemi, öfkeyi, inatlaşmayı ve kutuplaştırmayı bir siyaset tekniği olarak kullanan siyaset üslubunu, tehlikeli bulmuştur.

Siyaset üslubunda seviye, nezaket, naiflik, hoşgörü, diyalog, kuşatıcılık vardı. Bugün ülkeyi yönetenlerin üslubunda ise tam tersi var. Muhsin Yazıcıoğlu gönül dilini, demokrasi dilini kullanmıştır.

Siyasi yaşamı boyunca kaos ve gerilim peşinde koşanlarla kararlı bir şekilde mücadele etti. Gerilim siyasetçisi değil, gönül insanıydı.

Siyasette “benden yana olanlar” ve “karşımda olanlar” diye ikiye ayıran yaklaşımların ülkeye büyük zararlar vereceğini daima dile getirmiştir. “İnsanları ötekileştirerek bir yere varamayız” diyordu.

Sürekli düşman üreten ve toplumu kutuplaştıran tavırların, kaosa hizmet edeceğini daima dile getirmiştir. “Ayrıştırıcı ve çatışmacı üsluptan vazgeçin” diye uyarılarda bulunmuştur.

Yazıcıoğlu, adeta kibir kokan, kendisini demokratik bir şekilde eleştirenlere asla tahammül edemeyen, nefsine yenik düşmüş, ihtiraslarına teslim olmuş siyasetçilerin, demokrasi için tehlikeli olduğunu hep vurgulamıştır.

Güç zehirlenmesi yaşayan siyasetçileri daima uyarmıştır. Güç çılgınlığı ile yoldan çıkan saldırgan ve çirkin bir dil kullanan, kendini “tek adam” olarak görenleri, otokrasiye saplanmakla itham etmiştir.

Muhsin Yazıcıoğlu her zaman şunu söylemiştir: “Devlet öfkeyle, nefretle, kinle, hırsla yönetilemez.” Devleti yönetenlere, hükümeti yöneten siyasilere “milleti karşınıza almayın, milletin değerlerine saygılı, kucaklayıcı ve kuşatıcı olun, ülkeye ve millete karşı sorumlu olduğunuzu unutmayın ve sorumluluk bilinciyle hareket edin” tavsiyelerinde bulunmuştur.

MUHSİN YAZICIOĞLU SİSTEME VE OLİGARŞİK GÜÇLERE MİLLET ADINA MEYDAN OKUDU

Hareketin lideri, milletin vicdanı, Muhsin Yazıcıoğlu’nun bundan tam 29 yıl önce, 3 Ağustos 1992 tarihinde yayınladıkları “Milli Mutabakat Çağrısı” toplumun bütün kesimlerinde geniş yankı uyandırmıştı. “Çokluk İçinde Birlik” prensibi diyen milli mutabakat çağrısında, sivil ve demokratik siyaset vurgusu net bir şekilde yapılıyordu. Tarihi bir manifesto niteliği taşıyan çağrı’da, hem liberal-kapitalist sisteme, hem dünya kapitalist sistemine, soğuk savaşın bitmesiyle dünya imparatorluğuna soyunan ABD’nin “yeni dünya düzeni” adlı küresel, hegemonik, emperyal politikasına temel bir itiraz ve karşı çıkış vardı.

Ankara Tuna Caddesi’ndeki, Yeni Oluşum Hareketi’nin merkezi olan binanın 29 Ağustos 1992 Cumartesi günü yapılan açılış töreninde konuşan Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu, “şunları söylüyordu:

“Biz bu ülkede toplumsal barışı, sosyal adaleti yaşanabilir özgür ve demokrat bir Türkiye’yi tesis etmek, kurmak için yola çıktık. Milletle kavgalı, milletin inanç ve değerleriyle alay eden tahakkümcü, dayatmacı, baskıcı, ceberut sistem mutlaka değişmelidir ve Allah’ın izniyle de değişecektir. Kendilerini, milletin ve demokrasinin üstünde gören güç ve odaklarla mücadelemiz sonuna kadar sürecektir.”

“Biz Türkiye’nin geleceğiyiz” diyen Yazıcıoğlu, “sistem iflas etmiştir, bu sistem değişecektir” diyerek, bürokratik oligarşiye, oligarklara meydan okuyordu.

Türk siyasi tarihinde çok önemli bir yere ve öneme sahip olan, Siyasi Karar Kurultayı’nda yayımladığımız “sivil inisiyatif programı” da Türk demokrasi tarihinde ilk ve önemli bir yere sahiptir. Sivil toplum, sivil siyaset vurgusu yapan, demokrasi dışı arayışlara bir reddiye olan bu program halen bu gün bile geçerliliğini korumaktadır.

Sivil siyaset programı; sivil siyaset, sivil toplum, vurguları askeri vesayete ve darbe anayasalarına karşı çıkan, sivil bir anayasa ve özgürlükçü demokrasiyi savunan, milli iradeye sahip çıkan özgün düşünceler, ilkeli, seviyeli siyaset anlayışı başta aydınlar, sivil toplum kuruluşları olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinin dikkatini çekmiş, destek bulmuştu.

İLKESİ, DEĞERLERİ OLMAYANLAR, “DİYET” BORCU OLANLAR MUKTEDİRLERE TESLİM OLURLAR, BOYUN EĞERLER

Milletin adamı her zaman dik durmuş, doğru gitmiş şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun 19 Mart 2009 günü Karaman seçim bürosunda söylediği şu sözleri çok önemli ve anlamlıdır:

"Şimdi bakın yoldan geldik, yola gideceğiz. Hiç birimizin garantisi yok. Bir saniyesine bile hâkim olamadığımız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur."

İlkeli, seviyeli, tutarlı siyaset izleyen her zaman dik duran, milletin adamı şehit Muhsin Yazıcıoğlu, 2006 yılının Haziran ayında Birlik Akademisi’nde verdiği bir konferansta, dik duruş ortaya koyamayan siyasetçilerle ilgili şu tarihi sözleri söylemiştir:

“Ben siyaseti Allah rızası ve içinden çıkmış olduğum Türk Milleti için yaptım. Siyasette her zaman açık, şeffaf ve ilkeli olacaksınız. Milletine hizmet etmek isteyen siyasetçi, her zaman dik durmalıdır. Hakkı söylemek kolay iş değildir, dik durmayı gerektirir. Açığı olanlar, diyet borcu olanlar, dik duruş ortaya koyamazlar. Eğilenler, bükülenler, yamulanlar, sistemin adamı olurlar, silinir giderler. İktidarlarla, güç odaklarıyla, çıkar çevreleriyle menfaat ilişkisine girenler, kirli ve karanlık ilişkileri olanlar, çok kolay teslim alınırlar. Ardından güç odaklarının istediklerini yerine getirirler ve onların maşası olurlar, onların söylediklerinin dışına çıkamazlar.”

18 Haziran 2000 tarihinde katıldığı bir şölende yine milletin adamı Muhsin Yazıcıoğlu, şunları söylüyordu:

“Ne loca ne sermaye bizi asla satın alamaz. Hiçbir locanın, hiçbir kirli sermayenin bizi satın alması mümkün değildir. Hiçbir küresel, egemen, emperyalist gücün önünde eğilmedik, dik durduk dik durmaya devam edeceğiz. Küresel güçlerin senaryolarına alet olmayız, projelerinde yer almayız. Haksızlıkla beraber olmaktansa yalnız da olsak hakkı savunuruz.”

Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu, “Kimseye diyet ödemedik! Biz milletle varız, milletimizle var olmaya devam edeceğiz” demişti.

MİLLET’DEN VE DEMOKRASİDEN YANA YİĞİT TAVRIYLA TARİH YAZDI

Muhsin Yazıcıoğlu, 12 Eylül sürecini takip eden “1993 Örtülü Darbe’sinde” ve bu sürecin devamı olan 28 Şubat ve sonrasında yine demokrasiye ve millî iradeye sahip çıkarak, Türk demokrasi ve siyasi tarihine yiğit bir lider, gerçek bir ‘siyaset ve devlet adamı’ olarak geçmişti.

Tutarlı ve ilkeli bir siyaset adamı olan liderimiz Yazıcıoğlu, 93 sürecinde ülkede devam eden ötekileştirici, kutuplaştırıcı, cepheleştirici, kirli politikaları yanlış buluyor ve karşı çıkıyordu.

Yazıcıoğlu, bürokratik oligarşi ile irtibatlı militarist kesimlerin ülkemizde “Laik-antilaik çatışması” çıkartarak, BAAS tipi bir dikta rejimi peşinde koştuklarını dile getiriyordu.

Örtülü darbe süreci (93 süreci karanlık yıl 1993) 28 Şubat ve e- muhtıra sürecinin de çok iyi bilinmesi lazım. Bu süreçte siyasete dışarıdan müdahaleler vardı. Yine Türk siyaseti, küresel bir plan dâhilinde dizayn edilmeye çalışılıyordu. Muhsin Yazıcıoğlu bu süreçte de demokrasiyi milli iradeyi savundu. Darbe peşinde koşanlarla, cuntalarla, BAAS’çı çevrelerle, zihniyetlerle mücadele etti.

“NAMLUSUNU MİLLETİNE ÇEVİRMİŞ BİR TANKI ASLA ALKIŞLAMAM”

Statükocularla, ordu içindeki mezhepçi sol cuntaların, otoriter BAAS’çı zihniyete sahip bir askerî darbe yapıp yönetime el koymaya çalıştıkları karanlık 28 Şubat sürecinde “Namlusunu millete çevirmiş tanka selam durmam!” diyerek millî irade ve demokrasi düşmanlarına dikilmiş, demokratik sisteme sahip çıkmıştı.

4 Şubat 1997’de Sincan’da yürütülen tanklar için Genelkurmay Karargâhı’na en sert tepkiyi, şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu gösterdi. Milletin adamı, demokrasi savunucusu Muhsin Yazıcıoğlu, tankların sokağa çıktığı gün bayram eden ve askeri tahrik eden zinde güçleri “Demokraside çözüm asker çağırmak değildir” diyerek uyarıyordu. Tankları alkışlayan antidemokratik çevreleri, “Türkiye’yi maceraya sürüklemek isteyen karanlık çevreler” olmakla itham etti ve onlarla mücadele etti.

5 Şubat 1997 tarihli Gündüz gazetesinde askerin siyasete müdahalesini şu sözler ile eleştiriyordu: “Bu çevrelere sesleniyorum. Rüzgâr eken fırtına biçer ve bu fırtınadan mutlaka kendileri zarar görür.”

Muhsin Yazıcıoğlu, askeri vesayet peşinde koşan çevreleri şu tarihe geçen sözleriyle uyardı: “Namlusunu milletine çevirmiş bir tankı asla alkışlamam”. Bu sözleri de 7 Şubat 1997 tarihli Gündüz gazetesinde manşetten verildi.

28 Şubat sürecinde liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu, bütün bunları kapsayan bir terkiple askeri vesayete meydan okumuştu. Hatta bu meydan okumayı biraz daha ileri götürerek, 4 Şubat 1997’de Sincan’da tank yürüten, milli irade ve demokrasi düşmanı, ulusalcı militarizme, oligarşik güçlere; “Askerin yeri kışladır. Ordu sivil siyasete müdahale etmemelidir, ‘ordu göreve diyen’ darbeci zihniyet, demokrasi ve millet düşmanıdır.” diye haykırmış, cesareti ve dik duruşuyla milletin gönlünde taht kurmuştu.

Demokrasiye müdahale eden TSK içindeki mezhepçi cuntaların organize ettiği tankların yürüyüşünü 23 Şubat 1997’de Washington’da katıldığı bir baloda yaptığı konuşmada; “Demokrasiye balans ayarı” olarak ifade eden Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir’in açıklamalarına en net tavrı yine Muhsin Yazıcıoğlu vererek şunları söyledi:

“Demokrasiye balans ayarı yapmak kimsenin haddi değildir. Bu ülkede demokrasi, asker, sivil herkese lazımdır. Demokrasiye balans ayarı yapmak, sivil otoritenin emrinde olan bir askeri bürokrata düşmez.”

MUHSİN YAZICIOĞLU: “TÜRKİYE, İRAN OLMAYACAK, CEZAYİR OLMAYACAK. SURİYE YAPILMASINA DA BİZ ASLA MÜSAADE ETMEYECEĞİZ”

Patronlar Kulübü “TÜSİAD!”ın da içinde yer aldığı “Beşli Çete” denilen, Genelkurmay Karargâhı ile irtibatlı ‘sivil ihtilal kuvvetlerinin’ ve ordu içindeki mezhepçi cuntaların antidemokratik baskıları devam ediyordu. Kartel medyası iş dünyası ve onların Meclis’teki temsilcileri olan bazı siyasi partiler, demokrasi dışı arayışları sürdürüyordu.

Muhsin Yazıcıoğlu, askeri vesayete ve onun her türlü işbirlikçilerine şunları söylüyordu: “Sivil siyasete ordu karışamaz. Genelkurmay Karargâhı, milli güvenliğimizle ilgilenmelidir, siyasetle değil. Siyaset, siyasetçilerin işidir, askerlerin değil. Demokrasilerde ordunun yeri kışladır.”

12 Haziran 1997 günü Başbakanlık konutunda bir araya gelen Başbakan Necmettin Erbakan, Yardımcısı Tansu Çiller ve Muhsin Yazıcıoğlu, aldıkları askeri müdahale duyumlarını konuşuyorlardı. DYP lideri ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’e göre, 13 Haziran’da askerler darbe yapacaktı.

Muhsin Yazıcıoğlu, bu toplantının hemen ardından Başbakanlık binası önünde bekleyen gazetecilerin darbe sorularını cevaplandırırken, birtakım yerlere anında ulaşan, adrese teslim öyle bir söz söylüyordu ki, demokrasi ve milli irade düşmanı ordu içinde MDD’ci (Milli Demokratik Devrim), mezhepçi zihniyetin oyununu bozuyor, hamlelerini boşa çıkarıyordu.

Askeri darbe ile yönetime el koyup, BAAS’çı/Nusayrici bir dikta rejimi kurma çabalarına, “Türkiye, İran olmayacak, Cezayir olmayacak. Suriye yapılmasına da biz asla müsaade etmeyeceğiz” diyerek karşı çıkıyordu. BAAS rejimi peşinde koşan Laikçi-Faşistlere, Neomaoculara, kartel medyasına, askeri darbeye çağıran sivil ihtilal kuvvetlerine meydan okuyan tek liderdi.

Ordu içindeki mezhepçi cuntalar, 1997 Haziran’ında darbeyi yapmayı planlarken, birtakım siyasiler ve bürokratlar “Darbe olacak” diye yurt dışına çıkma hazırlıkları yaparken, Muhsin Başkan’ın ülkeye ve demokrasiye sahip çıkan tarihi çıkışı darbeyi tersine çevirecekti.

Herkes darbeden korkarken, suspus olurken, köşelerine çekilirken bilge lider Muhsin Yazıcıoğlu, ülkeyi felakete sürüklemek isteyen tek partili rejim kurmaya çalışan sol cuntalara hukuk dışı yapılara meydan okuyor, demokrasiden taviz vermiyordu.

TÜRKİYE’Yİ ASKERİ BİR DARBEDEN MUHSİN YAZICIOĞLU KURTARDI

Muhsin Başkan, ordunun sivil siyasete karışmasına, müdahale etmesine şiddetle karşı çıkmış, askeri vesayetten yana olan demokrasi dışı arayışlarla daima mücadele etmiştir. Antidemokratik bir rejim peşinde koşan dikta rejimi heveslileriyle mücadelenin, demokrasi açısından son derece önemli olduğunu her yerde açıkça dile getirmiştir.

Bu tarihi söz ve çıkış, Genelkurmay Karargâhı’nda bile yankı bulmuş, toplumun birçok kesiminden büyük destek almıştı. Muhsin Başkan, ilkeli siyaseti, dik duruşu ve yiğit tavrıyla 28 Şubat aktörlerinin, küresel baronların, karanlık, oyununu bozmuş, ordu içindeki cuntalara geri adım attırmış, birçok çevreye göre ise; 28 Şubat sürecinde Türkiye’yi mezhepçi Sol bir askeri darbeden kurtarmıştı.

Muhsin Başkan, ordu içindeki cuntalardan rahatsız olan kesimlerin duygu ve düşüncelerini milletine karşı sorumlu bir siyaset ve devlet adamı olmanın gereği olarak, 28 Şubat sürecinin mimarlarından olan Süleyman Demirel’in yüzüne karşı Köşk’te söylüyordu. Şehit liderimiz Demirel’e; “Ordu siyaset dışı kalmalı ve demokrasi karşıtı görüntü vermemelidir. Bazı karanlık mahfiller ordumuzu yıpratmak, onu milletten koparmak için entrikalar çevirmektedir.” demiştir.

1993 “örtülü darbe” sürecinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde kurulan, 28 Şubat sürecinde fiilen kendini gösteren, demokrasi düşmanı ve hukuk dışı bir yapılanma olan Batı Çalışma Grubu’na millet adına, demokrasi adına karşı çıkan tavır koyan ve “demokrasilerde darbe çalışma gruplarına, BÇG’lere yer yok” diyen tek lider, yine Muhsin Yazıcıoğlu idi.

Muhsin Başkan, askeri darbe ile yönetime el koyup, BAAS’çı/Nusayrici bir dikta rejimi kurma çabalarına; “Türkiye, İran olmayacak, Cezayir olmayacak. Suriye yapılmasına da biz asla müsaade etmeyeceğiz” diyerek karşı çıkıyordu. BAAS rejimi peşinde koşan Laikçi–Faşistlere, Neomaoculara, kartel medyasına, askeri darbeye çağıran sivil ihtilal kuvvetlerine meydan okuyan tek liderdi.

Muhsin Yazıcıoğlu, demokrasiye ve millet iradesine sahip çıkan bilge tavrını, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın kaleme aldığı, açıkça demokrasiye bir müdahale olan, 27 Nisan 2007’deki e–muhtıraya, hükümetten önce karşı çıkarak sürdürmüş ve antidemokratik e–muhtıraya ilk karşı çıkan siyasi lider olmuştur.

MUHSİN YAZICIOĞLU: “ABD’NİN, İSRAİL’İN, KÜRESEL MAFYANIN ADAMI OLMAYI KABUL ETSEYDİM ÇOKTAN BAŞBAKAN OLURDUM”

Muhsin Yazıcıoğlu, küresel güç merkezlerine koşmadı. Siyonist merkezlerde konuşmalar yapmadı. Yahudi lobilerinden, İngiliz kraliçesinden madalya almadı. CIA istasyon şefleri ile yurt içinde, yurt dışında gizli kapaklı görüşmeler yapmadı. Malikânelerde, ofislerde bir araya gelmedi. Sabah kahvaltılarında, akşam yemeklerinde onlarla oturup yemek yemedi.

ABD, AB ve Davos’ta dünyayı yönetmeye çalışan dünya kapitalizminden icazet almadı. Muhsin Yazıcıoğlu, siyasi yaşamı boyunca küresel güç merkezleriyle mücadele etti. Muhsin Yazıcıoğlu’na küresel emperyalist güçler diz çöktürtemedi. Bu ülkede, bu coğrafyada emperyalizme boyun eğenler, iş birlikçiliğini, taşeronluğunu yapanlar oldu. Ancak, milli lider Muhsin Yazıcıoğlu, emperyalizme boyun eğmedi, emir ve talimat almadı, dışa bağımlı olmadı, güç odaklarının önünde eğilmedi, küresel diktatörlerin, karanlık merkezlerin emrine girmedi, onlarla kirli ve karanlık ilişkiler kurmadı.

Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu, Meclis’te, seçim meydanlarında, çeşitli platformlarda, küresel projelere nasıl alet olmadığını, dik durduğunu, boyun eğmediğini anlatmıştır. Sosyal medyada yayınlanmakta olan Afyon-Emirdağ konuşmasında yine tarihi öneme sahip şu sözleri söylemişti:

“Eğer, Amerika’nın, İsrail lobilerinin, AB fonlarının, küresel mafyanın, Türkiye’yi sömüren sermayenin, çetelerin adamı olmayı kabul etseydim, başbakan yardımcısı olurdum, başbakan da olurdum, başka şeyler de olurdum. Ama ben sizinle yürümek istediğim için tenezzül bile etmedim, etmem de. Dış güçlerin dediklerini kabul etseydim, onların projelerinde yer alsaydım, başbakan da olurdum, iktidara da gelirdik. Ben milletin adamıyım. İktidara geleceksem milletimin desteğiyle gelirim, dış güçlerin, karanlık mihrakların desteğiyle değil. Ben sadece milletimden güç alırım, vesayetçilerden, kirli yol ve yöntemlerle siyaseti dizayn etmeye çalışan iç ve dış mihraklardan değil.”

Yine Muhsin Yazıcıoğlu bir meydan konuşmasında şunları ifade etmiştir:

“Ülkemize yönelik küresel, siyaset mühendisliği yapılıyor. Küresel iradeye boyun eğmem. Sermayenin, statükonun emrine girmem. ‘Başbakan olacağım’ diye, ‘cumhurbaşkanı olacağım’ diye inançlarıma, ilkelerime, davama ihanet etmem. Geleceksem iktidara milletimin desteğiyle gelirim. Biz parayla, makamla, mevki ile satın alınacak adamlar değiliz.

Biz milletimizle siyaset yaparız ve ancak büyük Türk milletine hizmet ederiz. Biz bağımsız bir siyaseti, millete dayanan bir siyaseti ilkemiz edindik. Hiçbir odak bizim siyasetimize ve duruşumuza müdahale edemez. Bu milli ve yerli çizgimizden ve milli duruşumuzdan asla taviz vermeyiz.”

NEDEN KÜRESEL EMPERYALİZMİN HEDEFİ OLDUĞUNU MEYDANLARDA ANLATTI

ABD, İngiltere, Almanya, İsrail, Rusya, Çin vb. küresel aktörler, Muhsin Yazıcıoğlu’nun Orta Doğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Kıbrıs’la ilgilenmesinden rahatsızdılar. Onu yakından takip ediyorlardı. Küresel emperyalistler, dünya kapitalist-emperyalist sistemi, onun milli duruşunu, Türk-İslam coğrafyasıyla yakından ilgilenmesini, coğrafyadaki siyasi etkisi ve gücünü, küresel çıkarları için tehdit olarak görüyorlardı.

2009'daki yerel seçim mitingleri dolayısıyla 7 Mart 2009 tarihinde Sivas Şarkışla mitinginde yaptığı konuşmada, Bosna Büyükelçisi'ne dayandırarak, Belçika Büyükelçisi'nin kendisinden ne kadar rahatsızlık duyduğunu halka yaptığı konuşma sırasında anlatmıştır.

2007 yılında bir ABD'li diplomat yanındaki İngiliz mevkidaşına 'Muhsin Yazıcıoğlu çok tehlikeli bir adam' demiştir. Yanlarında olan, Balkan ülkelerinden bir diplomat ise 'Yüzde 5 oy potansiyeli olan bir lider neden tehlikesi olsun' dediğinde, 'Oyu az ama halkta etkisi büyük' cevabı verdiğini biliyoruz.

7 Mart 2009 tarihinde liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Sivas Şarkışla'daki mitingde kullandığı şu tarihi öneme sahip ifadeler çok önemli ve dikkat çekicidir:

"Ben çocukluğumdan beri bir şeye söz verdim. Arkasını önünü görmediğim, bilmediğim hiçbir güce yaslanmayacağım. O emperyalist devletlerin, güçlerin hiçbir zaman uşağı olmayacağım. Onlar beni yönetmeyecekler. Onlar beni yönlendirmeyecekler, ben Anadolu insanıyla bunu yapacağım dedim. Bunları biz çözeceğiz, biz aşacağız dedim. Eğer mandacılığı kabul etseydi Atatürk, çok daha kolay belki devlet başkanı olurdu. Ama o zamankiler de manda ve himaye dediğimiz başka bir devlete yaslanarak iktidar olma yolunu seçmediler. O yoklukta çarıkları yoktu, o yoklukta milli bir mücadele verdi ve başardılar. Arkadaşlar bana çok gelip, beni denediler. Amerikan elçiliğinden de su yolu ettiler bizim partimizi. Birçokları geldi, gitti. Hatta 1995'te yayınlanan Amerikalıların bir araştırma raporu var. Raporda benim için 'uyuyan bir aslan, bir gün uyanırsa' ifadeleri geçiyor. Tüm hesapları onu göre yapıyorlar. Bu uyuyan aslan ayağa kalkarsa kim korkar? Anadolu insanı korkar mı? Açıkça 'engelleyin' diyorlar.”

GELECEĞİ YEZİDLER DEĞİL MUHSİNLER YAZACAK

Biz büyük lider, millet önderi, milletin adamı Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun yol arkadaşlarıyız, dava arkadaşlarıyız. Hiçbir güç, odak bize boyun eğdiremez.

Hiçbir güç ve odak, Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava arkadaşlarını, Alperen kadrolarını hak yoldan, Kur’an yolundan, millet yolundan döndüremez.

Hayatı boyunca zalimlerin önünde asla başını öne eğmeyen, her türlü güç ve şer odaklarına karşı dik durarak Hakk’ın ve haklının yanında yer alan Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun misyonunu inançla, kararlılıkla sürdüreceğiz. Hakkı, adaleti, sadakati, samimiyeti ve ahlakı, bu davanın mensupları olarak savunmaya devam edeceğiz.

Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun izinde giden dava arkadaşları, ülküdaşları, Şehit liderlerinin öğrettiği yüce ülkü ve değerlerin ışığında adaleti, demokrasiyi savunmaya, milletin adamları olmaya devam edeceklerdir.

Şehit liderimiz Muhsin Başkan gibi, inançlarımızdan asla taviz vermeyeceğiz. Hakkaniyetten ayrılmayacağız. Liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun söylediği gibi dik duracağız, doğru söyleyeceğiz, düz yürüyeceğiz.

Kur’an ahlakıyla ahlaklanmış, Hüseyni ruh ve şuura sahip, Hz. Hüseyin'in dik duruşunu, cesaretini kendine örnek almış olan Muhsinler, çağa mührünü vuracaktır.

Her devrin Yezidleri, her çağın Hüseyinleri var. Bu çağın Hüseyinleri de Muhsin’i duruşa sahip Alperenlerdir. Hüseynî olmak, korkmadan ve yılmadan zulme karşı koymaktır.

Hüseyni yolun sevdalısı şehit liderimiz Muhsin Başkan, yolundan, davasından dönmemişse, onun izinden ve yolundan giden yiğit, kahraman Alperenler de eğilmeden, bükülmeden Hüseyni yolda şan ve şerefle yürümeye devam edecektir.

Hakkı söylemek kolay iş değildir, dik durmayı gerektirir!

Muhsin Başkan’ın hayatı cesaret, adalet ve şehadetti.

ÖNDE GİDENLERE SELAM OLSUN

Ömrünü, aziz Türk milletine Nizam-ı Âlem ülküsüne vakfetmiş, milletin davasına adanmış bir ömür ile milletin adamı, şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu, 67 yaşında.

Biz Allah yolunda, Kur’an yolunda, millet yolunda şehit düşen Muhsin Başkan’la beraber olduk. İyi ki onun gibi yiğit bir liderle, adam gibi adamla yol ve dava arkadaşı olmuşuz. Ne mutlu bizlere…

Yiğit lider, şehit lider, Muhsin Başkan’ımızı ve 31 Aralık 1988 yılında rahmet-i rahmana kavuşan büyük mütefekkir, Türk-İslam ülküsünün mimarı, Seyyid Ahmet Arvasi hocamızı, şehadete yürümüş tüm şehitlerimizi dava büyüklerimizi, dava arkadaşlarımızı rahmetle yâd ediyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun. Onları asla unutmadık ve unutmayacağız.

Ey Şehit liderim;

Davan davamız, yolun yolumuz, kavgan kavgamız, sevdan sevdamızdır.

Editör: TE Bilişim