4. Geleneksel 12 Eylül Programı’na binlerce Ülkücü katıldı. Selçuklu Vakfı Genel Başkanı Dr. Lütfü Şehsuvaroğlu, Gönüllerde Birlik Vakfı Genel Başkanı Mahir Damatlar, Alparslan Türkeş Vakfı Genel Sekreteri Alparslan Yılmaz ve çok sayıda STK temsilcileri katıldı. Alparslan Türkeş Vakfı, cezaevindeki programa büyük destek verdi ve katılım sağladı.

Panel öncesi ilk olarak, 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrası bu cezaevinde kalan Ülkücülerin kaldığı koğuşlar, kısımlar ziyaret edildi. 1980 öncesi bu koğuşlarda kalan 68 kuşağına mensup ülkücü gençlik liderlerinden Dr. İbrahim Doğan ve Sami Bal burada kitleye bir konuşma yaptılar. Ulucanlar cezaevini, o günleri ve yaşananları anlattılar. Milletin adamı, şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun oğlu Furkan Yazıcıoğlu da, 80 öncesi, Ulucanlar cezaevinde de yatan babası, Muhsin Yazıcıoğlu’nun da kaldığı koğuşu ziyaret edenler arasındaydı.

Düzenlenen Panel’e katılım çok yüksekti. Dinleyenler arasında, 12 Eylül öncesi Ulucanlar, Mamak ve değişik cezaevlerinde yatmış, zindanları taş medreseye, medrese-i Yusufiye’ye çeviren çok sayıda isim de vardı. Konuşmalar, büyük bir ilgi ve alaka ile dinlendi. Panelistlerin duygulu konuşmaları ve anlatımları, salonu derinden etkiledi, hüzünlendirdi.

68 kuşağı Ülkücü gençlik liderlerinden ÜOB Genel Başkanı Dr. İbrahim Doğan ve ÜOD Genel Başkanlığı yapmış isimlerden Sami Bal, burada birer konuşma yaparak Ulucanlar Cezaevi’nde Ülkücülerin yaşadığı zulümlerden, gördükleri işkencelerden ve baskılardan bahsettiler. Cezaevi gezisinin ardından programa katılanlara meşhur “Mamak tatlısı” ikram edildi. Programa katılanlar, araştırmacı –yazar Metin Turhan tarafından düzenlenen 12 Eylül ile ilgili fotoğraf sergisini de ziyaret ettiler. Daha sonra panele geçildi.

68 kuşağı Ülkücü gençlik liderlerinden Genç Ülkücüler Teşkilatı’nın kurucularından, Genç Ülkücüler Teşkilatı’nın genel başkanlığını yapmış, merhum MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in son başkanlık divanı üyelerinden, vefatından sonra, MHP Genel Başkan Vekilliği de yapan Muhittin Çolak moderatörlüğünde düzenlenen panelin konuşmacıları; 12 Mart döneminde Ulucanlar Cezaevi’nde yatan ilk Ülkücülerden ve Ülkü Ocakları Birliği kurucularından ve ÜOB genel başkanlığını yapmış isimlerden Dr. İbrahim Doğan, Ülkücü fikir ve siyaset adamı, Ülkücü Hareket’in tarihini yazan, Hakkı Öznur. merhum Abdullah Çatlı’nın kızı, akademisyen, Dr. Gökçen Çatlı’ydı.

Panelde, Gönüllerde Birlik Vakfı Genel Başkanı 12 Eylül Öncesi Ülkü Ocakları yöneticilerinden hem Ulucanlar hem Mamak Cezaevi’nde yatmış, C-5 işkence merkezinde işkencelerden geçirilmiş, işkence merkezinde dik duruşuyla, yiğit tavrıyla bilinen, işkencecilere boyun eğmeyen Mahir Damatlar da kısa bir konuşma yaparak duygularını paylaştı.

Panelin açış konuşmasını, 4 yıldır bu programı ve bir çok Türk fikir ve siyasi hayatına kıymetli katkılar sağlayan programlar düzenleyen Eksen Sendikası’nın Genel Başkanı, eğitimci Dr. İsmail Yıldız yaptı. Panelistler, 12 Eylül darbesinin Türkiye’ye vermiş olduğu tahribattan söz ettiler. 12 Eylül darbesinin siyasi ve sosyal analizini yaptılar. Ülkücülerin her zaman darbelere karşı olduğunu, milletin ve demokrasinin her zaman yanında olduğundan söz ettiler. Panelin son konuşmasını, Ülkücü hareketin önde gelen isimlerinden, Ülkücü fikir ve siyaset adamı, Hakkı Öznur yaptı. Öznur konuşmasında şunları söyledi:

Bugün beş kuşak Ulucanlar Cezaevi’ndeyiz. 58 kuşağı, 68 kuşağı, 78 kuşağı, 88 kuşağı ve 98 kuşağı, hepimiz buradayız. Biz Türk milliyetçileri, dik durmayı, zulme, kötülüğe ve kötü olana karşı direnmeyi, hak ve adalet uğrunda mücadele etmeyi haksızlıklara karşı çıkmayı, zalimlere başkaldırıyı, Atsız Hoca’dan, Başbuğ Türkeş’ten, Muhsin Başkan’dan, şanlı tarihimizden, kahraman şehitlerimizden ve Ülkücü geleneğimizden öğrendik.

Ülkücüler, tarihleri boyunca otoriterleşmeye, otokratik siyasete, tek adam, tek parti zihniyetlerine, kamplaşmaya, cepheleşmeye, kutuplaşmaya karşı çıkmıştır. Vesayetten ve güçten yana değil, milletten, haktan ve haklıdan yana taraf olmuştur.

5OO BİN ÜLKÜCÜ HAK, HUKUK, ADALET, MİLLİYETÇİ HAREKET DİYE YÜRÜDÜ

15 Nisan 1978’de, Ankara’da, yüz binlerce Ülkücü, her türlü küresel emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı tarihi bir yürüyüşe katılmıştı. MHP lideri Başbuğ Türkeş’in liderliğinde yüz binlerce Ülkücünün katıldığı tarihi miting ve yürüyüş, CHP iktidarını ve sistemi korkutmuştu. “Savaşımız vurguncu düzenedir”, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” diye yürüyen yüz binler, ABD ve NATO’yu da tedirgin etmişti. Milliyetçi/Ülkücü hareket, 1970 yıllarda hayatın her alanında “Hak, Hukuk, Adalet, Milliyetçi Hareket” şiarıyla hareket etmiştir.

MHP’nin “Anadolu’nun şahlanışı” adıyla düzenlediği büyük mitingler, egemen güçleri, çıkar çevrelerini rahatsız ediyordu. 1980 yılının Nisan, Mayıs, Haziran ayında düzenlediği “Gönül Seferberliği” mitingleri, Genelkurmay karargahında darbe planlarını yürüten ABD/NATO’ya bağlı Evren-Saltık ikilisini (SALTIK ÇALIŞMA GRUBU) çok ciddi rahatsız etmiştir. Ankara’dan Washington’a, MHP aleyhine raporlar gönderiyorlardı.

emperyalizmi ve NATO merkezli Gladyo, Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek istiyordu. Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya çalışıyordu. CIA istasyon şefleri, Türkiye’den çıkmıyordu. Bu süreçte MHP, küresel emperyalizme ve işbirlikçilerine meydan okuyor, Washington’un, CIA istasyon şeflerinin oyunlarını bozuyordu. Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü savunan MHP’nin demokrasiye, ülkeye, vatana sahip çıkışı karşısında, CIA istasyon şefleri, “Bizim Çocuklar” dedikleri, yanlısı generallere “elinizi çabuk tutun, darbe çalışmalarını hızlandırın” talimatını vermişlerdir.

ABD karşıtı milliyetçi hareketin, iktidara yürüyüşünü gören ABD emperyalizmi, hemen hamlesini yapmış, Ülkücü hareketin iktidar yürüyüşünü durdurmak için düğmeye basmış, kendisine bağlı Amerikancı generallere 12 Eylül darbesinin hazırlıklarını yaptırmış ve sonuçta darbe gerçekleşmiş, Ülkücü hareket yok edilmek istenmiştir.

MHP GENEL MERKEZİ’NE SİLAHLI, BOMBALI SALDIRI DÜZENLENMİŞTİR

Bombaların patlamadığı, insanların sokak ortasında, bürosunda, evinde katledilmediği yer yoktu... Her gün birkaç Ülkücü, şehit ediliyordu. CHP’nin iş başına geldiği 22 aylık iktidarı döneminde, 1200 Ülkücü, Komünist terör örgütleri tarafından şehit edilmişti.

1977-12 Eylül 1980 tarihleri arasında, sadece İstanbul’da şehit edilen MHP yöneticisi, 250’den fazladır. MHP’nin doğudaki belediye başkanlarından Hikmet Tekin, 12 Ağustos günü PKK militanları tarafından pusuya düşürülmüş, annesi ve kardeşi ile birlikte hunharca şehit edilmişlerdi.

30 Haziran 1979 günü, MHP Genel Merkezi, Ankara’da polis üniforması giymiş Sol örgüt militanlarının silahlı, bombalı saldırısına uğradı. Alper Demirci ve Ömer Yüce adlı iki Ülkücü genç, şehit edilmişti. Ardından, Ülkücülerin elinde olan Ankara’daki Ziraat Mühendisleri Birliği, 2 Eylül 1980 günü bombalı ve silahlı saldırıya uğradı. 4 Ülkücü şehit edildi. Türkiye’nin her yerinden buna benzer haberler gelmeye devam ediyordu.

TAKVİMLER, POSTALI GÖSTERİYOR

Türkiye 12 Eylül’e hızla sürükleniyordu. 11 Eylül 1980 günü Ankara’da sokakları terör örgütleri almıştı. Dört bir yana Sol örgütlerin bombalı pankartları asılmıştı. Ankara, bir harp sahası gibiydi. Bakanlıklarda, Genelkurmay’ın önünde, Meclis’in önünde, sayısız Dev-Yol imzalı bombalı pankartlar asılıydı. Silahlar, bombalar, Ankara’dan Diyarbakır’a, İstanbul’dan Kars’a, Edirne’den Van’a her yerde patlıyordu. Ülke, savaş alanına dönmüştü.

Sıkıyönetimin sadece adı vardı. Güvenlik güçleri, adeta inzivaya çekilmişti. Şehirler, sokaklar, Sol terör örgütlerine teslim olmuştu. Sanki bütün bunlar “darbe şartlarının olgunlaşması” içindi. Askerlerse o gün Genelkurmay’ın yeraltında darbe hazırlıklarının son rötuşlarını yapıyor, darbe için geriye sayımı başlatıyorlardı...

12 EYLÜL 1980’DE CIA’NIN “BİZİM ÇOCUKLARI” DARBE YAPTI

Darbe gecesine saatler kala bir kısım siyasetçilerin az çok bildikleri darbeyi, Washington çoktan haber almıştı. 27 Mayıs ve 12 Mart’ta olduğu gibi sözde Amerikan yardım heyeti JUSMAT, çok önceden hazırlıklarını bildikleri darbeyi Pentagon’a, Washington’a bildirmişlerdi. 12 Eylül haberi “Situation Room”a, Balgat’taki Jusmat’tan gelmişti. “Türk ordusunun komuta heyeti yönetime el koydu. Herhangi bir kuşku ve kaygıya gerek yok. Müdahale etmesi gerekenler etti”.

JUSMAT’ın başındaki General Thompson, CIA İstasyon Şefi Paul Henze, ABD Elçisi James Spain gibi isimler, darbeyi yapanların ABD ve NATO’nun dostları olduğunu söylüyorlardı. Darbenin şefi Kenan Evren, her şeyi ABD ile el ele ve NATO’nun amaçları doğrultusunda yapmıştır. Pentagon için Amerikan yanlısı darbeci generaller, “Bizim Çocuklar”dı.

MHP DÜŞMANI BAŞSAVCI NURETTİN SOYER, MHP’Yİ KAPATTIRMAK İSTİYOR

Saat 02.30’du. İhtilal anonsu daha yapılmamıştı. Aynı saatlerde Bolu’daki komando tugayının Ankara’ya gönderilmiş olan taburundan bir “özel tim” Mamak Nizamiyesi’nden dışarı çıktı. Hedefi Bahçelievler’di.

MGK Genel Sekreteri Haydar Saltık ve Başsavcı Nurettin Soyer ikilisinin MHP ve Ülkücü harekete yönelik planlı ve programlı çalışmaları doğrultusunda, emirleri altındaki özel güçler devreye sokuldu ve karanlık MHP baskını böyle başlamıştı. 12 Eylül gecesi, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın bünyesinde yer alan Başsavcı Nurettin Soyer’in emriyle Pol-Derli Solcu polisler ve askerler, kanunsuz bir şekilde MHP Genel Merkezi’ni bastılar.

Hiçbir siyasi parti, MHP hariç, ihtilal gecesi aranmadı ve basılmadı. Ama MHP, gece saat 02.30’da asker, polis karışımı özel timler tarafından basıldı. MHP Genel Merkezi’nin baskınında başta Nurettin Soyer olmak üzere Pol-Derli Zeki Kaman ve Dürüst Oktay gibi özel tim görevlilerinin bulunması da bu baskının gerçek amacını ortaya koyuyordu.

MHP Genel Merkezi’ne gece gelerek, her türlü arama ve tarama işlerini yaparak, kamuoyunda MHP’yi suçlu duruma düşürmek isteyen Nurettin Soyer’in tek amacı, milliyetçi hareketi 12 Eylül mahkemelerinde yargılamaktı.

EVREN: “SOYER, ARKANDAYIM, İSTEDİĞİNİ YAPABİLİRSİN”

Hava Hâkim Albay Nurettin Soyer, 1980 başında darbeyi planlayanlar tarafından Ankara 4. Kolordu Komutanlığı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Başsavcılığı’na atanır.

Nurettin Soyer, Kenan Evren’i ve Konsey üyelerini ziyaret etmiştir. Ardından onlarla toplantı yapmıştır. Konseyin, başta Türkeş olmak üzere MHP yöneticilerinin, Ülkücü kuruluşların yöneticilerinin tutuklanmaları taleplerini yerine getirecekti. Beşli çeteye, MHP aleyhine hazırladığı sahte delilleri, gerçek dışı düzmece haberleri göstermiş ve onların onayını almıştır. Evren’den cesaret alan Soyer, Konsey üyelerine “sizin desteğiniz devam ettiği müddetçe Türkeş ve arkadaşları asla cezaevinden çıkamaz.” diyordu.

12 Eylül 1980 tarihinde de darbe yapıp, yönetime el koyanlar tarafından, hareketin lideri Başbuğumuz Alparslan Türkeş, MHP ve Ülkücü kuruluşların yöneticileri dâhil 50 binden fazla ülküdaşımız, gözaltına alınmıştır. Binlercesi, uydurulan senaryo, tertip, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçlanarak, tutuklanmıştır.

12 Eylül askeri müdahalesiyle, MHP ve Ülkücü kuruluşların lider kadroları başta olmak üzere on binlerce Ülkücü tutuklanmıştır. C-5, Harbiye, Hasdal gibi askeriyeye ve emniyete ait olan viranelerde işkencelerden geçirilmişlerdi.

1944 yılında Sansaryan Han’da işkencecilerin “beyin tavası” dediği tabutluk işkencelerini gördük. 12 Eylül döneminde C-5’lerde benzerlerini yaşadık.

Mamak’ta C-5’te, Zincidere’de Malatya’da, Bursa’da, Eskişehir’de; Türkiye’nin dört bir yanında işkencehanelerde Ülkücüler şehit edildi. Dava arkadaşlarımızı şehit ettiler, intihar süsü verdiler.

hareket düşmanı bazı askeri savcı ve hakimler, işkenceli sorgulara bizzat eşlik ediyordu. Asker ve polis karışımı özel işkence ekibi Ülkücülere işkence ederken, Mamak Cezaevi komutanı Raci Tetik ise zevkle seyrediyor ve kimi zaman işkencecilere nezaret ederek “Gerekirse ölsünler, sakat kalsınlar, hiç önemli değil. Devam edin” diyordu.

12 Eylül 1980 öncesi Ülkücü gençlik hareketinin lideri olan Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere, binlerce Ülkücü, Ankara Mamak’taki 4. Kolordu Komutanlığı 28. Mekanize Piyade Tümeni içerisinde bulunan C-5 adlı işkence merkezinde 1 ay işkencelerden geçirildi.

77 yıl önce 23 Türk milliyetçisi, “tek parti diktatörlüğünde” tabutluklara kondu. 1500-2000 mumluk ampulleri tabutluklarda başlarına koydular. 36 yıl sonra bu sefer Amerikancı Kenanist rejim, yine Türk milliyetçilerini, Ülkücüleri tabutluklara koydu,

İdamlardan geçtik, idamlarla yargılandık. Hücrelere, zindanlara tıkıldık. Cezaevlerinde, işkence merkezlerinde öldürüldük. Vurulduk, kurşunlandık, bombalandık, asıldık, tabutluklara konduk, zulümlere maruz kaldık.

MHP VE ÜLKÜCÜ DÜŞMANI SAVCI NURETTİN SOYER, 220 ÜLKÜCÜNÜN İDAMINI İSTEDİ

Türk mahkemelerinde, Türk milliyetçileri yargılanmaya kalkışıldı. 12 Eylül 1980 sonrası açılan MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın iddianamesini de askeri savcı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer Genelkurmay karargâhında, ordu içindeki mezhepçi “Saltık Çalışma Grubu” ile birlikte hazırlamıştı. 29 Nisan 1981’de “MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası” açıldı. Davanın savcısı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer idi.

Darbeden hemen sonra bazı gazetelerde, “İyi ki 12 Eylül olmuş. Yoksa MHP, Türkiye’de büyük bir darbe ve katliam yapacaktı” haberleri çıkmıştı. Bu haberin arkasında, MHP aleyhine bilgilerin sızdırılmasında, yazdırılmasında, Nurettin Soyer’in parmağı vardı.

29 Nisan 1981 tarihinde 945 sayfalık bir iddianame ile başlayan davada milliyetçi hareketin lideri Alparslan Türkeş ve Ülkücü gençlik lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun içinde bulunduğu 220 Ülkücünün idamı istenmiştir.

NE DİKTALARA NE DİKTATÖRLERE BOYUN EĞDİK!

‘MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası’ ile 3 Mayıs 1944 olayları nedeniyle yapılan yargılamalar arasında büyük bir benzerlik vardı. 1944 yılının ardından 37 yıl geçtikten sonra 19 Ağustos 1981’de Mamak’ta yapılan ilk mahkemede milliyetçiler yine benzer iddialarla suçlanmıştı.

1944 yılında Türk milliyetçilerine kumpas kurdular. İddianameyi, Çankaya Köşkü’nde hazırladılar. 12 Eylül 1980 sonrası açılan “MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası”nın askeri savcısı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer de MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın iddianame dedikleri iftiranameyi Genelkurmay Karargahı’nda, ordu içindeki mezhepçi “Saltık Çalışma Grubu” ile birlikte hazırlamıştır.

1944 yılında Çankaya Köşkü’nde, 12 Eylül sonrası Beşli Konsey-Evren-Saltık çalışma merkezinde Türk milliyetçilerine kumpaslar kurdular. Milliyetçi hareketin lideri Türkeş, bir ABD/NATO projesi olan 12 Eylül darbesine eğilmedi, küresel diktatör ABD’nin “Bizim Çocuklar” dediği “Beşli Çete”ye, cuntanın mahkemelerinde meydan okudu, masa başında hazırlanan yalanlarla, iftiralarla dolu 945 sayfalık düzmece iddianameyi, Mamak mahkemelerinde suratlarına fırlattı. 3 Mayıs 1944’te, 19 Ağustos 1981’de Mamak mahkemelerinde Türk milliyetçileri ‘hak, hukuk, adalet’ diyerek tarih yazmışlardır, destan yazmışlardır.

ABD ELÇİSİ JAMES SPAIN: “EĞER ABD YANLISI GENERALLER DARBE YAPMASAYDI ÜLKÜCÜLER İKTİDARA GELECEKTİ”

ABD’nin 12 Eylül öncesi en çekindiği ve nefret ettiği hareketlerden biri “Ülkücü hareket” idi. Türk milliyetçilerinin anti-Amerikancı tavrı, ABD’nin tepkisini çekiyordu. MHP ve Ülkücülerin yükselen toplumsal dalgası ve kitleselleşmesi, ABD çıkarlarının tehlikeye girmesi demekti. 12 Eylül’e az bir zaman kala Washington, MHP dışı bir yönetim istiyordu, Ankara’dan. Washington MHP’siz bir hükümet teklifini Orta Doğu’da görevli diplomatları ve CIA istasyon şefleri aracılığıyla işbirlikçilerine iletiyordu. Washington, MHP’nin milli ve yerli duruşundan, ABD karşıtı milliyetçi siyasetinden ve çizgisinden son derece rahatsızdı. ABD, AP-CHP koalisyonunu istiyordu.

Dönemin ABD Ankara Büyükelçisi James Spain'in imzasını taşıyan bir belge, "Ordunun yönetime el koymasının ardından ABD-Türkiye ilişkileri" başlığını taşıyor. Yazıda, Türkiye'de ordunun yönetime el koymasının "daha köklü ve daha kabul edilir" bir durum olduğu ifade edilerek, "Bu bir Latin Amerika cunta darbesi değil" deniliyor.

12 Eylül döneminde (1980-1981) ABD Ankara Büyükelçisi olan James Spain, emekli olduktan sonra Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Ufuk Güldemir ile yapmış olduğu röportajda MHP’ye olan düşmanlıklarını açıkça söylüyordu. Cumhuriyet gazetesinin 30 Aralık 1984, 3 Ocak 1985 tarihli sayılarında yayınlanan röportajında 12 Eylül generallerine övgüler düzerken “Türkiye, Ülkücülere teslim edilmediği” için adeta zil takıp bir oynamadığı kalmıştı.

12 Eylül generallerine övgüler düzerken “İyi ki 12 Eylül darbesi oldu. Eğer 12 Eylül olmasaydı, Ülkücüler iktidara gelecekti. Türkiye’yi Alparslan Türkeş yönetecekti” diyordu.

DİKTATÖR’ÜN CENAZESİNE BİR AVUÇ İŞBİRLİKÇİ, TÜRKEŞ VE YAZICIOĞLU’NUN CENAZESİNE MİLYONLAR KATILDI

NATO’nun çift şapkalı generali, Teksaslı kovboy Bernard Rogers’in yakın dostu, Pentagon’un en büyük işbirlikçisi, 12 Eylül cuntasının şefi, katil, diktatör Kenan Evren, 9 Mayıs 2015 günü bu dünyadan hesap veremeden gitmiştir. Kenan Evren’in cenazesi diktatörleri örnek alanlara, onlara özenenlere ibret olsun! Katil Evren, musalla taşında tek başınaydı. Yanında sadece ikbal günlerinde beraber olduğu bir avuç yardakçısı vardı. Cenazede millet yoktu. Devlet ise milletin tepkisinden çekinmişti. Kenan Evren, eceliyle öldü. Kenan Evren’in ölümüne üç beş yandaşı dışında kimse üzülmedi. Milletimiz sadece bu dünyada yaptıklarının hesabını vermeden gittiğine üzüldü.

Devlet başkanlığı döneminde bir milyona yakın insanın işkenceden geçmesini, yüzlercesinin işkencede katledilmesini ve 50 kişinin idamını onaylayan diktatör Kenan Evren, Türkiye’ye tam bir cehennem yaşattı.

Devlet tören yapsa da diktatör Evren’in durumu değişmeyecektir. Yüz binlerce insanın ‘ah’ını üzerinde bulunduran birine devlet töreni yapılması, 12 Eylül rejiminin devam ettiğini gösterir.

12 Eylül darbesine övgüler dizen kartel medyasının, Evren öldükten sonra arkasından “kötü bilirdik” demesi, tam bir takiyyedir. Hepsi, yıllarca diktatöre ve onun kanlı rejimine sahip çıkmışlardır.

Kenan Evren, 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin cunta şefi olarak Türkiye’nin en kanlı dönemine imza atmış, eline halkın kanı bulaşmış, Amerikan emperyalizmine son nefesine kadar hizmet etmiş bir caniydi.

işbirlikçisi cunta rejimi tarafından tutuklanan, idamları istenen, uzun yıllar cezaevinde yatan iki büyük lider; Başbuğ Alparslan Türkeş’in ve şehit lider Muhsin Başkan’ın cenaze törenine yüz binler, milyonlar katılmıştır. Milletimiz iki büyük lideri dualarla, tekbirlerle, sevgi seli ile sonsuzluğun sahibine uğurlamışlardır. Kenan Evren gibi diktatörler, yalnız ölür. Nefretle anılırlar. Milletine, devletine, vatanına, davasına hizmet etmiş; milletin inanç ve değerlerine bağlı milletin adamlarına, millet önderlerine ise aziz millet sahip çıkar, bağrına basar ve onları daima rahmetle, minnetle, saygıyla anar.

Editör: TE Bilişim