RABB’imiz “Ve biz, Kıyamet Günü doğru tartan teraziler kurarız ki, kimse en ufak bir adaletsizliğe uğratılmaz; hatta hardal tanesi ağırlığında olan amelleri bile hesaba katarız ve Hesap görücü olarak biz yeteriz” buyuruyor Enbiya suresi 47-ci ayette

Öncelikle bu ayeti neden hatırladığımı en sona bırakalım. Şimdilik ise, uzun süreden beri Türkiye’de tutuklu bulunan Azerbaycan kökenli, ünlü iş adamı Mubariz Mansimov’un dün yapılan duruşmasına gelelim. Maalesef bu duruşma da zaten virüs endişesinin dünyaya hâkim olduğu bu günlerde milyonlarla insani yeniden üzmüş oldu. Çünkü bu gibi olaylar sadece kardeşler arasında kırgınlıklar doğurmakla kalmıyor. Hem de ülkelerimiz arasında soğuk rüzgârlar estirmek için pusuya yatanlara fırsat vermiş oluyor.

Oysaki, Türkiye’yi kendi öz vatani gibi seven milyonlar var Azerbaycan’da. Türkiye’nin bekası için canını feda ede bilecek milyonlarca Azerbaycanlı söz konusu. Çünkü bu mesele kardeşlik meselesi. Bu olay itimat olayı. Bu iş güven işi. Aynen “abim olarak gördüğüm Sn. Erdoğan’ın sözlerini emir kabul ederek, milyarlarca dolarlık servetimi Türkiye’me getirdim” diyen Mübariz Mansimov’un yaptığı gibi. O Mansimov ki, geniş halk kitleleri tarafından sevilmekte, on binlerce ihtiyaç sahibine yardım ve iş istihdamında bulunmaktadır. O Mansimov ki, her fırsatta Türkiye ve Azerbaycan sevdalısı olduğunu ifade etmektedir.

Hal böyle iken, “Mübariz Mansimov kimlerin hedefinde?”, “Azerbaycan ve Türkiye’de hangi kiralık memurlar, ruhunu satmış hangi devlet görevlileri iş başındadır” gibi sorular gündeme gelmekte ve insanları endişeye sürüklemektedir.

Çünkü “Ben Cumhurbaşkanımızı abim olarak görüyorum ve onun emirleri doğrultusunda milyarlarca dolarlık servetimi Türkiye’me getirdim!” diyen, Türk milliyetçiliğini benimsediğini ifade eden bir iş adamı nasıl oluyor da terör suçlamalarına muhatap olabilir? Hem de darbe teşebbüsüne yardım suçu ile. Hem de terör örgütüne üyelik iddiası ile.

Oysaki, kastedilen yapıya üye olduğu ispat edilemediği gibi, Mansimovun o yapı ile mücadele ettiğine dair çok sayıda somut deliller de söz konusudur.

bugün örgüt üyeliği olarak değerlendirilen bu gibi cemaat ve tarikat üyeliği meselesi, Türk toplumunun yüz yıllardan beri devam eden sosyolojik bir gerçeğidir. İlaveten geçen asrın 60-lı yıllarından kanlı 15 Temmuz sürecine kadar uzanan zaman diliminde var olmuş onlarca iktidarın veya siyasi kurumun, şimdi örgüt olarak isimlendirilen bu yapı ile çök yönlü ilişkileri, olayın daha derin ve karmaşık olan teolojik tarafını da ortaya koymaktadır.

ise konu bu yönü ile, yani uzun dönemli arka planı ile birlikte ele alındığında, İslam’ın ilk yıllarına kadar uzanan, çok girift teolojik ve sosyolojik sorunlar karsımıza çıkıyor. 15 Temmuz hain darbe girişimine kadar olan tarihsel süreci, Osmanlı’nın son 200 yıllık dönemlerinden başlayan kısa dönemli teolojik ve sosyolojik arka planından kopararak ele almak ise bizi hem tarihi doğru okuya bilme hem de gelecek hataları önleye bilme imkânından alıkoymaktadır. Çünkü toplumun temel ögelerini oluşturan teolojik elementlerin derin ve çok yönlü tezahürlerini göz ardı etmek büyük bir hatadır. Dolayısı ile burada olayın 2 yönden ele alınması hem hukuki hem de sosyolojik açıdan kaçınılmazdır. Bu iki yönün birincisi, Mesleki ehliyete haiz olmak, ikincisi ise, bütün yönleri ile toplumun parçası olacak kadar, o toplumda uzun süre yasamış olmaktır. Mansimovun böyle bir teolojik ehliyete sahip olmadığı gibi, onun Türkiye’ye 15 Temmuz’dan sadece 7-8 sene önce yerleştiği de bilinmektedir. Hem de hususi olarak ona karşı ileri sürülen iddiaların ispat edilememesi, tam da süreç ile ilgili şaibelerin var olma ihtimalini güçlendirmektedir.

İşte bu yüzdendir ki, özellikle de teolojik meselelerden doğan sosyolojik gerçeklikler göz ardı edilerek, darbe olayının müşahhas sorumluları dışında, milyonlarca insan da itham edilmektedir. Bu ise toplumsal bir hatadır. Mübariz Mansimov hadisesinde ise daha çirkin siyasi oyunların ve menfaat hesaplaşmalarının ayni yöntemler ile -perdelenme çabası- müşahede edilmektedir.

Kısacası, bugün Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve diğer devlet yetkililerine dualar eden milyonlar var Azerbaycan’da. Karabağ savaşını kendi meselesi olarak gören Erdoğan ve Türkiye için “canım feda olsun” diyen nice milyonlar mevcut Azerbaycan’da. Erdoğan’ın “Arası ayırdılar” … sözü üzerine ayaklanan 10 milyonlar söz konusu artık…

Ancak, Mübariz Mansimov’a yapılanlar ise bu birliğe zarar vermekte. Kardeşliğe gölge düşürmektedir. Onun hastalığına ve yaşlı ebeveynlerine rağmen hapiste tutulması Türk adaletine olan güveni sarsmaktadır. En azından elektronik kelepçe takılarak, durumunun ev hapisliğine dönüştürülmemesi Türk yargısına olan itimadı zedelemektedir. Yargıya olan güvenin azalması ise büyük bir vebaldir. Çünkü yargı kutsal bir görev, mukaddes bir sorumluluktur. Çünkü yargı hem de en büyük ve şeriksiz Yargıç olan YARADAN’ın yüce Esmalarındandır. Hem de kimsenin hesap vermekten kaça bilmeyeceği bir Esması… Hani son olarak, yukarıda bu ayeti neden hatırladım demiştim ya… İşte hüküm verenlere bir uyarı, hesap soranlara bir hatırlatma olsun diye…

NOT: Konu ile ilgili 30 Mart 2020 yılında yayımlanan önceki yazıma, Habererk.com sitesinde, bana ait olan köşenin “Tüm Makaleleri” arşivinden ulasa bilirsiniz.