İktidarın gittikçe otoriterleştiğine dair iddialara,  iktidar –herkesin dilediğini- konuştuğunu söyleyerek cevap veriyor.

Gerçekten herkesin düşüncelerini hiçbir korkuya kapılmadan söyleyebildiğini iddia etmek için başka bir evrende yaşıyor olmak gerekir.

Bugün iktidara eleştiri yöneltmek neredeyse imkansız hale gelmiştir. Daha önemlisi muhalefet yapacak zeminlerin tek tek ortadan kaldırılması yahut susturulmasıdır.

İktidarın uygulamalarına yönelik tenkitlerinizi yapmak için kaç tane gazete veya televizyon bulabilirsiniz?

İç ve dış politikada büyük yanlışlar var.

Şehirler ranta kurban veriliyor. Büyük yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmış durumda. Ticaret gittikçe geriliyor. Hemen her ülke ile kavgalı bir dış politika sadece itibar kaybına neden olmuyor, orada iş yapan Türk iş adamlarını da sıkıntıya sokuyor.

İstanbul ülkenin bütün zenginliğini yığdığı plansız, programsız büyüyen bir il haline geldi. İstanbul çöksün Türkiye çöker. Bir devletin yatırım stratejisi olur,savunma stratejisi olur. İstanbul’u bu kadar büyütmek Türkiye’yi savunmasız hale getirmektir.

2011 yılından beri çılgın projelerden söz ediliyor. Onlardan biri de Kanal İstanbul’du. Kimse bu projenin Avrupa yakasındaki topraklarımızı savunulamaz hale getireceğini düşünmedi. Ruslar bizden boğazları istediği için Nato’ya girdik. Tek başımıza savunacağımıza gözümüz kesmedi. Kanal İstanbul’u ve batısında kalan toprakları nasıl savunacağız? Büyük laf etmekle büyük iş yapmak aynı şey değildir. On sekiz adasına sahip çıkamayanlar,  boğazlara nasıl sahip çıkacaklar? Kırım’da kadim haklarımız,kardeşlerimiz vardı. Rusya birkaç gecede yuttu. Türkiye tek laf edemedi. Oradaki soydaşlarımızın hukukunu savunamadı. Varsa yoksa Filistin?  Filistinlilerden başka Müslüman yok mu?

Çıkıp bunları herhangi bir televizyonda konuşamazsınız. En çok etkisiz internet köşelerinde dile getirirsiniz onu da kimse okumaz. Siz yazar siz okursunuz.

Ülkenin geleceği ile ilgili hiçbir duyarlılığı veya kaygısı olmayanlar için –fikir ve düşünceyi açıklama- özgürlüğünün çok büyük bir anlamı yoktur. Olsa da olur, olmasa da. Ama ya  olabilecekleri gören, endişelenenler için?

Muhafazakar,milliyetçi toplum kesimlerine hitap edebilen tek bir muhalif medya organı yok. Bırakınız muhalifi, muhalefete söz hakkı tanıyan bile yok. Sola, ulusalcılara hitap eden birkaç kanalın da AKP kütlesi üzerinde hiçbir tesiri yok. Kaldı ki onlara bile tahammül edilemedi. Sözcü ile Cumhuriyete FETÖ operasyonları yapılarak –etkisizleştirildi. Neredeyse bütün yazılı ve görsel basın –rehin alınmış- durumda. Korku yönetimi kısa vadede işe yarar ama uzun vadede tam tersi sonuçlar doğurur.

Problemlerini hiçbir korkuya kapılmadan,özgürce tartışamayan bir toplum çare üretemez. Bugün hiçbir sorunu korkmadan tartışamıyoruz.FETÖ suçlamaları ilgili ilgisiz herkesin üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallandırılıyor. Bu sadece toplumu susturmakla kalmıyor, bu davaların sıhhatini de tartışılır hale getiriyor. Suriye’yi konuşabilseydik belki bugün bir PYD devleti ihtimali hiç olmayacaktı. Çözüm sürecini özgürce tartışsaydık, PKK’nın oyununa gelip  700 şehit vermeyecektik. Konuşmamak sanıldığı gibi iktidarların işini kolaylaştırmıyor, daha da zorlaştırıyor. Onun için Türkiye’nin bir an önce normalleşmesi ve kendi kültürel,sosyal,siyasal  ve ekonomik şartlarına uygun bir demokrasi projesi geliştirmesi lazım. Demokrasiden uzaklaşmak,   sanıldığı gibi problem çözmüyor sadece  geçici bir süre için bastırıyor.