Ahmet Çakmak dediğimizde aklınıza ne geliyor ya da neyi hatırlıyorsunuz? Hiç merak ettiniz mi? 4 Nisan 2001'de rahmetli Başbakan Ecevit'e yazar kasa fırlatan Ahmet Çakmak bundan pişmanlık duydu mu? Kendi beyanlarına göre fazlasıyla pişmanlık duymuş ve bu pişmanlığını o zaman "demokrasi" vardı diyerek dile getirmiş ve Ecevit'i güzel sözler ile yâd etmişti.

O dönem Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, sözüm ona Anayasa kitapçığını fırlatmış ve tüm Türkiye Ekonomisi yerle bir olmuştu, aslında öyle olmasını istemişlerdi. Geldiğimiz bugünlerin tabanını oluşturan bu olaylar silsilesi aslında bir satranç tahtasında ki kurmacalardan ibaretti. Öyle olmasaydı ne yazar kasa bu kadar meşhur olur, ne de bir anayasa kitapçığı hikâyesi ile milyar dolarlık ekonomi bir günde sekteye uğrayabilirdi.

***

3, 4 gün önce buna benzer bir olay TBMM hastanesinin önünde yaşandı. Ekonomik buhrandan bunalan ve darboğazın içerisinde olan 39 yaşındaki S.A kendini yakmaya kalktı. Ama ne yazık ki onca çaba bir yazar kasa kadar değer arz etmedi. Demek ki bir kurgu bugün bunlara müsaade etmiyor ve etmediği gibi satranç tahtasındaki oyununa devam ediyor.

Türkiye, ekonomi konusunda adeta bir deja vu yaşamaktadır. 2018 senesinin ekonomik rakamlarının hiç olmadığı kadar iyi olacağını biliyoruz. Çünkü AKP başkanlık adına hükümetin ve devletin tüm imkânlarını seçime hazırlık konusunda harcamaya kararlılar.

Ya sonra? Anadolu toprakları tarihler boyunca birçok oyuna sahne olmuş ve biz Türkler de 1000 yıldır bu oyunların şahidi olmuş durumdayız. Gün gelmiş sabretmiş, gün gelmiş oyunları bozan olmuşuz.

Halkta çok yüksek oranda karşılığı olan ve halkın umut tohumlarını yeşerten biri olarak "Meral Akşener" yalnız MHP'li, CHP'li veya kararsız seçmenden değil, darboğazın eşiğine gelmiş ve AKP'nin ciddi manada oy deposu olarak görülen fakat suiistimal ettiği Anadolu Türk Toplumunun desteğini almış durumdadır. Bu desteği Türkiye'nin birçok il ve ilçesine gittiğinizde değil o bölgenin çilekeş insanı ile hafif bir samimi sohbetin ilerlemesiyle görüyorsunuz, ne yazık ki halkımız aklındakini dile getirmekten imtina ediyor, açıkçası korkuyor.

Her geçen gün, Türkiye'nin başka taşlarını yerinden oynatıyor. Bunu gören AKP şekil alma konusunda da aceleci davranıyor ama işlere Şeytan karışıyor.

Zorunlu istifalar, belediyelere kayyumlar, görevden almalar, dostlarını yolda bırakmalar,  yola beraber çıkılan yol arkadaşlarına ithamlar! Makamlara saygısızlıklar!

Şehri yağmalayıp imar katliamı yapanalar, dün aşağılananlarla kucaklaşmalar, tezgâhlara sahne açmalar, dün dündür bugün bugündür mantığı ile birbirlerini eleştirenler kimi zaman (bu zamanlarda her zamankinden daha çok) küçük hesaplar ve koltuk sevdaları sebebiyle menfaat ortaklıkları yapmakta. Bunu yaparken de kendilerini "Milli ve Yerli" olarak tanımlamakta olup karşımızda kim var ise hepsi "Vatan Haini" ithamına büründürmekteler. Böyle bir söylemin içerisinde demokrasiyi göremiyoruz hatta tek başlılık, tek düşünce ve başka düşüncelere saygı duyulmayan bir toplum yaratma çabasına şahit oluyoruz.

Ama o içimizde yeşeren umutlar sayesinde ümit ediyorum ki, FETÖ Terör Örgütü tarafından kandırıldığını iddia edenler, Barzani tarafından aldatılanlar göreceksiniz Bahçeli tarafından da oyuna getirilecektir. Kim bilir belki de Bahçeli, memleketinin geleceği için kendini feda etmiştir(!)

***

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Haftası sebebiyle tüm gazeteci arkadaşlarıma özgür ve bağımsız bir yıl diliyorum. Ne yazık ki bugün "Gazeteci" dendiğinde benim de yaşamış olduğum gibi ya sürgündekiler, ya cezaevindekiler ya da eli kalem tutan silahşorlar akla gelmekte. Basın Kanunu'nun 3. Maddesine göre; 

"Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir."

Basının özgür olmadığı bir ülke de demokrasiden söz etmek olmaz, bugün Avrupa devletleri arasında Basın Özgürlüğü konusunda son sırada yer alan Türkiye'de gazeteci olmak ciddi bir tehdit altında olmaktır.