Terör ve bölücülük Türkiye'nin en önemli meselesi.Arkasında halk desteği olan hareketlerle mücadele ederken çok dikkatli bir strateji izlemek gerekiyor. Yanlış bir dil, sakat ve genelleyici bir üslup parti mensubiyetini terör örgütü mensubiyetine çevirebilir.

Bir şeye karşı olmak, o şeyle mücadele ederken doğru bir noktada durduğunuz anlamı taşır, lakin doğru yöntemler kullanmıyorsanız durduğunuz yerin hiç bir faydası olmaz.Dahası kullandığınız araç ve yöntemler -karşısında olduklarınıza- hizmet edebilir. Nitekim, 2012-2015 yılları arasında devreye sokulan -çözüm süreci- böyle bir işlev gördü. Bugün PKK partisi diye yerden yere vurulan HDP, oyunu yüzde 5'lerden yüzde 13'lere çıkardı. Milletvekili sayısını artırdı, yeni sempati alanları edindi.

Bu büyüme nedense hiç sorgulanmadı, çünkü ipin ucu bu süreci her şeyi ben bilirim edasıyla başlatıp, ipin ucunu kaçıranlara dokunuyor. HDP ve arkasındaki örgütü cam fanus içinde korumaya alıp, örgüt büyüyünce de her önüne geleni suçlamak kimseyi sorumluluktan kurtarmaz. O dönemin yargısal boyutu, bu ülkeye adalet avdet ettiğinde er geç gündeme gelecek, sorumluların bu meseleyi gerçekte hangi tavizlerle çözmek istedikleri sorgulanacaktır. Süreç devam ederken, meydan, meydan dolaşıp, Osmanlı'da da vardı diyerek eyaletleşme güzellemesi yapanların konuşmaları arşivlerde duruyor.

HDP nasıl büyüdü sorusu, nasıl küçülür sorusunun cevabını da içinde taşır. Bu soruyu sormazsak ülke geleceğini siyasi bir kadronun istikbaline feda etmiş oluruz. Gelinen noktada bir çok unsurun etkili olduğu muhakkaktır.Hiç bir toplumsal olay, tek sebebe irca edilerek izah edilemez. Ancak bu sebepler içerisinde, sonuca diğerlerinden daha çok etki eden unsurlar olabileceği de unutulmamalıdır.Dolayısıyla bu tip analizlerde, ayrıntılarda boğulmak yerine öne çıkan sebepler üzerinde durmak daha doğru bir yoldur.

Etnik bölücülük sadece Türkiye'nin karşı karşıya olduğu bir sorun değil, dünyada bir çok ülke bu sorunu yaşıyor. Her ülke, diğer ülkelerin tecrübeleri ile kendi özgün şartlarını bir araya getirerek çözümler üretmeye çalışıyor. Bu tip politikaların sabitelerinin yanında esnek olunması gereken yanları da vardır. Sabit olan taraf bölünmemek, bölünmeye vesile olacak düzenlemelere kapı aralamamaktır. Esnek yani ise, günün icaplarını iyi takip etmek, karşı tarafın hamlelerini boşa çıkaracak, etki düzeyini azaltacak açılımlar yaparak tabanının bağlılık seviyesini aşağı çekmektir. Tabanını kemikleştirerek, onları politik bir tercihten örgüt tercihine götürecek her söz ve siyaset yanlıştır.Parti sempatizanlığı her zaman örgüt sempatizanlığına tercih edilmeli ve kitlenin örgüt çizgisine kaymaması için gereken dikkat gösterilmelidir. Bunun için de, iyi düşünülmüş, tartışılmış, fayda ve mahsurları etüt edilmiş politikalara ihtiyaç vardır.

Terörün bölücülüğü, bölücülüğün terörü beslediği, karşılıklı bir etkileşim içinde oldukları bir gerçektir. Terörün damarlarında dolaşan kan, ayrılma fikridir. O fikir olmadan terör olmaz. Diğer taraftan, tek başına ayrılık düşüncesi de kitleleri seferber etmeye yetmez, bunun için örgütsel eylemlerde somutlaşan hikayelere ihtiyaç vardır.Örgütlerin ömrü uzadıkça, başarılı olabilecekleri kanaati yaygınlaşır, kazanabilme umudu, sonuçlar üzerinden kitle hareketlerine dahil olanları,kararsızları ve bekle gör politikası izleyenleri harekete geçirir.

Ancak kitleleşme, biraz da toplum tarafından kabul gören -bir liderliğin- varlığı ile ilişkilidir.Etnik hareketlerde gelecek tahayyülü liderde cisimleşir. Lider, insanları bir davaya inandıran, hatta iman ettiren adamdır. Tarihte spontane kalkışmalar olmuştur ama lidersiz hiç bir hareket başarıya ulaşmamıştır. Bir örgütün başında olmak, sıra dışı eylemlere karışmak, yeni bir hareket başlatmak örgüt liderliği için yetebilir ama geniş kitleler için bu yetmez. Halk, lidere örgüt militanının gözüyle bakmaz, legal alanda olduğu için onun liderliğine başka kriterlerle bakar. Bir lider, örgütü dışında kurumlar, resmi organlar, kişiler tarafından ne kadar kabul görür, ne kadar muhatap alınırsa o kadar liderdir. Bazen basit bir örgüt liderine, hatta eli kanlı bir katile bu imkanı çeşitli adlar altında resmi kurumlar, politikacılar verir. Amacına ulaşmış bir çok etnik harekette bu gerçeği görmek mümkündür. En yakın ve bilinen örneği Barzani'dir. 20. yüzyılın başlarından itibaren önce Osmanlı'ya sonra Irak Hükümetine karşı isyan eden Barzani ailesi her seferinde büyük kayıplar verdirilerek ağır yenilgiye uğratılmıştır.1943-44 yıllarında Mustafa Barzani'nin başlattığı ayaklanma Irak hükümeti ile Barzani arasında anlaşma ile sonuçlanmış, Irak Hükümeti Kürtler adına Barzani'yi muhatap almış, Kürt bölgelerinin yönetimini Kürtlere bırakmıştır. 1946'da tüm ailesi ve yakınlarıyla Rusya'ya sığınan Barzani, Irak'a ancak 1958'de General Abdülkerim Kasım tarafından gerçekleştirilen darbeden sonra dönebilmiştir. O zamana kadar yasa dışı kabul edilen Kürdistan Demokrat Partisi(KDP) Kasım'la yapılan görüşme sonucu yasallaştırılmış, bu da Barzani'nin hem etki alanını genişletmiş, hem de faaliyetlerini kolaylaştırmıştır.Ama Mustafa Barzani'yi aşiret ve örgüt liderliğinden Irak Kürtlerinin liderliğine yükselten asıl olay, 11 Mart 1970'te Saddam Hüseyin ile imzalanan otonomi antlaşmasıdır. Bu antlaşma ile Kürtlere bölgesel özerklik verilmiş, anayasa'ya, Irak halkının Araplar ve Kürtler olmak üzere iki temel ulustan oluştuğu ibaresi konularak, Kürtçe resmi devlet ve eğitim dili haline getirilmiştir.Bu antlaşma Barzani'nin liderliği açısından bir dönüm noktasıdır. Taraftarları artmış, karşıt aşiretler bile Barzani ile uzlaşmak, onun liderliğini kabul etmek zorunda kalmışlardır. Irak hükümeti sorun çözeyim derken, masaya oturttuğu kişiyi aşiret liderliğinden Kürtlerin liderliğine yükseltmiştir. Sonraki dönemlerde de Irak hükümeti Barzani'yi muhatap almaya devam etmiş, bu muhataplık Barzani'yi kitleler nezdinde meşrulaştırarak liderliğini pekiştirmiştir. İsmi etrafında oluşan zımni mutabakat, 1979'da öldükten sonra Liderliğin oğlu Mesut'a geçmesini sağlamış, netice olarak bu liderlik Kuzey Irak'ı bugünkü konumuna getirmiştir. Terörü önleme adına lider yaratmanın en açık ve etkili örneği Irak'tır. Barzani ile kurulan her masa Barzani'yi biraz daha büyütmüş, sonunda temsil ettiği toplumun vicdanında yok edilemez hale gelmiştir. Irak hükümeti her defasında isyancıları yenmesine, hatta 1975'de Barzani'ye mücadeleyi bıraktıracak derecede kesin bir zafer elde etmesine rağmen, kendi hataları ile büyüttüğü bu ismi yok edemediği için sonunda mücadeleyi kaybetmiştir. Çünkü liderler toplumların ruhudur, o ruh yaşadıkça kitleler dağılsalar da sonunda o liderin çekim gücü o kitleleri tekrar bir araya getirir. Bir örgüt liderini muhatap alır, masa kurar, televizyonlara çıkarır, mektuplarını meydanlarda okutursanız, onun etki sahasını genişletmekten, adını büyütmekten, başka bir şey yapmış olmazsınız.Bir defa büyüttüğünüzü de bir daha kolay kolay küçültemezsiniz. Yani aslında liderleri büyütmek, onların temsil ettiği davayı büyütmektir. Liderleri yok etmek onların, savunduğu davayı yok etmektir. Onları yaşatmak davalarını yaşatmaktır.