Beştepe’de Cumhurbaşkanı liseli gençleri topladı. Temas ettiği can alıcı konu dil meselesidir. Ne dedi hazret: “Dil devrimi adı altında damarlarımız kesildi.” Ben, bu hususta Cumhurbaşkanı ile aynı görüş sahibiyim. Türkçe’nin gücü ve yaygınlığı hakkında Orhun Abideleri’ni zikretmesi de doğrudur. Türkçe’nin edebiyat, bilim ve teknik anlamında; kavram, terim, ifade yeterliliğinin tartışıldığı bir gerçek. Mesele dönüp dolaşıyor ve dil devriminde düğümleniyor.

Cumhuriyet inkılabı, esasta devrim ruhunun mücessem halinden başka bir şey değil. Numuneleri kılık-kıyafet ve harf devrimlerinde bir şekli unsuru da barındırmaktadır. Harf devrimi tartışmalı bir saha… İnkılap, değişim ve reddiyelerle devrim sahasına evrilirken elbette sekter tutumlar hüviyetine bürünmüş, zecri hamlelerle bir değişim sürecine bizi atmış. Ret olunan elbette Osmanlı’dan tevarüs etmesi istenmeyen bazı kabuller, teamül, düşüncelerdir. Dil devrimini, Cumhuriyet’in kurucu unsurları bu mesele dahilinde görmüşler.

Farkına varıyoruz ki dil ve harf devrimi iç içe giden bir süreç ve fakat sonuçları itibarı ile dil devrimi bugün tartışılmakta… Arapça ve Farsça unsurlardan “Türk dilini temizleyelim” derken, sanırım bugünkü sonuçlarla karşılaşacağı pek kestirilememiş. Hele etrafta 15-20 yaşlarında kızlı erkekli çocuklarımızın “Oha!..” “Çüş oldum yani..” “Herılt yani..” gibi abuk sabuk, ne halt olduğu belirsiz kakofoniyle birbirleri ile iletişim kurma zorlantısı yaşadığını görünce; sorunun hayati olduğu besbelli.

Dizgesel-Arsıulusal-Yaşamsal gibi uydurma sözcükleri dil devrimi addetmek mümkün mü? Eğer böyle düşünürsek; günlük 50-100 kelimeyle meramını anlatamayan nesiller gerçeği karşımıza çıkar. Elbette ağdalı Osmanlıca ile konuşulan hususi bir dilin varlığı inkar edilemez. Payitahtın konuşma ve yazı diline baktığınızda görürsünüz; sadeleşme bir dereceye kadar kabul edilebilir. Mustafa Kemal’in o günkü dille yazdığı Nutuk’u bugün anlayacak tek vatandaş bulamazsınız. Zati, evvelde de ahali de bu dili anlamaz; Anadolu’da konuşulan dil, bin yıldan fazladır aynı konuşulan dildir; o da Türkçedir. Sorun, bu arızanın abartılarak içinden çıkılmaz bir hale getirilmesidir. İşte Dil Devrim’i burada tenkite tabidir.

Türkçeyi öğrenemiyoruz, öğretemiyoruz. Dilimizi bilmiyoruz, 50 sene önce neşredilen bir kitabı anlamaktan dahi aciziz. Beşeri organizmanın kabul ettiği kelime ve kavramları idame ettirsek bugün çok daha anlayan, anlaşılan bir toplum olabilirdik. 100 kelimeyle hayatı tasavvur eden adama ne anlatabilirsin? Din mi, ideoloji mi? Felsefe yahut edebiyat mı?. Hangi bedii ve felsefi, siyasi, beşeri konuları anlatabiliyor, onlara dilimizle hakim olabiliyoruz? Anladığım, Cumhurbaşkanın kastı budur ve doğru noktaya temas etmiştir.

Sevdiğinize “hayatım” dersiniz, kimse kalkıp da muhabbet duyduğu yârine “Yaşamım” demez! “Sıkıntı” kelimesi çoğu yerde “Melal” naifliğini ve ruhu saran efkarı anlatmaya yetmeyebilir. Dil hususunda safım bellidir. Ulu Türkçü Nihal Atsız dahi yazdığı, kullandığı dilde kendini kasmamış, cemiyette hayat bulan ve kabullenen kelimelerle didişmemiştir.

Recep Tayyip Erdoğan, bu çıkışını en azından ideolojik kaygıyla da yapsa, temas ettiği konu doğru ve hakkaniyet dairesindedir. Kelime ve kavram dağarcığı güdük kalan bir nesille Ülkücü Dünya Görüşü anlatılamaz!.. Bırakın ilk baskısını, 1950’li yıllarda tâbolan Türkçülüğün Esasları kitabını, bugün “Ben Ülkücüyüm” diyen, kaç kişi anlar acaba?!.

1000 yıldır bizde yaşayan kelimeleri boğmamak icap ederdi. Türk milleti benimsemiş ve dahi kullanmış ise o kelimelerin alayı Türkçedir! Türk, her kelime ve ünleme ruh katan bir millettir; işin cılkını çıkarmadan (Arapçılık kastımdır) dil dünyamıza yeni bir mevsim zuhur ettirmekle mükellefiz.

TANRI TÜRK'Ü KORUSUN!