Ahlaka, hukuka vicdana sığmayan bir seçim kampanyası yürütülüyor. Kazanmak için her yolu mübah gören bir siyaset anlayışı hakim. Özellikle iktidar partisi kendi seçmenini konsolide etmek için karşı tarafa her türlü yakıştırmayı yapıyor. Hani neredeyse ülkede seçim değil de Yunanla Türkün savaşı gibi bir hava var. Bu çok çirkin ve çok tehlikeli bir durum. Belli ki iktidar ben seçim kazanayım da ne olursa olsun diyor.

Cumhur ittifakına oy vermemek için benim açımdan bu üslup yeter bir sebep. Bir parti dünyanın en güçlü partisi bile olsa, siyaset tarzını kamplaştırma üzerine kurmuşsa bir Türk milliyetçisi için tercih edilebilme şansını da kaybetmiş demektir.

Şu son haftalarda izlenen çizgiye bir bakın. Sırayla rakip parti liderleri ve onların adayları tek tek tehdit edildi. CB’nın Bay Kemal diye başladığı konuşmalarda Sn.Kılıçdaroğlu için söylediklerini hepimiz biliyoruz. Ardından sn Akşener ile sn Mansur yavaş için söyledikleri demokratik bir siyaset ve hukuk devleti ile asla bağdaşmayan ifadelerdi. Muhalefeti hapis ve yargı ile tehdit etmek de ne demek? Kimse inandığını, düşündüğünü söyleyemeyecek mi?

İktidar ilk defa kaybedeceğini hissettiği için gittikçe agresifleşiyor. Çünkü seçim kaybetmek demek, bugüne kadar işlenen suçların hesabını vermekle karşı karşıya kalmak demek Diyen muhalefet o zaman haklı çıkar!Korkuların sebebi bu Diyor Karamollaoğlu.Bakanların karıştığı iddia edilen yolsuzluk dosyası FETÖ kumpası bahane denilerek kapatıldı. Ama deliller bu kumpasın sanal olmadığını tamamen gerçek olaylara dayandığını muhalefet haykırıyor. Bazı belediyeler yolsuzluk ve rüşvet batağına gömülmüş durumda olduğunu hepimiz duyuyoruz!Bunlar elbette yarın yargı mahkemelerin önüne gelecektir. Kimse ilelebet suçundan kaçamaz.

Rahmetli dedem oğlum devlet her zaman 18 yaşındadır devlet kaydadeğer hiçbir suç karşılıksız kalmaz derdi!Bu seçim süreci şu gerçeği bütün çıplaklığı ile gözler önüne serdi, partili cumhurbaşkanlığı sistemi bu milletin kültürel kodlarına uygun değil. CB makamı herkesi temsil eder, vatandaşın yarısını ötekileştiren, aşağılayan, yabancılaştıran bir siyaset dili herkesi temsil edebilir mi? Bu kadar eleştiri ve kötülemeden sonra CHP ve İYİ parti seçmeni kime nasıl Cumhurbaşkanım diyecek? Daha önemlisi, önemli siyasi krizlerde partiler veya toplumsal katmanlar arasında kim hakemlik yapacak? Şu durumda Cumhurbaşkanlığı sadece AKP tabanını temsil eden bir görüntü veriyor.

Üç aydır yoğun bir seçim kampanyası izliyoruz. Toplumun ciddi sorunları var, en başta pahalılık ve enflasyon. Ekonomik kriz gittikçe derinleşiyor. Daha iktidarın ağzından bu krizin sonlandırılacağına dair tek laf duymadık. İktidarın tek seçim vaadi, Akşener ile Yavaş’ı seçimden sonra içeri tıkacağına dair vaat. Hapishane ve korku vaadiyle bir seçim kampanyası yürütülüyor, Türkiye böyle bir kampanya ile nereye gider?Bu tür söylemler doğru ya da yanlış siyasi kahramanlar türetir!

2015 Haziran seçimlerinden sonra MHP, AKP ile işbirliği yapmaya karar verdi. CB sistemini beraber getirdiler, genel seçimlere beraber gittiler. AK parti iktidarını korudu, peki ülkücü hareket ne kazandı? Hiçbir şey! Hiçbir şey için siyaset yapılır mı? Ülkücülere on altı yıldır reva görülen hiçbir şeydir.MHP/AKP arasındaki belediye paylaşımına bakıldığında bile bunu görmek mümkün. İYİ parti aldığı oy oranı ile orantılı sayıda belediye alırken, MHP aldığı oya tekabül etmeyen sayıda belediye aldı. Buna rağmen ülkücülerin bir kısmı şimdi yine hiçbir şey için partilerine oy verecek ve bununla vatana, millete hizmet ettiklerini sanacak. Ne diyeyim Allah hepimize akıl fikir versin. Keşke akıl, fikir ve basiret de oy ile elde edilebilen bir şey olsaydı.