AKP’nin seçim kazanmak için hiçbir ahlaki ve hukuki ölçü tanımadığına defalarca tanık olduk. Geçmişte seçimlere, –açık ara önde giren- bir partiydi. O özgüvenle biraz daha dikkatli ve sınırlı davranabiliyordu.

Ama bugün öyle değil. AKP hiçbir ankette yüzde 20’nin üzerine çıkamıyor. Kararsızlarla yapılan takviye bile seçim kazanmak için gerekli oy çoğunluğunu sağlamıyor.

AKP toplumda zayıfladı ama devlette güçlendi. Kaybettiği seçmen tabanını devlet kurumlarını partileştirerek izale etmeye çalıştı. Neredeyse tüm kadroları kendi yandaşlarıyla doldurdu. Devlet gücünü, bürokrasiyi, medyayı ele geçirdi.

Bunlar seçim kazandırmaya yeter mi? Yetmez! Mutlaka başka yollar da denenecektir. Bu yollardan kastım seçim yapmamak değil. Hiçbir parti, velev ki otoriter de olsa seçim yapmaktan kaçmaz, kaçamaz. Çünkü tiranların bile meşruiyete ihtiyacı vardır. Seçim bu ihtiyacı gidermeye, toplum nezdinde meşruiyet kazanmaya vesile olur. Seçimden kaçamazlar ama bu seçime hile karıştıramazlar anlamına gelmiyor. Sandıklarda, YSK’da her yolu deneyeceklerdir. Muhalefet bunu bildiği için İstanbul seçimlerini örnek alarak gerekli tedbirleri almaya çalışıyor.

Ama iktidarın deneyeceği tek yol bu değil.

Muhalefet altı partiden oluşuyor. Altı parti geniş bir seçmen yelpazesine hitap ettiği için avantaj, ama altı ayrı parti, altı farklı program ve altı farklı politika olduğu için de dezavantajdır. Altılı masa toplumun tüm kesimlerini kapsayacak kadar geniş bir alana hitap ediyor. Fakat farklılıklar da var. Bu alanın ve iş birliğinin muhafazası farklılıkların değil, ortaklaşılan konuların ön plana çıkarılması, ayrışılan noktaların ertelenmesine edilmesine bağlı.

Mesela tüm muhalefet partileri ekonominin içine düştüğü durumdan, dış politikada yapılan hatalarda ortaklaşabiliyor. Böyle ittifak olunan birçok nokta var. Ama mesela Kürt veya terör meselesinde bir fikir birliği yok. Terör ve Kürt meselesi diye yazmam bile bu meseleye bakış farklarıyla ilgili. Bazılarına göre bu mesele Kürt meselesi, bazılarına göre terör ve ayrılıkçılık. Meseleye koyduğunuz ad, ona vereceğiniz tepkiyi de belirliyor. Kürt meselesi dediğinizde Kürtlük/etnik eksenli bir çözüme evet demiş oluyorsunuz. Bu da PKK/HDP çizgisi ile aynı noktaya gelmek demek. Sorun etniktir dediğinizde çözümü de etniktir demiş oluyorsunuz. Bu ülkedeki bütün etnik ayrılıkçılar bunu diyor. ABD’li Graham Fuller bile bunu diyor.

Etnik çözümün ne olduğu da açık, kolektif hakların verilmesi, özerklik, ana dilde eğitim, kendi kaderini tayin, ayrı meclis, ayrı bayrak, kağıt üzerinde birlik, gerçekte ise ayrılık ve kopma. Dünyanın hiçbir anayasası vatandaş yerine etnik toplulukları muhatap almaz. Böyle bir çözüm milli devletin yerine federalizmin ikame edilmesi, zamanı geldiğinde, konjonktür müsait olduğunda da herkesin kendi yoluna gitmesidir. Biz Girit’i böyle kaybetmedik mi? Hadi Girit geride kaldı diyelim, Lübnan’a, Irak’a Suriye’ye bakın, böyle olmak ister miydiniz?

Yani iktidarın kozlarından biri altılı masanın kimi konulardaki ihtilaflarıdır. Terör ve ayrılıkçılık bunlardan biri ve belki en önemlisidir. Nitekim Gelecek Partisi’nin Diyarbakır’da düzenlediği Kürt Çalıştayı Bahçeli tarafından hemen gündeme taşındı. Çalıştayı tertip edenlerin, bunun istismar edileceğini bilmeleri gerekirdi. Hele Cumhur ittifakının bileşenleri, “altılı masanın altında HDP’de var” derken. Kim bilir belki de iktidara malzeme vermek için birileri bu organizasyonu özellikle yaptı. Ülkenin ekonomik bir felakete sürüklendiği bir dönemde bu tip organizasyonlar hem zamanlama hem de içerik olarak yanlıştır. Hele iktidara dönüp, “siz de Öcalan kardeşleri TV’ye çıkarmıştınız, mektubunu okutmuştunuz” demek bir savunma değil, yapılan şeyi onunla eşitlemektir. Başkalarının yaptığı hata sizin yatığınız hatayı meşru kılar mı? Bu senin yaptığın doğruysa benim yaptığım da doğrudur veya ters bir okumayla, senin yaptığın yanlıştı, aslında benim yaptığımda yanlıştır, demektir.

Altılı masa Türkiye’nin bir şansı ama son umudu değildir. Bu milletin sosyolojisi, içinde öyleleri bulunsa bile köleleşmeye, mankurtlaşmaya müsait değildir. Er geç boynuna geçirilmeye çalışılan tasmayı kırıp atacaktır. Bu şansın iyi değerlendirilmesi gerekir. İstismara açık, ihtilaflı konuların konuşulacağı gün bugün değildir. Altılı masaya operasyona dönüşecek organizasyonlardan uzak durmak, hem aklın hem de günümüz politik gerçeklerinin bir gereğidir.