Satırlarıma başlarken geçen hafta sonu  kaybedip toprağa verdiğimiz değerli Nihat Gürer Başkanın  aziz hatırasını   saygı  ve rahmetle anarak  başta   Kardeşi Meral Akşener Hanımefendi olmak üzere  eşi, çocukları , aile bireyleri ve  tüm ülkücü camiaya başsağlığı diliyorum. 
Bilhassa bizim kuşaktakilerin  çok iyi bildiği bir efsane başkan profilini elbette bizden bir sonraki kuşak ülkücüleri  de 80 lere yetişen kuşakta çok iyi hatırlarlar. 

Onlar için Nihat Başkanın yaptığı emsalsiz fedakârlıkları gerçekten Yavuz Selim Demirağ'ın yazdığı gibi gibi   Romanlaştıracak, senaryolaştıracak, filmleştirecek ülkücü sanatkâr kişiliklere o kadar çok ihtiyacımız var ki ! 
Nihat Başkanın aziz ruhuna fatihalar gönderip bu günkü konumuza geçelim. 

Geçtiğimiz günlerde  bildiğimiz gibi TBMM de anayasa değişiklik paketinin ilk iki tur oylamaları sonunda  paketin tümü üzerinde yapılan oylama  sonucu  18 maddelik  anayasa değişiklik paketi 339 oyla kabul edilmişti. 

Ne yazık ki TBMM  böylece  Mustafa Kemal Atatürk'ün hakimiyet milletindir sözündeki millet hakimiyetini , Türk Milleti adına  temsil  yetkisini tek bir kişinin iradesine" TBMM de kabul edilen bu yasa - Başkanlık- Partili Cumhurbaşkanlığı yasası  referandumda da  kabul edilirse"  terketmiş, bırakmış olacaktır. 

Nereden bakarsanız bakın gerçekten vahim bir durumla karşı karşıyayız.    İşgal altındaki vatanı milli bir ruhla , Kuvva yi Milliye ruhuyla Sevr'in zincirlerini kırarak imkânsızlıklar içerisinde   gerçekleştirilen bir kutsal  savaşla  emperyalistlerin elinden kurtarıp  , zaferi barış masasında perçinleyip  , İmparatorluğumuzun küllerinden yeni , çağdaş, demokratik laik bir cumhuriyet  " Türkiye Cumhuriyeti Devleti" çıkaran Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurup bizlere Türk Milletine hassaten Türk Gençliğine emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti maalesef 100. yılını idrak edemeden yerini yeni bir rejime , tek adam rejimine   Başkanlık, namı diğer Partili Cumhurbaşkanlığı modeline terk edecektir. 

18 maddeden müteşekkil değişiklik paketini bir hukukçu gözü ile incelediğinizde daha  fazla endişelenmememiz  imkânsız ! 
 Öyle ki yüksek yargıyı seçme ve azletme yetkileriyle donanmış denetimsiz bir Başkanlık  sisteminde  bırakın  modern demokrasi ilkelerinin  kuvvetler ayrılığı düzenlemesini Montesquieu'nun başlangıçta  olmazsa olmazı Yürütme-Yargı-Yasama  birbirlerine karşı bağımsız  özerk olmalıdır ana şartı ayaklar altına alınıp yargıyı yürütmenin üstelik tek adamın Başkanın emir  ve komuta sistemi altına sokmakta olduğunu göreceksiniz. 
İlk 4 madde hassasiyetine de geçmiş olsun ! Başkanın kim olacağını daha sonra hangi kafa yapısındaki birinin Başkan olacağını bu günden bilemeyiz ki ! 

Bu değişikliklerle pekalâ başkan parti başkanı olduğuna göre  , sistemde de otamatikman 2 parti kalacağı düşünülürse 400 ü aşan bir milletvekilini  partisi   çıkarırsa"parti başkanının yaptığı , hadi doğrusunu konuşalım -atadığı- listelerle bu da pekâla mümkün "   değil  ilk 4 maddeyi değiştirmek,  halifeliği teklif edip bu günkü sistemle adına yine demokrasi deniyor ya - demokratik yoldan Halifelik bile getirilebilir. Bunu ilk seçilecek başkan yapmayabilir. Şahıslar üzerinden konuşmuyoruz. Ama gelecek başkanların ne kadar büyük  ve denetimsiz yetkilere sahip olduğunu da hatırlatmak görevimiz. " 
Bana kimse denetim 400 vekille mümkün, Anayasa mahkemesi Yüce Divan görevi falan masalını  anlatmasın  ! 

Milletvekillerini de Anayasa mahkemesi üyelerini de Başkan atıyor kardeşim! 
Kendi atadıklarının denetimi ! Dante'nin ilâhi komedisi değil burası! Hele Komedi Fransez hiç değil!  

Kişiler üzerinden değil ilkeler üzerinden konuşalım.  Başkanın bu gün veya  yarın kim olacağı belli olmaz. Velhasıl  koca Türk Devleti denetimsiz bir Başkanlık rejimi ile tek kişinin insafına , iradesine teslim edilemez!  Üstelik bu kişi kim olursa olsun!  İsterse Kuttuluş Savaşı Kahramanı Mareşal Gazi Mustafa Kemal de olsa bu yetkiler verilemezdi ve verilmedi de ! 

İşte size 2. Meclis zabıtlarından o günler;

1. Meclis Gazi Meclistir. Kurtuluş Savaşını kazanan meclis  . Hepimizin bildiği veçhile zor günlerde  yurdun hemen her bölgesinden Müdafai Hukuk derneği başta , mukavemet teşkilâtlarının , Belediye meclislerinin  belirleyip önerdiği ve Ankaraya gönderdiği vekillerden oluşan bu ilk mecliste genellikle Müdafa i Hukuk'tan gelen birinci gurup Mustafa Kemal'e sürekli destek oluyordu. 

Kararların çok tartışıldığı önemli oturumlara sahne olmuş 1. Meclis hesap soran, araştıran , tartışan çok demokratik bit meclisti. Bu meclisin içinde  Gazi Mustafa Kemal'e karşı olan önemli bir ikinci gurup  vardı  ve oturumlar hayli tartışmalara sahne oluyordu. 

Kurtuluş savaşı sonunda 1. Meclis görevini tamamlamış olarak kendisini fesf etti. 2. Meclis kuruluşunda milletvekillerinin illere dağılımında ve tespitinde Gazinin önemli bir ağırlığı oldu ve genelde milletvekilleri  Müdafa i Hukuktan Gazi Mustafa Kemal'in işaret ettikleriydi. 

2. Mecliste ikinci muhalif gurup seçimleri pretosto ettikleri için yer almadı. " protesto etmeselerde meclise girmeleri seçilmeleri çok zordu.  1. Meclisin feshinin Teşkilât  I Esasiyeye uygun bir fesih olmdığını ileri süren bir pretesto " 

3. Meclis çalışmalarında bir anayasa yapmayı ilk hedef olarak belirlemişti. Ve bu gün TBMM de izlediğimiz 18 maddelik değişiklik görüşmeleri gibi  105 maddeli 1924 Anayasasının madde madde görüşmeleri sırasındaki  Reisicumhura meclisi fesih ve kanunları veto yetkisi veren maddenin meclisteki görüşülmesi esnasındaki bazı tavır görüş ve konuşmaları aktaralım. 

Hazırlanan taslakta Reisicumhura  meclisi fesih ve kanunları kesin veto yetkisi vardı ki en büyük tartışmalar bu madde üzerinde idi ama sanki tartişma tek taraflıydı ! 

Gazi Paşa'nın kendi seçtirdiği ,  ikinci gurubun olmadığı muhalefetsiz meclis olarak nitelenen meclis bu maddeye şiddetle karşı çıkıyor ve Meclisin itibarını koruyup milletin hakimiyetinin temsilcisi yüce meclisin yetkilerini Gazi Mustafa Kemal'de olsa tek adamın hakimiyetine  terk ettirmiyordu. 

Önce Saruhan mebusu ReşatBey kürsüye  çıkıp bu yetkileri Gazi Paşanın da kabul etmeyeceğini fesih ve vetoyu kabul etmediklerini ifade etti . Karesi mebusu Ahmet Süreyya Beyde ayni minval  üzere bir konuşma ile devam etti. Söz sırası Saraçoğlu Şükrü Beyde idi. 

Böyle bir maddenin kabul edilemeyeceğini meclisin ve Gazi Paşanın  itibarını zedeleyeceğini ifade eden ateşli bir konuşma yaptı. Son konuşmacı Mahmut Esat Beydi. Onun uslubu daha da sertti ve heyecanlı idi. 

Sonunda madde oylandı 172 red 2 kabul 1 çekimser 

Falih Rıfkı. Şöyle aktarıyor.  o gün akşam Gazi , Mahmut Esat'ı ve Saraçoğlu Şükrü Beyi   köşke davet etti. Sabaha kadar süren görüşmede bazen seslerin dışarıdan bile duyulduğunu anlatıyor Falih Rıfkı. 

Ve ertesi gün kabinede  bu  yüce meclisi icazet altına alabilecek maddeye şiddetle karşı çıkan   2 genç bakan vardı ; Saraçoğlu Şükrü bey ve  sonradan Atatürk'ün  Bozkurt soyadını vereceği Mahmut Esat Bey ..

İki meclisin aralarındaki anlayış farkını varın siz değerlendirin !