İki Aşk Mektubu Sunuyorum Size Kana Kana Okuyun Diye

Abone Ol

Aşk dediğin nedir ki, kim bilir gerçek aşkın manasını?

Kaçımız yazdık çalakalem aşk mektupları, kaçımız yolunu gözledik itinayla yazılmış aşk mektuplarının?

Kaçımız Yunus misali aşk yaşadık yaratana, kaçımız Alparslan gibi öteledik dünyalık sevgimizi uhrevi sevdamıza?

Kaçımız hayatımızın baharında düştüğümüz sevdayla kavrulduk ve dahi can verdik?

Kaçımız can verenlerin ardından sadece nutuk çektik ve ne hazindir ki bir aşk mektubu dahi yazamadık?

Şimdi size iki aşk mektubu sunacağım şiirin diliyle yazılmış?

Birisi şahadet şerbetini içerken bile ilk göz ağrısı ülküsünü düşünmüş, baş ucundayken gözleri yaşlı Ufuk’un gözlerinde kaybolarak…

Birisi kavrulmuş sevdalısının kanlar içindeki bedeninin yamacında ve ardından ağıtlar yakmış sevdam, sevdalım, aşkım, Alparslan’ım zaferini bile göremeden göçtü ilk aşkı Ülkü’nün diye…

Birinci Aşk Mektubu: Şehit Alparslan Gümüş’ten Nişanlısı Ufuk’a…

GERİ DUR DEME!

Ateş hattındayız güzelim
Varlık – yokluk arasında
Bana:
‘Geri dur’ deme.
Bükme boynunu öyle
‘Ne olur’ deme
Kahrolan binlerce soydaşımın
Ağıtları dudaklarımda
Kan istiyorlar kanlarına
Hayber’de, Caber’de, Tiyanşan’da
Bağlama kollarımı benim
‘Geri dur’ deme.
Bak otuz dört şehit toprağa düştüler.
Allah! Sesleriyle
Ardında Bozkurtlarla
Allah’a yükseldiler
‘Geri dur’ deme.
Sana Altaylardan bir tuğ
Çin’den şal getireceğim
Kızıl kurşun vurursa beni
Kanıma batırıp mendilimi
Al,al getireceğim
‘Geri dur’ deme.
Bak Giray hanın torunları tutsak
Ötükenim yasta
Kerkük kan ağlıyor güzelim
Rodoplarım hasta
Kanımı adadım yollarına ilaç olsun diye
‘Geri dur ‘deme.
İmanımı zincirlemek istiyorlar
Kahrolacak onlar
Demir pençelerimle
Geri dönmek yok tarihimizde
‘Geri dur’ deme.
Kaşların yay,kirpiklerin ok gibi ama
Bana gerçek ok lazım.
Kılıç gibi bakışlarınla del bağrımı
Tutma kollarımı benim
‘Geri dur’ deme.
Benim sevda manileri yazmak
İçin vaktim yok
Ağıtlar dökülüyor dudaklarımdan,
Haber sor bana Önkuzu’dan
Kılıçkıran’dan,
Onların düştüğü yola kurbanım
‘Geri dur’ deme.
Elbette kutsalsın benim için
Gelinliğin ap ak olmalı lakin
Kardeşlerin kara yasta iken
O günün hatrı için
‘Geri dur ‘deme.
Senin deniz mavisi gözlerin
Aral’ı hatırlatır bana
Sonra tutsak kardeşlerimi
Yanar yanar kahrolurum
‘Geri dur’ deme.
Saçlarında Selenge’nin kıvrılışı var.
Tutsak Selenge’nin
Başında Tanrı Dağları kadar
Dik olmalı senin
Bükme boynunu öyle
‘Geri dur’ deme.
Senin namusun kadar
Mübarek yurdumda
Kızıl çizmeler sarı çiyanlar var
Tutsak kardaşlar
Dokuz tuğla gök bayrağı bekliyorlar
‘Geri dur’ deme.
Sen alnında tutsak kardeşlerinin 
Lekesi varken
Ap ak gelinlik giyemezsin
Börteçine,Asena zincirliyken
‘Geri dur’ diyemezsin
‘Geri dur’ deme.
Senin alnın ap ak hürsün
Şafaklar senin için müjdeci
Tutsak gardaşların her şafakta ölürler
Benimle beraber
‘Geri dur’ deme.
Sen güzelsin damarlarında Türk kanı
Kalbinde kardeş sevgisi taşıyorsan
Allah’a inanıyor
Ve beni seviyorsan
‘Geri dur’ deme.
Gardaşların tutsak,gardaşların yaralı
Onlara sıkılan kurşun beni yaralar
Son Türk’te hür olana kadar
Sakın bana 
‘Geri dur’ deme
Eğer bir çığ gibi büyüyorsak 
Eğer bir ölüp bin diriliyorsak
Bu ülkü aşkından güzelim
Şahadet aşkından
Çok görme bana
‘Geri dur’ deme.
Eğer demir perdeyi eritecek gözyaşı ise
Ağlasın anam ağlasın bacım
Sen gök gözlüm gök eşarplım
Seninde gözyaşın karışsın sele
Sakın bana
‘ Geri dur’ deme
Ben bir savaşçıyım
Ağlamak için doğmadım
Tutsak Türk ellerinin hürriyeti amacım
Daha oralarda Moskofu
Kovmadan geri dur deme
Damarlarımda Bilge Kağan’ın kanı
Gönlümde Hira’dan kopan nur var
Dokuz tuğlu sancak ile kurmadan
Turanı
Sakın bana
‘Geri dur’ deme.
Ben karanlıkla savaştayım
Düşman kahpe düşman namert
Daha dün düştü Alparslan’ım
Daha kurumadı kanı
‘Geri dur’ deme.
Dokuz tuğ göndere çıkana kadar
Bozkurtlar Turan’a akana kadar
Son Türk’te hür olana kadar
‘Geri dur’ deme…

İkinci Aşk Mektubu: Ufuk Hanım’dan Şehit Alparslan’a…

GERİ DUR DEMEM!

Sen ateş hattındasın Bozkurt’um,
Büyük Türkiye davasında
Varlıkla yokluk arasında
Sana
Geri dur demem
Sana saçlarımdan tuğ,
Parmaklarımdan kurşun yapacağım
Savaş senin kaderinse
Sabır da benim
Zaferin için Allah’a yalvaracağım
Geri dur demem
Kahrolan binlerce soydaşımın,
Çığlıkları kulaklarımda
Bir kızıl zindana atılmış gibi
Ta içimde duyuyorum onları
Geri dur demem
Kırım tutsak, bahçe saray yıkılmış,
İdil Ural’da kızıl baykuşlar
Senin kanın hak bir yola adanmış
Son çığlık kesilmeden, son set yıkılmadan
Sana geri dur demem
İmansızlığın kanlı pençeleri, iğrenç elleri
İmanın harem-i ismetinde
Kırılmadan iğrenç eller
Geri dur demem
Şafak atmadan
Geri dur demem
Türklük kan ağlarken Bozkurt’um,
Sevdadan yana mani yazma bana
Alpaslan, Önkuzu nasıl düştü?
Onu yaz bana, başkasını dinlemem
Sana
Geri dur demem
Benim üstümde apak gelinlik değil,
Beyaz kalpak olmalı
Dövüşmeliyiz seninle omuz omuza
Başlayan, Türk illerinde kızıl bir gece değil
Apak şafak olmalı
Geri dur demem
Benim gözlerimde Aral dalgalanır Bozkurt’um
Tutsak kardeşlerimin hasreti
Boynumu büküşümde keder var sanma
İçimde kin var, kin
Dize gelmeli Moskof, sed ardına sığınmalı Çin
Geri dur demem
Vatan namustur yiğide
Turanın harem-i ismetinde
Kızıl çizme varken
Gözler gök bayrağı ararken
Ben rahat edemem
Sana
Geri dur demem
Şafaklar benim için tek şey müjdeler,
Tutsak kardeşlerimin hürriyetini
Sen Bozkurt’um kurmadan Turan Devletini
Geri dur demem
Ben Ötüken’de başıma Türklük gururunu
Hıra’dan kopan İslam şuurunu
Ve hür kardeşlerimin sevgisini takacağım
Karışıp Selenge’ye çağlar boyunca
Tarihe akacağım
Geri dur demem
Tutsak kardeşlerime çevrilen her namlu
Bana ateş kusuyor
Anlayamam Bozkurt’um, anlayamıyorum
Dünya nasıl susuyor?
Geri dur demem
Bir Bozkurt işleyip hilalin içine,
Kalbime takacağım
Gam yeme yiğidim, ben daha ölmedim
Yanında savaşacağım
Geri dur demem
Ben bir Turan kızıyım
Asena’nın ruhu dipdiri bende
Rabia önümde ışık
İsterse sökmesin şafaklar
İman ışığı var içimde koyu karanlığa karşılık
Geri dur demem
Tutsak kardeşlerim ağlarken,
Beklerken şafaklardan kırılmasını zincirlerin
Bilirim yarasını esaretin
Geri dur demem
Bir akın velvelesi kopar geceden
İner Bozkurtlar Ötüken’e
Tanrı dağlarında ezan okunur
Geri dur demem
Derler ki Bozkurtlar Semerkant’ta,
Sabah Buhara’ya varacaksınız
Bilirim yiğidim siz
Kızıl Elma’da duracaksınız
Geri dur demem
Bir postacı çalar kapımı
Gözlerinde yaş
Senin haberin gelir
Gazi kılıcın, kanlı kalpağın ve şahadetin
Yükselirsin Tanrı katına dualarımla
Geri dur demem

Şehit Alparslan Gümüş’ü rahmet, minnet ve şükranla anarken, sevgili kardeşim Ufuk Esgin hanımla bu konu üzerinde birkaç kez konuştuk. Dedi ki ben yazmadım bu mektubu, Alparslan da hayattayken bana bahsetmedi bu mektuptan lakin her kim yazdı ise Allah razı olsun. Çünkü Alparslan’ı da beni de çok iyi tanıyan, o günleri birebir yaşayan, düşüncelerimizi beyninde aynıyla yaşatan birisi olsa gerek ki bizim duygularımızı bizden özge kaleme almış…

Ömrün baharında yazılmış bu mektuplar, ister kendileri isterse onların yüreğinden, 12 Eylül öncesi ve sonrası atmosferde onların acısını fazlasıyla yaşayan birisi tarafından yazılmış olsun ne fark eder ki! Adanmışlık, sevda, aşk öze ve güzele dair ne ararsan var mı? Var…

Evet okuyalım ve görelim neler yaşanmış 12 Eylül öncesinde?

Şimdilerde unutulmuş gibi duran, bir varmış bir de yokmuş, bir masalmış misali, neymiş sevdaları, neymiş aşkları, neden bahsedermiş yazdıkları aşk mektupları görelim…

Tek bir soru. Hayatınızda pulu kanla yapıştırılmış ve bu kadar içten yazılmış kaç mektup okudunuz?

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun ahde vefası olanlara, göçerken bize şanlı bir miras bırakanlara, Peygamberimize komşu olanlara, ülkesini ve ülküsünü karşılıksız sevenlere...

11 Eylül 2018