Siyasi iktidarın değişmesi, seçmenlerin tercih değiştirmesi ile mümkün. Toplum değişmeden siyasette değişim olur mu? Olmaz! Öyleyse bu değişimi kolaylaştırarak, Saray iktidarının iki ayağından akacak oyların önünü tıkamamak, akış yolunu daraltmamak gerekir.

Küçük olsun benim olsun siyaseti,- böyle iyiyiz- fazlaya ihtiyacımız yok siyasetidir. Fazlaya ihtiyacı olmayanın, mevcut durumunu değiştirmesi, değişim taleplerine cevap vermesi mümkün değildir.

MetroPOLL'ün son anketinde, kararsızların büyük kısmının AKP ve MHP'den dökülen oylar olduğu görülüyor. Ancak bunların kahir ekseriyeti kendini millet ittifakına yakın hissetmelerine rağmen kararlarını bir türlü netleştiremiyorlar. MetroPoll, bunun hesap verme korkusundan kaynaklandığını söylüyor.

Bu tespit, iktidardan muhalefete yönelişi hızlandırmanın formülünü de veriyor. Demokrasilerde seçmen, korku unsuru ile değil umutlarına hitap ederek kazanılır. Hırsızlık yapanın, yasaları çiğneyenin, rüşvet alanın, yolsuzluk yapanın elbette hesap vermesi gerekir, ancak siyaseti sadece bunun üzerine bina etmek -klanını terk etmek üzere olanları- yerinde tutmaya hizmet eder. Çünkü AKP bir kısım kadrolarını, sadece siyaset ortağı yapmadı, suç ortağı da yaptı.

İktidar korku dilini kullanarak seçmenini konsolide etmeye çalışıyor. Korkuyu iki şekilde kullanıyor, bir; iktidarı bizden alamazlar, seçimden sonra yine iktidarız, muhalefet iktidara talip olmaktan vaz geçmeli gibi söylemlerle korku unsurunu muhalefeti korkutmak, sindirmek, umutlarını kırarak gardını düşürmek için kullanıyor.

İki, iktidarı kaybedersek kazanımlarımızı kaybederiz, dini hayata yönelik yasaklar geri gelir, cadı avı başlatılır, bizimle iş birliği yapan herkes takibata uğrar diyerek korkuyu kendi tabanını sabitlemek için kullanıyor.

Muhalefet bu iki korkunun da yersiz olduğuna seçmeni inandırmak durumunda. Altı muhalefet partisinin parlamenter sisteme dönüş yönündeki mutabakatları kamuoyuna ilan edilirken -bu korkuları izale edecek- unsurlara mutlaka yer verilmeli, hesap sormanın siyasetin değil, öncelikle yargının işi olduğu vurgulanmalıdır. Siyasetin işi, yargı bağımsızlığının önündeki engelleri kaldırarak, ona kendi alanında geniş bir özgürlük vermektir.

İktidarın iki korku arasında bırakmak istediği kararsız seçmenin korkularının izalesi, muhalefetin açık ara bir iktidar sıçraması yapması için elzemdir. Erdoğan ve ortağının açıklamalarına bakıldığında hedefin sadece seçim kazanmak değil, açık ara kazanmak olması gerektiği ortaya çıkar. Erdoğan, seçmen nezdinde zayıfladıkça, devlet nezdindeki gücünü artırarak bu açığı kapatmaya çalışıyor. Devletle güçlenme arzusu kaybedilen seçmenlerin oluşturduğu boşluğu başka yollarla doldurma iması taşır.

Yeni Despotizmler başlıklı yazımda, otokrat yönetimlerin, seçmenden çok oyları -sayanlara- yatırım yaptıklarına dikkat çekmiştim. 2018 Milletvekili Genel Seçimlerinde YSK bütün yasal prosedürleri yerine getirmesine rağmen İYİ Partiyi seçime sokmama kararlılığındaydı. Sayın Akşener bunu anladığı için CHP'den transfer edilen milletvekilleriyle bu engel aşıldı. Başkanlık sistemine geçişte aynı YSK, yasa men etmesine rağmen mühürsüz oy pusulalarını geçerli kabul ederek seçimin kaderini değiştirdi.

Bütün bu gerçekler, seçimleri kimsenin alicengiz oyunu yapmaya cesaret edemeyecek şekilde açık ara kazanmanın şart olduğunun göstergesidir. İçerisinde bulunduğumuz şartlar böyle bir iktidar sıçramasına müsaittir. Muhalefet, toplumun umutlarına hitap ettiği, katılım kanallarını açık ve geniş tuttuğu ölçüde destek tabanını büyütecektir. Bunun için liderlerin söylemleri kadar teşkilatların tutumunun da aynı yönde olması gerekir. Öncelik, şahsi pozisyon ve geleceğimiz değil, ülkemizin geleceği olmalıdır