Geçen sene bu zaman 15 arkadaş nezarethanedeydik.Çocuklarımızdan, dost ve akrabalarımızdan uzakta çok ağır şartlarda bir bayram geçirdik.

Suç, MHP içindeki hesaplaşmada Balgat yönetiminden yana olmayışımızdı.

Bizim kuşak çok ağır imtihanlardan,çok zorlu sınavlardan geçti. O zaman uğruna her şeyimizi vermeye hazır olduğumuz bir ülkümüz vardı. Verdik de. Gençliğimizi, sağlığımızı hücrelerde bıraktık. Hayata herkesten on-on beş yıl geriden başladık.

12 Eylül zulmü elbette hayatımızı bir çok açıdan etkiledi. Sadece bizim değil,ailelerimizin de. Onlar dışarıda biz içeride acı çektik. Bizim bedenlerimiz, onların yüreği tutsaktı.Ama niye yalan söyleyeyim 12 Eylülcülere çok gönül koymadım.Çünkü biz bir kavganın içinden alınmıştık.Kavga neyi icap ettirmişse yapmıştık.Suç ve cezada dünya ölçülerini  değil,hakkın ölçülerini esas almıştık. Hakkın önünde -masum-olduğumuz için eğilip,bükülmeden yattık.

Kaldı ki 12 Eylülcülerin bizim sevdamızı anlayacak  kapasiteleri yoktu. Onlardan hiç bir şey beklemedik.

Fakat bu son göz altı ve tutukluluk bana da arkadaşlara da çok ağır geldi. Bizi içeri itenler güya aynı davaya,aynı ülküye gönül verdiğimiz insanlardı.Ağır gelişi bundandı. Hele tahliye olacağımız ihtimali belirince sosyal medyada kampanya yürütüp,gammazlığını alenileştirenleri hiç unutamıyorum. Bu kadar kin ve nefreti insan nasıl biriktirir?

Biz kadere iman etmiş,haktan gelene  teslim olmuş insanlarız.Keşke yarın çocuklarının önüne ispiyoncu olarak çıkacak bu insanlar biraz bizi, orada yatmaya mecbur ettikleri insanları tanıyabilselerdi. Belki o zaman on küsur yıl hapis yatıp inançlarından taviz vermeyenleri -hapishane ile- korkutamayacaklarını anlarlardı.

Başka partilerde,ekollerde de zaman zaman ayrılıklar,farklılaşmalar yaşanıyor. Milli görüş hareketi 17 yıl önce SP ve AKP olarak bölündü. Dikkat ettiniz mi Erbakan dışında iki partinin tabanı birbirini hiç suçlamadı.Ağır ithamlarda bulunmadı.Ayıplarını,eksiklerini kendi içlerine gömdüler.Bugün bu kadar büyüyebildilerse bunu biraz da birbirlerine karşı kullandıkları dile borçludurlar.

Bir de BBP-MHP ayrışması yaşanmıştı. Kullanılan dili hatırlatmama gerek var mı? Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının ne hainliği,ne satılmışlığı, ne ajanlığı ne aile hayatları bırakıldı. Biz de aynı üslupla cevap vererek hata ettik. Keşke daha yapıcı,daha kucaklayıcı bir dil kullanabilse idik.

Yarın aynı nefret siyasetini muhtemelen Akşener ve arkadaşlarına da yapacaklar. Akıllı bir hareket aynı oyuna iki defa gelmez. Yazıcıoğlu'nu hayatta iken biz öldürdük,söverek,saldırarak,aşağılayarak,itibarsızlaştırarak. Şimdi bazıları aynı şeyi başkalarına yapmamızı istiyor. Kendi içinde kavgalı hangi hareket muvaffak olabilmiş? Ne zamana kadar kendi kendini biçen,kendisiyle kavga eden bir hareket olacağız? Ülkü yolu, ülkücüyle kavga yolu muydu?

Bazılarımız orda bazılarımız burada olabiliriz.Aynı hedefe farklı yol ve yöntemlerle de gidilir. Bunun için kavga etmeye değer mi? Biz birbirinizi vurdukça hep başkaları kazanır.Nitekim kazandı da? Üstelik sizden görünenin yaptığı kötülük unutulmuyor.İçinizi her gün bir başka yakıyor.Şunu düşünün Yazıcıoğlu'nun partisi büyümedi diye ne kazandık? Akşener ve arkadaşları kaybetse-ülkücü hareket-ne kazanacak?  Ne zamana kadar ülkücülüğün  onun bunun elinde bir ikbal aracı olmasına göz yumacağız? Kucaklaşmanın,helalleşmenin,dava taşını gediğine koyup iktidara taşımanın zamanı gelmedi mi?

Not.Bütün okuyucularımın mübarek kurban bayramını kutlar,daha huzurlu,daha bütünleşmiş bir Türkiye'ye vesile olmasını dilerim.