Halep Cezaevi’nin kuşatılması, perde arkasında çınar gibi gizli kahramanlardan biriyle kahve içiyordum. Ölümün pençesinden kurtulmuş ve hayata atılmış bir insan, çok güçlü, hala güçlü ve dayanıklı Yarob Yakup 30 yaşında genç bir adam. Suriye ordusunda sadece bir asker. Tam bir yıl iki ay Halep Merkez Cezaevi’nde rehin kaldı. Yarob ’la Lazkiye’de Yasemin Alşam Kafe’de oturduk. Gecenin geç saatlerine kadar film izler gibi Halep Merkez Cezaevi’ni o anlattı ben izledim. Lazkiye’de Akdeniz’in serin esintileriyle kahvemizi yudumladık, nargilemizi içtik ve derin bir sohbete daldık. 

Zaman geçmişti ve saat sabah 04.00 olmuştu, yeni bir gün doğmuştu. O derin acıları, zorlukları ve hiç silinmeyecek anları anlatırken gözleri, gözlük camının arkasında şimşek gibiydi sanki o anları henüz yaşıyor gibiydi. Film gibi canlanıyordu Halep Cezaevi’nin kuşatılması, perde arkasında çınar gibi gizli kahramanlardan biriyle kahve içiyordum. Ölümün pençesinden kurtulmuş ve hayata atılmış bir insan, çok güçlü, hala güçlü ve dayanıklı, kaldı ki orduya azim ve sebatla tekrar iltihak edecektir.

Hayata dair bir felsefesi vardır: ‘AŞK'TA VE SAVAŞTA HER ŞEY MÜBAHTIR’ diyor. Zaten vatana olan aşkımız olmasaydı bugün biz çoktan teslim olurduk diye eklemişti sohbetinde.

Hapishanenin kuşatmaya alındığını nasıl anladınız?

30 Nisan 2013, bizim cezaevine girmemiz üzerinden 3 gün geçmişti. Hapishanenin her tarafından kuşatmaya almış olan silahlı militanlar, hoparlörlerle uyarı çağrılarına başladı: ‘’ Biz sizleri kuşatmış durumdayız, çıkın ve teslim olun.‘’ uyarılarında bulunmaya başlamışlardı. Biz ise; bizler bu toprağın evladıyız, bu vatan bizim sonuna kadar sizinle savaşacağız, şeklinde karşılık verdik.. Ve o günden itibaren havan mermisi cezaevinin ve civar binaların (Bina Jdid_ Almadrse,_ Almlhak,_alsria) ve ana kapı üzerine düşmeye başladı. Saldırı devam ederken bir sabah bomba dolu bir araçla cezaevi sarsıldı. Büyük bir patlamaydı. Cezaevinin ana kapısı ve duvarların bir kısmı yıkıldı, tüm pencereler kırıldı, ardından saldırı başladı, mermileri yağmur gibi düşüyordu, saatlerce süren saldırı ağır silahları (tank, Vozlaka topu, 57topu, 23 topu, alhaon) kullanmalarına rağmen yaklaşmaya cesaret edemiyorlardı. Ta ki savaş uçakları cezaevinin üzerinde dolaşıncaya kadar. Artık tek bir soru yaşamaya başlamıştı, bu kuşatma ne zaman sona erecek. Halep Cezaevi nasıl ve hangi amaçla kuşatmaya alındı? 27 Nisan 2013’te bölgede süren çatışmaların içindeydik, cezaevine doğru ilerliyorduk. Orada tam 6000 mahkûm yatıyordu.

Şeyh Maksud ve diğer civar beldeleri Şıkayyıf, El Rahba, Al Muhayyem ve Al Bağarra’ da süren çatışmalardan sonra ve bu semtlerin düşmesiyle beraber Halep Merkez Cezaevi kuşatmaya alınmıştı. Silahlı militanların cezaevini kuşatma altına alma ısrarının asıl sebebi Rakka’da ki cezaevi olduğu gibi Halep’te ki cezaevindeki 6000 mahkûmu kendilerine ilhak etmek ve Halep’in doğu kırsalını ele geçirmek amaçlıydı.

Halep Merkez Cezaevi, militanlar tarafından kuşatılınca sizde nasıl bir his yarattı?

Zaten biz her türlü gelişimlere hazırdık, uyanıktık, bu ülkeyle savaşan 83 ülke vardı ayrıca Halep’te bazı beldeler bu teröristlere kucak açmıştı, elimiz tetikteydi. Gözlerimiz önünde sadece kuşatılmış bir Halep Merkez Cezaevi vardı, yerle gök buluşması ve ayın o karanlık diğer yüzünün hikâyesi başlamıştı. Kuşatmaya maruz kalan cezaevinin acil yardımlara ihtiyacı vardı ve kuşatmanın kaldırılması gerekiyordu aksi halde o cezaevinin düşmesi Halep şehri için büyük bir felaket olacaktı. Burada bu Kuzey bölgesi hayatının bir başka yüzü vardır, düşlere başka bir şekil taşır, bu bölgede havanın başka bir esintisi ve güneşin başka bir doğuşu vardır. Birden her şey değişiverdi, içeride 6000 mahkûm, dışarıda seni kuşatmış 83 ülkeden terörist ve katiller. Burada doğaya tabi bir yaşam yoktu artık doğaya karşı bir hayat başlamıştı. Hayat burada kayalar arasında sivrileşir, gözyaşlarından susuzluğunu giderir, yerden yükselen tozdan beslenir, burada sabır kirpiklerin arasında, kum tanelerinde, köşelerde, bombaların çukurlarında, kahramanların çığlıklarında saklıdır. Burada sabır bile sabır öğrenmeye başlamıştır.

Ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Halep Merkez Cezaevi artık başka bir dünya oldu, başka bir yaşam ve alışılmışın, rutinin dışına ilerlemekte idi. Sanki dünyanın çivisi çıkmıştı. Gıda, savunma güçleri, ilaç ve tedavi, şehitlere sağlanması gereken buzdolapları cezaevindeki her şey yeniden incelenmeye, kontrol ve takibe alınmıştır. Yardımlar gelmiyordu ve Kızılay’da ulaşamıyordu çünkü teröristler Kızılay’ın ulaşmasını engelliyordu. Kışın çok zorlandık, hava şartları çok ağırdı, soğuktan çok çektik, yakacak bir şey kalmayınca kıyafetlerimizi yaktık ısınmak için bunu gündüz yapardık ama gece asla ateş yakmazdık. Helikopterle bize ekmek atılıyordu hemen çıkmazdık, keskin nişancılardan fırsat bulup çıkamıyorduk, artık ilk fırsatı kullanıp ekmekleri kapıp aşağı iniyorduk. O ekmekler küflenirdi bizde o ekmekleri ıslatıp daha sonra kurutur yerdik. Şehitlere mezarlık yaptık. (Yarob sigara tiryakilerini kahkahayla anlattı NR) 10 kişi bir sigarayı içerdi, o sigara elden ele dolaşırdı, bazen 10-15 izmariti birleştirip bir sigara yapıp içerlerdi ve kimi zamanda nane ile çayı karıştırıp kâğıda sarar içerlerdi.

Siz asker olarak ne yaptınız, mühimmat bitince ne düşündünüz?

Biz durmadan çalışıyorduk, ya ölecektik ya da yaşamla ve bu tekfircilerle savaşacaktık hem de sonuna kadar. Onun için eli kolu bağlı durmadık, bombaları ve patlayıcı düzenekler yapmaya başladık, gece karanlığında bunları yerleştirirdik, bunları yaparken şehitlerimiz oldu. Helikopterler ile destek gelirdi bize. Hücum edince yanarlardı çünkü biz bombaları yerleştiriyorduk, cezaevi elimizde ve biz mücadele etmeye kararlıydık.

Yaralılara nasıl müdahale ediyordunuz?

Cerrah yoktu, bir doktor, bir dişçi vardı, yetmedi tıbbi bilgisi olan ve uzman mahkûmların yardımlarını aldık ve ciddi durumlarda dışarıdan telefonla uzmanlarla bağlantı kurduk, tedavi ve tıbbi operasyon yapılırdı. İlaç yok, uyuşturucu yok, uyuşturmadan ameliyat bile yaptılar, tuzlu su ile tedavi ettiler. Cezaevinden dışarıya doğru tünel kazdık, böylece defalarca operasyon yaptık ve düşmanı büyük kayıplara uğrattık. Militanlar Kızılay’ın yardımlarını engellerken, yaşamak için en doğal hakkımızı yitirmiş bulunuyorduk, dolayısıyla toplam 900 mahkûm öldü. Vebalı hastalıklar başladı. Kimi vebalı hastalıklardan kimi nişancının kurşunlarından, kimi soğuktan kimi hastalıktan, kimi tedavi yetersizliğinden kimi açlıktan. 90 mahkûm ise cezaevi binası bombalanırken hayatlarını kaybettiler.

Şehit düşen arkadaşlarınızdan söz eder misiniz?

İlk günlerde buzdolaplarını çalıştıracak kadar mazot vardı. Mazotla günde 18 saat çalıştırırdık, daha sonra 12 saate düşürdük ve çalıştırmayı 6 saate düşürünce şehit olan arkadaşlarımız morarırlardı, daha sonra etleri dökülmeye başladı. Hapishaneye tam 12 saldırıdan sonra Halep Operasyonlar Komutanlığı’ndan şehitlerin gömülmesi emrini geldi ve bir an için sanki gökyüzü karardı ve güneş söndü, sanki toprak şehitleri özlemişti ve çağırıyordu. Mezarları kazdık ve şehit olan arkadaşlarımızı gömdük. Burada arkadaşlarımızı gömdükten sonra içimizde yeni bir umut doğdu, asla onu yitirmemiştik aslında ama artık farklı bir umut doğmuştu. Allah’a inanmakla yoğrulmuş bir umut; sabır ve açlıkla, barut kokusuna karışmış bir umut; zafere inanmaktan başka bir düşüncemiz yoktu.

Arkadaşlarınızı gömdünüz, bu duygular çökmedi mi?

O günden sonra birçok şey değişti, hepimiz bir noktaya odaklandık; cezaevi bir volkan, bir kasırga oldu. Şehit olan arkadaşlarımızı defnettikten sonra hepimiz bir araya geldik, şehit selamını verdik. Bedeli ne olursa olsun biz bu toprakların üzerinde onca bedel öderken asla bırakmayacağız dedik, bunun üzerine hep tek yürekten, tek sesten, tek kişi bile kalsak biz asla teslim olmayacağımızı Allah’a ve şehitlere ant içtik. Cezaevindeki memuru, polisi, subayı ve askeri hepsi bireysel olarak karar kılmışlardı, dönüş ve teslimiyet yoktur. Burada gıda ve yemekler tükenmeye başladı ve aşırı kemer sıkma politikasına başladık. Cezaevi zayıflamış görünmeye başladı, o zaman silahlı tekfirciler saldırmaya başladılar. Cezaevinin girişinde bomba dolu bir araç patlattılar. Ardından bomba dolu bir buldozeri patlattılar. Artık cezaevinin çiti yıkılmış vaziyetteydi ve saldırı başladı. Burada kahramanlarımızın sürprizleri başladı. Çatışmalar saat geç saatlere kadar devam etti. Askerler moloz altından, kayaların altından, toprakların altından çıkıverdiler ve militanları büyük kayıplara uğrattık. Durum böyle devam ederken, gıda tamamen tükendi, açlık gölge gibiydi, ortalıkta kol geziyordu. Hatta biz kurbağa yemeyi planlarken bir soğuk başladı ki tüm kurbağalar öldü, her şey tükendi, burada düşman bunu fırsat bilip ve birbirleri ile koordinasyon içinde birlikte saldırmaya karar verdi ve saldırıya geçti.

Cezaevinde mahkûmların durumu nasıldı?

Burada dışarıdan saldırı devam ederken içeride mahkûmların isyanı başladı. Ancak yarım saat içinde mahkûmların isyanı kontrol altına alındı ve dışarıdan gelen saldırıya önceki günler gibi yöneldik. Saldıran militanların inadı sona ermişti. O günden sonra silahlı militanlar açlığın bir etkisi olmayacağını öğrendiler ve Kızılay’a, sadece pişmiş yemeklerin cezaevindeki 4500 mahkûma girmesine müsaade ettiler. Ve helikopterler, mühimmat, silah ve ekmek getirmeye başladı. Tarih 2 Ağustos 2013 sabah saatlerinde ağır silahlar, havan, roket, bomba dolu bir Ekskavatör ile El Melhak tarafından cezaevinin çitlerine saldırı için yaklaşmıştı. Arkasında BMW aracı ve bir grup militan kendilerine göre savunucularının kaçtığını sanmışlardı ama öyle değildi. Biz beklemedeydik, birden yer cehenneme döndü, Ekskavatörü hedefe ulaşmadan imha ettik, ardından BMW aracına 7 adet roket attık ve kalan militanları silahlarımızla biçtik. El Melhak kapısında saldırı başlarken eşit bir zamanda cezaevinin ana kapasına bombalı araç ile saldırı başlamıştı. Hedefe ulaşmadan aracı etkisiz hale getirdik. Üçüncü araç ise yeni bina tarafından saldırmaya yönelirken daha önce yerleştirdikleri patlayıcı Molotofları, IED'leri ve el bombası zaten asker tarafından bir gün önce imha edilmişti. Araç cezaevinin çitlerine yaklaşınca, çitin hala yerinde olduğunu ve yıkılmadığını fark ettiler. Bu arada hemen üzerine roket attık, yanan araçla ortalığı ateşe vermiştik, bu da düşmanı şoke etmişti ve geri çekilmişlerdi.

Zaferden bahseder misiniz?

Asıl zafer, tekfircilerin ve teröristlerin liderlerinin cesetlerini cezaevi içine çekince başlamıştı ve bu kahraman Suriye ordusunun askerlerinin ellerinde gerçekleşmişti. Bu zafer bir buçuk yıl sonra askerlerin inancıyla, silahlarıyla dağ gibi yürekleriyle, kaya gibi iradeleriyle ve en önemlisi Allah’a olan inançlarıyla ve hak yolunda oldukları için gerçekleşmişti. Sanki yeniden doğduk. Çok mutlu olduk. Ne yapacağımızı bilmiyorduk, moralimiz hayli yüksekti. 

22 Eylül 2014/ Lazkiye

Röportaj/ Nesrin Rihani -TAHA HABER

Editör: TE Bilişim