İnsan 50 yıldır Almanya'da yaşayınca ister istemez Türk toplumunun, dertlerini sorunlarını yakından takip etmek zorunda kalıyor.

Ben de bir ömür boyu, Türk Toplumuna yardımcı olmaya çalıştım.

Bu süreçte fahri çalışmalarım dolayısıyla, Alman emekçilerinden, akademisyenlere kadar, onları tanıma ve ahbaplık kurma fırsatım oldu.

Zaman içerisinde öyle samimi olduk ki, onları milli ve dini bayramlarımız da, özellikle Ramazan ayında “iftarı” onlarla birlikte yaptık.

İftarlarda, onlara İslam dinini Oruç’un faydalarını, dilimin döndüğü kadarıyla anlatmaya çalıştım.

Davetler çok farklı kesimleri bir araya getiriyordu.

Alman gazeteciler, hukukçular, doktorlar, avukatlar, öğretmenler, öğretim görevlileri, siyasetçiler bir araya geliyorduk.

Bu ifalardan etkilenen Alman dostlarımız, beni her gördüklerinde “Oruç ve iftar vakti ne zaman.”

“O güzel sohbetleri, ikramlarınızı özledik” diyorlardı.

Bu iftarlar sayesinde avukatım Hans Müller benden camiyi gezdirmemi istedi.

Camiyi gezdirdiğim Hans Müller benden Almanca Kur'anı Kerim talep etti.

Dedim biraz zor buluruz ben araştırayım sonra alırım dedim.

Gayem ona Almanca Kur'an almamaktı, çünkü ben daha inandığım Kuran’ı kendi ana dilimde bile okumamıştım.

Aşırı ısrarı üzerine bizim Hans'a Almanca Kur'anı Kerim aldım, okumaya başladı.

Daha sonra bir kaç tane de Almanca İlmihal kitapları falan derken, bizim Hans, bana deli sorular sormaya başladı.

Abdest, Namaz, Kurban ile ilgili sorular, benim birçok ibadeti yerine getirmediğimi Kur'ana uymadığımı, Kur'an da böyle yazıyor demeye başladı. !

Bizim Hans iftarı hak etmediğini düşündüğü için, bunu bizzat yaşamak istiyorum diye, sırf o gün oruç tutarak davetlere katılıyordu.

Bana niçin abdesti bozan organınızı yıkama yerine diğer organları yıkıyorsunuz diyordu.

Hans daha da ileri giderek, “Yeryüzü Allah'ın, dolayısıyla Allah'ın Şeriatını yeryüzüne hakim kılmalıyız” diyordu.

Sen maaşını bankadan alıyorsun faiz almak vermek İslam’a göre haram diyordu.

Ard arda bana Kur'an’dan ayetler okuyor, bunları uygulamalıyız diyordu.

Bizim aklı başında Hans gitmiş, onun yerine sanki IŞİD’ci radikal bir İslamcı gelmiş gibiydi.

Hocalar bize bir Ayeti anlaman için, 40 cilt kitap okumalısın derken, Hans her şeyi anlamaya başlamıştı.

Artık Hacı Hans’ı her gördüğüm de içim ürperiyordu.

IŞİD’in, selefi akımların Avrupa'da Almanlar arasında yükseldiği ve kabul gördüğü günlerdi.

Bizim Hans bir gün heyecanla bana gelerek “Ben İslam dinine gireceğim” dedi.

Ne yapacağımı şaşırdım, dedim ki “Hans herkes geçsin ama sen” dur.

Ben senin gidişatını hiç iyi görmüyorum, senin sonun sanki IŞİD saflarında olacak gibi.

Bak Hans dedim “Bu dünyada 2 milyara yakın Müslüman var, birde seninle uğraşmayalım diyerek.”

Hans dedim “Bizim 2 milyara yakın sorunumuz var, seninle uğraşacak vaktimiz yok, birde sen çıkma başımıza” dedim.

Anlayacağınız müstakbel canlı bomba Hans'ı kıl payı bir faciadan engelledim.