Mamak Cezâevi’nin işkencecisi Râci Tetik’in cenâze töreni, ülkücüler tarafından protesto edildi. Yeterli miydi? Hayır! O tabutun üzerindeki bayrağın kaldırılmasına kadar giden bir protesto olmalıydı. Buna da şükür! Eskiden bu da yoktu. Darbecilere hakkını haram etme konusunda bir çekince, bir psikolojik eşik vardı. Bir kadın sâyesinde, bu psikolojik eşik aşıldı.

Şimdi sizlere bir sahne hatırlatmak istiyorum.

Delikanlı, annesini, eli kolu bağlı işkencecisinin yanına getirir. Annesi tedirgin olunca, “Korkma anne! Artık o bizden korkuyor. Roller değişti.” der. Sonra adama şöyle bağırır:

“Evlâtları yıllarca aranıp bulunamayan, öldürülen işkence gören, kaybedilen bütün anneler adına benim anamdan özür dileyeceksin lan!”

Adam, özür diler. Delikanlı, “Öyle değil!” diyerek adamı, annesinin önünde diz çöktürür. Tekrar özür diletir. Beğenmez. “Daha içten, bi daha!” diye tekrar ettirir. Adam, bir daha özür diler. Delikanlı, gene beğenmez. “Neden kimden özür dilediğini anlamıyorum ki” deyince, adam, “Cemile’den” der. Delikanlı, “Ne Cemilesi lan! Sen kimsin benim anneme Cemile diyorsun?” diye avaz avaz bağırır. Annesine “hanım” diye hitap ederek özrü tekrar etmesini ister. Adam, tekrar eder:

“Cemile Hanım, sana, Arif Bey’e, Mete Bey’e yaptıklarımdan dolayı çok özür dilerim.”

Oğlan, şu cümleyi de söyletir:

“Suçsuz günahsız yurtsever evlâtlarına, başkalarının uşağı maşası olarak yaptığım câniliklerden ve hayvanlıklardan dolayı özür dilerim.”

Sonra, oğlan annesine döner:

“Annem, sen bu aşağılık herifi affedebilecek misin?”

Annesi, sesini çıkarmaz. Oğlan, işkenceciye son olarak şunları söyler :

“Bu ülkedeki hiçbir anne, seni affetmeyecek. Hiçbir zaman sen ve senin gibilerini affetmeyeceğiz ve unutmayacağız. Sizin özrünüz yok. O kadar!”

Sahne, Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisinin son sahnelerinden birisi. Reyting rekorları kıran dizi, üç yıl boyunca, sırf bu sahne için Türkiye’yi oyaladı. Ülkücüleri, kâtil ve düzenin işbirlikçisi; solcuları ise memleketin mâsum, mazlum ve güzîde evlatları olarak gösteren bir senaryosu vardı. Üç yıl boyunca, ince ince, bu mesaj verildi.

Yukarıdaki sahnenin işkencecisi Tuğrul, 12 Eylül darbesinin sonrasında hapishâne müdürüydü. Kaliteli solcu Arif’e ve Mete’ye işkence yaptı. Karanlık bir adamdı. Adı, milliyetçi bir tipi çağrıştırıyordu.

İlginç değil mi? Ortada Râci Tetik gibi bir gerçek varken dizideki işkenceci, asker değil.

Hem 12 Eylül’ün tek mağduru olmaya çalışan hem de dizinin çekildiği yıllarda darbeseverliğe soyunmuş olan solcuların, 12 Eylül’ün işkence yükünü darbeci subaylardan alıp sağcı bir polis müdürüne yüklemeleri çok uyanıkçaydı doğrusu. Öyle ya adama demezler mi, “Mâdem asker size işkence yaptı, niye o zaman darbe istiyorsunuz, orduyu göreve çağırıyorsunuz?” Dizinin çekildiği sıralarda orduyu göreve çağırmak, yurtseverliğin gereği hâline gelmişti.

Bu tip dönem dizileriyle 12 Eylül’de ülkücülerin darbe mağduru olduğu ve hapislerde işkence gördüğü unutturulmak istendi. Daha da vâhimi, bir kısım ülkücüler unuttular.

12 Eylül’ün kudretli paşası Kenan Evren, annelerden özür dilemeden öldü. Cenâzesinde helâllik istendi. Bir kadın, kızıyla birlikte, “Hakkım, harâm olsun!” diye bağırdı. Yılma Durak’ın eşi Lâmia Durak, -kendi ifâdesiyle- bunu söylemek için 35 yıl beklemişti.

Lâmia Hanım, hem geçmişi değiştirmeye çalışan solcuların hem de yarım ağız Evren eleştirisi yapıp rahmet dileyen ülkücülerin ezberini bozdu. Önünde diz çöküp özür dilenmesi gereken kadınlardan birisi olduğunu, cesurca hatırlattı.

Mamak zindanına yakın olmak için karşısında ev tutan Lâmia Hanım, tahliye olan her ülkücüyü, çıkar çıkmaz yuva sıcaklığı tatsınlar, içerinin ağırlığını atsınlar diye önce evinde ağırlamış. Annelik, ablalık yapmış.

Lâmia Durak’ın 14 Mayıs 2015’deki protestosu, meyvesini verdi. Ülkücüler, Râci Tetik’in cenâzesini cesurca protesto ettiler.

Sağolun varolun Lâmia Hanım!

Ülkücüler, bu yükü de attılar.