İslam dini dünyada yaşansın diye gönderildi, ahirette değil. Yani dünyayı terk et, hiçbir şey yapma, üretme ahireti kazanırsın mesajını vermiyor. Ahireti dünyada kazan diyor. Müslümanlar ahiret-dünya dengesini yitirdiler. İslâmız diyerek İslam dışı işleri yapar oldular.

Biz Müslümanlığı sadece namaz, oruç ve hac gibi belli ritüelleri yerine getirmek olarak algıladığımız; dünyayı imar etmek gibi bir hedefimiz olmadığı sürece; Müslümanların bu mahcup hali devam edecek iki yakası bir araya asla gelmeyecektir.

Serbest pazar mantığıyla fetva arayan, müşteri memnuniyetine göre fetva verenler kapladı ortalığı. İslam âlimlerinin içinde yaşadığı hayatla ve gerçekliklerle bağı koptu. Akıl devre dışı kaldı, israf ve lüks tarzları oldu. Üçüncü, beşinci asırda yazılan kitaplardaki bilgileri tekrar ederek insanlara dini anlattığımızı düşünemeyiz. 50’den fazla İslam ülkesi var, paramparçayız. Birbirimizle kanlı bıçaklıyız. Kardeşlik ve dayanışma yetimizi yitirdik.

“ İslam barış dinidir” diyoruz ama kendimiz bile inandıramıyoruz, çünkü birçok yerde Müslümanlar birbirinin boğazını sıkıyor. “Allahüekber” diyen Müslüman “Allahüekber” diyen bir başka Müslümanın boğazını keser oldu.

Her şeyin altüst olduğu, fırsat eşitliğinin olmadığı, işgaller altında umutların tükendiği, siyasal katılımın olmadığı toplumda sadece dini hikâyeler anlatarak insanları mutlu edemeyiz. İslam dünyası acilen çalışma, üretme, temizlik, sosyal barış, sosyal adalet, insan hakları, kadın hakları, çevre, özgürlükler, bilim ve teknolojiyle buluşma, ötekinin hakkı gibi temel konularda zihnini aydınlatmak ve bu konularda mesafe almak zorunda. İslâm da ibadet; sadece kıldığımız namaz değildir. İnsanlığa, dünyanın imarına, barışa hizmet eden her davranışı ibadet bilmeliyiz.

Günümüz İslam uleması, dünyada kanıksadığımız bunca eşitsizlik, sömürü, adaletsizlik, güçlü ve egemenlerin oldubittileri karşısında hakkın sesi olsun, her türlü ayırımcılığa karşı çıksın, bizlere hepimizin Âdem’in çocukları kardeşler olduğumuzu, insan olarak eşit ve değerli olduğumuzu, insanca bir hayatın hepimizin temel hakkı olduğunu hatırlatsın. Siz de böyle düşünmüyor musunuz?

Bugün birçok dini cemaat birer ekonomik sektöre dönüştü. Unutmamalı, Türkiye’de dini gruplar kamusal alana sirayet etmeye başladığı, kapalı ve kayıt dışı olup kendilerine göre dini eğitim vermeye başlarsa sorun büyür. Şeyhlikten şahlığa özenirler FETÖ gibi. Onun için her cemaat denetlenmeli ve devletin denetimine tabi olmalı.

Din ne yazık ki, melankoli ve gözyaşı olarak sunuluyor ve algılanıyor. Böyle bir din anlayışı sizi dünya sahnesinde yukarı taşır mı? Hz. Muhammed’in hayatını öyle bir anlatıyorlar ki, öyle bir hayatın örnek alınması ve yaşanması mümkün değil. Bugün İslam dinini esrarengiz bir din olarak sunanlar, asılsız kutsallıklar üretenler kendi din ticaretleri için müşteri artırımı peşindeler.

“Din, acı, gözyaşı, melankoli ve menkıbedir” dedik. Bireyi ve birey bilincini, birey sorumluluğunu yok ettik. Olumsuzlukları “ya Allah’ın gazabı ya da ötekinin kötülüğü” diye anlattık. “Sen sadece dua et, hatta en etkili ve gizemli duayı ve zamanı bul yeter, bunlardan kurtulursun mantıklı kutsal geceler, günler ayarladık”,  “ya denk gelirse” mantığı icat ettik.

Artık yavaş yavaş yol ayrımına geliyoruz. Çocuklarımız, torunlarımız sorguluyor, görüyor, biliyor. Bireyin olmadığı, kadın hakkı, insan hakkı, çevre bilinci, bilgi üretimi, sosyal adalet, hukuk, özgürlük, adil paylaşım düşünce gibi temel ögelerin yeterince gelişmediği, sadece melankoli, menkıbe, ritüel, gözyaşı, ötekileştirme ve öfkenin yer aldığı bir din anlatımı; İslam korkusunu şehrimize, mahallemize ve evimize indirecektir.

Bizim din anlayışımız sığlaştı. Dindarlığı dar bir alana hapsettik. Müslümanlar şeklen dindarlaştıkça, dünyevileşmesi de artıyor. İslam, seccadeni ser ibadetle ömrünü geçir demiyor. Düşünce, bilgi, yararlı iş, temizlik, haklının ve ezilenin yanında olma, iyiliği destekleyip kötülüğü önleme, insanı insan olduğu için sevme hepsi ibadettir. Sadaka ve iane kültürüyle bunları sağlayamayız. Aklı mutlaka devreye sokmalı, merkeze oturtmalıyız.

Kuran’ı Kerim ile aramız açıldı. Kuran’ı Kerim’in bize verdiği öğütlere kulak tıkadık ve kendi yanlışlarımıza kendimiz fetva vermeye başladık. Hadis ve rivayetlere sarıldık.

Allah Elçisinin örnek kişiliği bize yetmedi; şeyh ve hoca efendilerin şahsında sözde yaşanmış farklı bir ahlak anlayışını örnek aldık, “efendileri” önder eyledik ve kutsal İslam’ı içinden çıkılmaz, hurafeler ve rivayetler sarmalına dolayarak “Ahiret dini” eyledik.

Sonuç mu? Ortada değil mi?

Esen kalınız.                                                                                  

NOT: Manası yakınlaşma olan Kurban Bayramının size, Müslüman dünyasına, insanlığa huzur getirmesini, Allah’a, barışa, kardeşliğe, sevgiye yaklaştırmasını diliyorum. Bayramdan sonra buluşmak üzere; Allah’a ısmarladık