Benim candan aziz okuyucularım! İslam’ın tarifini isteseler: “İslam rahmet ve merhamet dinidir” deriz. İslam barış ve tebliğ dinidir. Her Müslüman günde defalarca besmele çeker, her besmelede de “Rahman ve Rahim” sıfatlarını zikreder. Böylece İslam’ın rahmetle, şefkatle, merhametle, sevgiyle iç içe girdiğini, özdeşleştiğini dile getirir, söyler.

                Böyle birinin terör estirmesi, teröre destek vermesi, terör üyesi olması beklenir mi? Benim anladığım İslam, asla ve asla kılıç ve tehdit dini değildir. Meşveret, ikna ve tebliğ dinidir. İslam’da cihat vardır. Fakat asla ve asla terör yoktur, cinayet yoktur, canlı bomba yoktur, kalabalıklara bomba koymak yoktur, soru hırsızlığı, kul hakkı çalmak, emanete ihanet, devlet malını götürmek yoktur.

                Onun için İslam, “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara:256) ayetini göndermiştir.

                Akla şu soru gelebilir, Madem İslam böylede neden terör, genellikle İslam beldelerinde, oralardan çıkmakta ve Terör eşittir İslam algısı oluşturulmaktadır?

                Ortaçağa gidersek bu sorunun cevabını daha kolay buluruz: Dinler genelde dini taassuplar ve dini fırkalar/mezhepler yüzünden parçalanmış ve Hıristiyan âlemi kan, gözyaşı ve zulüm yaşamış, insanlık; akıl almaz işkence ve kötülüklere sahne olmuştur.

                Bu gerçeği gören Hıristiyan dünyası,  akıl ve müspet ilimle bu tehlikeden kurtulmuş, medeniyeti yakalamıştır. Aynı Hıristiyan dünyası, bu özelliği İslam coğrafyasına uygulamış, İslam birliğini, önce mezhepler sonra cemaat ve tarikatlar aracılığıyla parçalamıştır. Parçalamakla da kalmamış aralarına fitne tohumları ekmiş ve mezhepçiliği hortlatarak İslam âlemini birbirine hasım ve düşman kardeşler yapmayı başarmıştır.

                Daha sonra İslam dünyasının Hıristiyanlaştırılması politika olarak benimsenmiş ve çalışmalar bu eksende yürürlüğe konulmuştur. Papa ve Patriklerin tavsiye ve desteği ile Hıristiyan misyonerlerin bugün İslam dünyasına ve dünyaya uyguladıkları metot budur.

                Oysa fikir ve inanç hürriyeti İslam’da doruğa ulaşmış, zirvelere çıkmış iken; Müslümanların teröre bulaşması ve adeta terörün bir parçası olmasının perde arkasında bu gerçekler yatmaktadır.

                Her mezhep, her tarikat ve cemaat kendini üstün görmek, egemen kılmak için Kuran ve sünneti terk etmişler, rivayetler sarmalına bulaşarak hadis uydurmalarının peşine düşerek; kendilerine haklılık payı çıkarma derdine düşmüşlerdir.

                Fikrin olmadığı, aklın devreye sokulmadığı yere, rivayetler, zan ve sanılar girer. İslam dünyası da ne yazık ki bugün böyledir.

                “Dinde zorlama yoktur. Artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır. Putları inkâr edip Allah’a inanan kimse, kopmak bilmeyen bir kulpa sarılmıştır. Allah işiten ve bilendir.” Bakara:256

                Ne yazık ki İslam coğrafyası, hak ile batılı ayırt edemez konuma getirilmiş, Allah inancına götüren kulpu bırakmış ve rivayetlerin ardından giden kendi ürettiği putlara tapan bir inanca inandırılmıştır.

                Eğer bir yerde İslam varsa; o yerde terör ve terörist olmaz/olamaz/olmamalı. Zira din ve inanç, insanın vicdanıyla ilgili bir durumdur. Hiçbir güç ve zorlama onu etkilememeli. Ne demek cennet vadiyle “Canlı bomba” oluşturmak? İslam’ın neresinde böyle bir ibare var?

                İslam, rahmet ve merhamet dinidir. Asla ve asla terörle iç içe olamaz.

                Esen kalınız.