Yazıya başlamadan önce bir konuya açıklık getirmem lazım geldiğini düşünüyorum..
Yakın çevre sohbetlerinde de, tv’lerdeki konuşmalarda da, sosyal medya yazışmalarında çok fazla karşılaştığım yanlış bir terazi var yaygın kullanılan ;
Özne olan kişiye bağlı olarak, “tarafında” olmak veya “karşısında” olmak..
Sözleri ve/veya olayları sahibi olan kişiye yakınlık/uzaklık durumuna göre yorumlamak..
Oysa..
Her söz veya cümle, olay veya eylem sahibinden bağımsız olarak doğrudur yada yanlıştır. Sahibi  ancak sözün/eylemin samimiyeti konusunda kanaat verir.

Bir cümle aslında kafasında başka planlar olan biri tarafından başka kasıt ve amaçlarla söylenmiş olsa da, cümleyi önce sahibinden bağımsız olarak analiz etmek, sonra sahibi sebebiyle samimiyeti konusunda bir şüphe veya tereddüt varsa bu da o analize eklenmelidir.    

İşte bu sağlam sağlıklı teraziden uzak, kişiye göre duruş koyan insanlar tarafından anlaşılma zorluğum olacaktır, biliyorum.

Ama ben, zamanı geri almak mümkün olsa  mesela, S.Oğan’ın sonunda o büyük çalımı atma ihtimalini var görsem bile, o konjonktürde  toplumun karşısına “Türk Milliyetçilerinin, Türkçülerin, Ülkücülerin adayı” olarak çıkmış birini imza toplamak ve o dereyi aşmak konusunda yine desteklerdim. 
Çünkü, işin sonunda S.Oğan’ın bütün o konuşmaları hilafına kendisine oy verenleri büyük hayal kırıklığına uğratarak Akp’nin rüşvet yada şantajına teslim olma halinin travmasından daha büyük bir travma olurdu  “Türk Milliyetçilerinin, Türkçülerin, Ülkücülerin adayı”nın “Yüzbin İmza” dahi toplayamamış olması. 

Bu olay, sahibinden bağımsız olarak  “Türk Milliyetçilerinin, Türkçülerin, Ülkücülerin..” olayıdır.

Şimdi herkes “Milliyetçilik yükselişte, o oylara çalışmak lazım” diye düşünüyor ve söylüyor ya.. Yüzbin İmza’yı toplayamamış olsaydık bu söyleniyor olmayabilirdi büyük ihtimalle. Türk siyasetinde “Milliyetçiliğin Yükselişi”nden söz edemiyor olabilirdik. 

Özetle; 
Bu olan S.Oğan’a bağlı olmadan, “Türk Milliyetçilerinin, Türkçülerin, Ülkücülerin..” olayıdır.. Aday kim de olsaydı, bizim kullanacağımız ölçü bu olurdu, olmalıydı..
Kişiden bağımsız olarak..
Olay endeksli..
Şimdi söyleyebilirim..

Dünkü duyuru ve çağrı içeren paylaşımımda, “Ülkücü seslerin medyada çoğalması” anafikri vardı.
Bu İsmail Türk’ten bağımsız olarak genel bir duruş davetidir Ülkücülere, dün için de yarın için de geçerlidir.

İsmail Türk’ü özü itibariyle severim, görüşlerinin bir kısmını yanlış bulsam da “birilerinin tepkisini çekmek pahasına” aykırı fikirlerini söylemek noktasındaki tavrını da saygıdeğer bulurum. Söylediklerini onaylamadığımda bile..

Dün katıldığı programının ilk bölümünü trafikte olmam sebebiyle izleyemedim, diğer bölümlerindeki söylediklerinde de önemsediğim iki konu başlığına da itirazım var.

Şimdi birileri, canlı yayın olduğunu, İsmail Türk’ün programda ne söyleyeceğini önden bilmiyor olmama rağmen, programı izlemeye davet ettim diye İsmail’in söylediklerini desteklediğim düşüncesine kapılır (işte yukarıda maalesef uzun uzun anlatmaya çalıştığım muhakeme zaafı bu), bunun böyle olmadığını söylemek ihtiyacım bu fakir muhakemenin varlığından doğmuştur.

Bu iki konu başlığından biri Kılıçdaroğlu’nun adaylığının ne kadar büyük bir yanlış olduğunda hiç söz edilmemesi, aksine bunu gözden kaçırmak için onun Türk siyasetine yaptığı katkıların öne çıkarılması idi.

Oysa, Türkiye’nin kaderi ile alakalı bu güne kadar yaşanmışların hepsinden önemli, Cumhuriyetin yaşatılması yada yokedilmesi savaşında en kritik virajda, Kılıçdaroğlu’unun adaylığını dayattığı güne kadar  bütün anketler  Erdoğan’ın seçimi (bütün hile hurda teşebbüslerinin yapılacağına rağmen) kaybedeceğini gösteriyordu.. Bu süreçte adı gündemde olan ve anketlere konu olan adaylar içinde “En Riskli” aday Kılıçdaroğlu idi. Hangi akıl, hangi muhakeme böylesine kritik bir seçimde “en riskli aday” ile seçime katılmayı meşru yada makul kabul edebilir ? O programın tüm konukları da (Elbette İsmail Türk de dahil) bu bariz gerçeği bilecek akıl ve muhakeme seviyesindedirler, ki bu gibi yerlere davet ediliyorlar.. O zaman Bu programın formatı,  toplumun gözünde siyasi kariyeri sonlanmış olan

“KILIÇDAROĞLU’NA  CAN SUYU VERMEK” üzerinedir diye düşünmek mümkün.
Yani katılımcıların hepsinin bu format esaslı cümleler kuracağı önden bellidir.. Ya siparişlidir, yada katılımcılar bu fikirde olanlar içinden seçilmiştir.. 
Bunun en doğrusunu Allah bilir.

Diğer konu başlığım da aslında bu konu ile iç içe geçmiş biraz..
Kılıçdaroğlu’nun masadaki 3,5 partiye asrın rüşvetini vererek kendini masanın adayı ilan ettirmesindeki aşağılık durum pas geçilerek, bu çirkin ve aşağılık dayatmanın üzerinden atlanarak, Akşener’in masadan -kısa bir süreliğine dahi olsa- kalkmış olmasının seçim mağlubiyetinin sebebi (yada en azından sebeplerinden biri) olarak gösterilmesi, bir kısmına göre de masadan kalkmasının değil, geri dönmesinin yanlış bulunması vb...

ÇALININ ARKASINDAN DOLANAN ÇABALAR.. Olayın faili orta yerde dururken Akşener’i “günah keçisi” yapmaya çalışan çabalar..

Akşener evet siyaseti çok bilmez, baştan beri bilmez, düşe kalka öğreniyor. Bu işteki kusuru da aday belirleme işinin böyle sürecin en sonuna, geri dönülmeye vakit kalmayacak bir zaman bırakılmasına müsamaha etmesidir. Bu büyük bir hatadır, büyük bir öngörüsüzlüktür, kabul edilemeyecek kadar.. Nitekim ne olmuşsa bu müsamaha ve öngörüsüzlük yüzünden olabilmiştir..

Ama..

Napolyon kuzey Afrika cephesindeki bir mevziyi kaybeden komutanına sebebini sorduğunda komutanı sebepleri sıralamak üzere “Bir..” diye başlamış “Barut bitti..” deyince Napolyon gerisini dinlememiş bile.. 

Bu anektod üzre..

CUMHURİYET VE DEMOKRASİ İÇİN VARLIK YOKLUK KAVGASI OLAN BU SEÇİMDE EN RİSKLİ ADAY OLAN KILIÇDAROĞLU’NUN TÜRLÜ ENTRİKA İLE KENDİSİNİ MASANIN ADAYI İLAN ETTİRMESİ TEK VE TEK BAŞINA YETERLİ SEBEPTİR..  “BARUT BİTTİ” KADAR !..

Başka sebepler aramak ya bir arka plana sahiptir, yada çok sığ bir muhakemenin ürünü..
Bir de hatırlatma..
Ülkücüler olarak Kılıçdaroğlu’nun aday olma niyetinin 2022 Aralık sonlarında uç vermeye başlaması üzerine, söz ve eylemleriyle bunu hissettirmeye başlaması üzerine, tehlikenin farkına vardık ve Nasrettin Hoca’nın testiyi kırmasın diye suya göndermeden önce çocuğun kulağını bükmesi gibi, Kılıçdaroğlu’nu önden uyaran bir bildiri hazırladık ve 14 Ocak 

100’e yakın tanınmış Ülkücünün imzası ile yayınladığımız o bildirinin ana fikrini içeren son bölümünde büyük harflerle şunlar yazıyordu..

ŞİMDİ BİZ, ÜLKÜCÜLER OLARAK BU İŞİN MUHATAPLARINA SESLENİYORUZ ;

HERHANGİ BİR İHTİRAS, KAYGI, YANLIŞ HESAP SEBEBİYLE BU DOĞRU TARİFTEN GERİ ADIM ATILACAK OLURSA, YANLIŞ BİR TERCİH YAPILACAK OLURSA, HELE Kİ BUNDAN YANLIŞ BİR SONUÇ DOĞACAK OLURSA..
BUNA SEBEP OLANLARI VE PAYI OLANLARI MİLLET VE DEVLET DÜŞMANI OLARAK, DÜŞMANIMIZ OLARAK GÖRECEĞİZ !
ONLARI VE NİYETLERİNİ, İHTİRASLARINI, KİŞİSEL BEKLENTİLERİNİ MİLLET VE TARİH ÖNÜNDE HER DAİM İLAN VE TEŞHİR EDECEĞİZ ! TOPLUM İÇİNDE YAŞAYAMAYACAK VE BARINAMAYACAKLAR !..
LANETLİ YAŞAYIP LANETLİ ÖLECEKLER !..

Bu sebeple;
SİZDEN UMULAN FERASETİ GÖSTERMENİZ UMUT VE BEKLENTİSİ İLE..

***

İsmail Türk’ün ve diğer tüm Ülkücü seslerin medyada daha fazla yer bulmasına ilişkin çaba ve çağrılarımı, başka tüm sebeplerden ve niyetlerden bağımsız olarak, Ülkücülüğün yükselmesine katkı olacağı için sürdüreceğim..

Ali Baykan

Editör: Habererk Com