Yıl 1935. Başbakan İsmet İnönü, Gazi Atatürk'ün talimatıyla Anadolu gezisine çıkar. Bu gezide Doğu, Güneydoğu Anadolu, Orta ve Doğu Karadeniz’i dolaşır. Önemli notlar alır ve çözüm önerileri sunar.
Bu raporu gün yüzüne çıkaran, "İsmet Paşa'nın Kürt Raporu" kitabına konu eden Gazeteci, Yazar Saygı Öztürk'e teşekkür etmek gerekir. Anlattığına göre bu raporu vefatından iki gün önce Uğur Mumcu istemiş ve bir örneği ona verilmiş. Raporun teyidi, dönemin önemli politikacısı Kasım Gülek yaşarken ona yaptırılmış.

Kurtuluş Savaşı, isyanlar, azınlıklar meselesi ve 12 yıllık Cumhuriyet sürecinde yaşanan diğer badireler bu raporun hazırlanma sebebidir. Zaten hemen peşinden çıkan 1937 Dersim (Kürt) İsyanı da bu tedbirleri doğrulamıştır diyebiliriz.
21 Ağustos 1935 tarihinde tamamlanan rapora bakacak olursak başlıca dikkat çeken noktalar şunlardır;

Bu dönemde ülkede bölgesel bazda bazı müfettişlikler (enspektörlükler) kurulmuş. Bir nevi eski OHAL Valiliği gibi ama daha işlevsel. Bu müfettişlikler de zaman zaman hükümete tekliflerde bulunuyor. İnönü raporunda Elazığ'a önem vermiş. Elazığ'dan "Bizim şarkta mühim bir Türk mıntıkası.." diye bahsederek Elazığ Ovası'nın kurumasının önlemesi ve sulama işinin çözülmesi gerektiğini belirtiyor.

O dönemde üç müfettişlik merkezinden biri olan Diyarbakır için; "...kuvvetli bir Türklük merkezi olmak için tedbirlerimizi kolaylıkla işletebileceğimiz bir olgunluktadır....Bugünkü durum devletin kudret ve siyasetinden uzaktır. Diyarbakır'dan Mardin'e ve Siverek-Urfa'ya olan yollar emniyet açısından karakollanmak icap eder." diyor.

Mardin'e geldiğinde de o dönemin "Apo"su denilebilecek Abdurrahman Mihni adlı haydutun Suriye'de gizlenip, arada kuzeye Türkiye topraklarına geçip, soygun yapmasından, halktan zorla para toplayıp tekrar güneye Suriye’ye kaçmasından, güvenlik güçlerinin bu haydudu takibinden bahsediyor. Bu durumu, "idaremizin Arap ve Kürt mıntıkasında köylere ve halka nüfuz etmediğine, biz kabuğun üstünde ve halktan ayrı olarak yalnız kuvvetle idare etmeye çalıştığımıza delillerden biri olarak zikrediyorum." şeklinde özeleştiri ile ifade ediyor İsmet Paşa!

Başbakan İnönü, Suriye sınırımız konusunda ise, 1920'den 1946'ya kadar o bölge de işgalci olan Fransa politikasından bahsettikten sonra; "Denilebilir ki, kuvvetli bir Türkiye Cumhuriyeti'nin er geç vuku bulacak taşmasına karşı, Suriye'yi muhafaza edebilmek, Fransız idaresinin başlıca kaygısıdır." diyor. Bu bölgede demiryolu etkinliğinin artırılması, illerimizin birbirine yollarla bağlanması, böylece Fransız nüfuzundan kurtulunması gerektiğini söylüyor. Ayrıca "İskenderun'dan Cizre'ye kadar Suriye sınırı kaçakçı merkezleriyle bezenmiştir...Fransızlar hudut ahalisine menfaat temin ederek taraftar oluşturmuş, ve ta Karadeniz sahiline kadar hükümetle mücadele edecek haydut kolları yetiştirmiş oluyor." tespiti ise şapka çıkarılacak cinsten...

Suriye sınırından devam edelim; "Senelerden beri türlü vakalardan kaçan Kürt ve Arap reisleri hudut üzerinde yerleşmişlerdir. Ermeni merkezler vardır. Şimdi Nasturi iskânı ile yeni bir tabaka meydana getiriyorlar...Düşman unsurlar içinde Nasturiler, Ermeniler, Çerkezler teşkilatı pasif ve savunmalık mahiyettedir. Tecavüzî olan teşkilat, Kürt reisleri ve adamlarıdır. Fransız istihbarat zabitleri her istedikleri anda Kürt reislerini çeteler halinde memleketimize saldırmaya muktedirdirler.... Fransızların Kürtleri kullanmak hevesine karşılık biz Arapları iyi muamele ile elde tutabiliriz..."

Günümüzde yaşadığımız Suriye sınır sorunlarını, öncesinden ortaya koyan tespitleri görüyorsunuz. Bugün Fransa yerine ABD'yi koyun. Hedefler aynı; Türkiye!

(Devam edecek)