Bundan 85 yıl önce 1935'te Başbakan İsmet İnönü'nün Türkiye'nin doğusunu kapsayan yurt gezisine ve hazırladığı raporu incelemeye devam ediyoruz.
İnönü genel olarak doğu bölgemizdeki terör, isyan ve kışkırtma konusu yapılabilecek durumların farkında. Bunun dış irtibatlı olduğunu da belirtiyor. Bu nedenle bölge illerinde refah düzeyinin artırılması, ulaşım, demiryolu ağlarının güçlendirilmesi, vatandaşın ihtiyaçlarının devlet eliyle karşılanarak mandatör devletler olan İngiltere ve Fransa'ya özenmenin önüne geçilmesi olarak özetlenebilecek tedbirler sunuyor.

İnönü, Mardin'e uğradığında gözlemlerini; "Mardin 260 bin nüfusludur ve hemen hiç Türk yoktur. Çoğu Kürt olmak üzere mühim miktarda Arap ve daha seyrek olarak Gildani gibi Hıristiyan vardır. İyi olan, merkezin ve belki Midyat gibi yerlerin Türklüğe hevesli olmalarıdır. Mardin ve Midyat'ta herkesi yeni Türk soyadları ile kaynaşmaya arzulu buldum." şeklinde belirtiyor.
Bu dönemki nüfus hareketleri nedeniyle bölgedeki bazı unsurların yerlerinden çıkarılma endişesi duyduğunu belirtip, nüfus dengesini sağlamak adına Gildanilerin bulundukları köylerden çıkarılmamalarını müfettişliğe tebliğ ediyor. Çünkü Mardin ve Midyat'tan çıkarılan Hıristiyan ve Arapların yerlerini derhal Kürtlerin dolduracağını ve bunun devlet için riskli olacağını belirtiyor.

Dönemin ruhuna göre değerlendirildiğinde bu kaygıların ve stratejinin yersiz olmadığı anlaşılır. Çünkü Ağrı İsyanı, Şeyh Sait İsyanı gibi Kürt isyanları henüz hafızalarda tazedir. Zaten 2 yıl sonra çıkacak Dersim Kürt İsyanı da bu kaygıyı doğrulayacaktır. Ayrıca Suriye bölgesinde Fransızların Türkiye'nin aleyhine Kürt kozunu kullanma siyasetine karşı, İnönü de Fransızları her daim tetikte tutacak Arap kozunu kullanmayı önermektedir.

Mardin'de yapılan petrol arama ve sondaj faaliyetlerinden, mühendisler ile görüşmelerinden bahsediyor. Ve "Bu mıntıkada nerede (petrol) çıkarsa emniyetle ve hakimiyetle işletebileceğimiz kanaatindeyim." diyerek de kararlı devlet duruşunu gösteriyor. Aynı yıl 1935'te MTA'nın kuruluşu da bunu destekleyen argüman olarak karşımızda duruyor. Yani "Lozan'ın gizli maddeleri gereğince 2023'e kadar petrol, maden çıkarmamız yasak” zırvalarını 85 yıl öncesinden tekzip eden icraatlar bunlar. Aynı yıl yani 1935'te MTA'nın kurulması da tesadüf olmasa gerek!

Şimdi de İnönü'nün Siirt izlenimlerine bakalım; Başbakan geliyor diye bazı yolların yeni düzenlendiğinin farkında olan kurt politikacı, "Siirt Türklüğe hevesli bir Arap şehridir." diyor. Halkının tüccar, itaatkar ve hükümete yakın olduğunu belirtiyor. Şehirdeki susuzluk sorununa karşı, Botan Çayı'ndan su getirme maliyetinin 750 bin lirayı geçtiğini öğrenince "Bütün Siirt 750 bin liraya değmez." diyerek bunun yerine şehri suya yakın yere, daha doğuya, taşımayı öneriyor. Siirt'in o dönem ki kazaları olan Şırnak, Eruh, Pervari, Şirvan, Garzan, Beşiri'nin tamamen Kürtlerle meskûn olduğunu da ekliyor. Raporunun Siirt bölümünü de şöyle tamamlıyor; "Halkın içine girmek, Mutki ve Sason gibj tüm Siirt vilayetinde önemli iştir.Halkın içine ne olursa olsun girmeliyiz. Şimdiki halde halk daha çok kendi ağaları elindedir."

Gördüğünüz gibi bölgeyi perişan eden ağalık sistemi konusunda tespit ve tedavi en basit haliyle söylenmiş. Geçelim Bitlis'e;
"Bitlis, Hizan ve Mutki arasında suni olarak daima devlet kuvvetiyle vücuda getirilmiş bur Türk şehri ve merkezidir. Bırakılırsa az zamanda bir Kürt köyü haline gelmesi .... muhtemeldir."
İnönü devam ediyor; "Bitlis'i kuvvetli bir merkez olarak bir Türk yuvası ve kalesi halinde tutmalıyız. Bitlis halkı, etrafındaki Kürt mıntıkayı geçmeye alışkındır. Onların bu hassası, Türk kültürü için bize bulunmaz bir yardımcıdır...Şimendiferin (tren yolu) Bitlis'ten geçmesini tercih etmeliyiz. Gerek şimendifer işçileri ve işyerleri, gerekse Kürt ve Arap mıntıkalarında ufak, yerli memurluklar Bitlislilere verilebilir."

İnönü ardından Tatvan'a geliyor. Buraya Trabzon'un Sürmene ilçesinden getirilen ahaliden ve onların şikayetlerinden bahsediyor. Van Gölü kıyılarına, bölgeye bir nefes ve geçim için örnek olmak üzere devletin bir iskân ve tarım politikası olarak yerleştirilen, “Sürmenelileri memnun edemezsek, tüm düşünce akamete uğrar” diyerek de kaygısını dile getiriyor. Aynı şekilde Van'a geçince buraya yerleştirilen İran Türkleri ve Sürmeneli Anadolu Türklerinin şikayetinden bahsedip, "Bunlar içinden kıymetli olan Sürmenelilerdir." diyerek Turancı anlayışla değil, tamamen Türkiye Cumhuriyetini ilgilendiren devletçi bir anlayışla meseleye baktığını ispatlıyor.

Zaten 3 Mayıs 1944 olayları da İnönü'nün bu bakış açısını doğrulayan olaylardır. Turancılara hiç müsamahası yoktur. Doğu gezisinde de kaygısı sadece Türkiye Cumhuriyeti'ni tehdit eden unsurlara ve risklere karşı önlem almaktır. Bu nedenle tedbirleri Türk Milliyetçiliği olarak görmek yanlıştır kanaatindeyim.

Kaynak: Kitaptaki alıntılar Saygı Öztürk'ün yazdığı "İsmet Paşa'nın Kürt Raporu" kitabından yapılmış ve şahsım tarafından yorumlanmıştır.