A.Mezghani, İslam dünyasının içine düştüğü sefaleti  tahlil ederken şunları söyler: Demokrasi sadece bir görünüştür. Seçimler  toplumu demokrasi yoluna sokmaya hizmet etmemektedir,şurada burada tamamen rastlantısal olarak karşımıza çıkan demokratikleşme belirtilerinin amacı sadece otoriter sistemi ayakta tutma  ve  hayatta kalmasını sağlamak içindir.

Bugün, bazı çevreler demokrasi ile seçimi eş değer tutmakta, demokrasiyi seçime indirgeyerek izah etmeye çalışmaktadır. Gerçekte yalnız başına seçimlerin varlığı demokratik bir sistemin varlığına delalet etmiyor. Otoriter yönetimler altındaki bir çok ülkede periyodik olarak seçimler yapılmasına rağmen o ülkeler demokratik ülkeler kategorisine girmemektedir. Kuzey Kore,Irak,Suriye ve Libya  gibi ülkelerde uzun yıllardır  seçimler aralıksız olarak yapılmıştır, ancak seçimler yönetime hakim olan mantığı değiştirmeye  yetmemiştir.

Mezghani'nin isabetle belirttiği gibi kimi demokratikleşme belirtileri ise tamamen toplumun havasını almaya,otoriter yönetimlerin ömrünü uzatmaya matuftur.Aslında seçimlerin yapılıyor olmasının nedeni de -otoriter yönetimleri- meşrulaştırmaktan başka işe yaramamaktadır.

İktidar pratiğinin Anayasa kavramının içini boşalttığını söyleyen Mezghani, bunun nedenini şu şekilde açıklar:Koşullara bağlı olarak  yapılan anayasal reformların işlevi,siyasal varlığın  ve onun işleyişinin sağlamlaştırılması değil, bir cumhuriyetin başkanı da olsa onun konumunun güçlendirilmesidir.Bu nedenle liderin şahsı anayasadan daha kutsaldır.

Hilafet kurumu etrafında oluşturulan dinleştirme gayretinin arkasında da -kurumlar yerine- kişileri güçlendirme eğilimini gören Mezghani, halifeliği gerçekte olmayan bir birliğin sembolü olarak görür ve tarihte çoğu zaman birden çok halifenin varlığı ile bu düşüncesini temellendirir. Ona göre,zamanın ve tarihin bir ürünü olan halifelik tarihsel bir tecrübe olarak değil,aslında hiçbir kutsal metinsel  bir temeli olmamasına rağmen dinsel bir ödevin ifası olarak yaşanmıştır. Gerçekten de hilafetin hiçbir dini dayanağa sahip olmadığı tamamen şartların ve ihtiyaçların ortaya çıkardığı bir kurum olduğu bugün çoğunluk tarafından kabul edilen bir görüştür. Bu kişi odaklı ve kutsallaştırıcı anlayışın  nedeni, doğu toplumlarındaki kişi kültü ile dinin sürükleyici gücünden istifade etme düşüncesidir.Bu yaklaşım biçimi ile din otokratların elinde  bir  hayat nizamı olmaktan çıkarak, bir susturucu aygıtına dönüşmektedir.

İslam toplumunun düşünce üretemediği ve aklı devre dışı bıraktığı için geri kaldığını söyleyen Mezghani, örnek olarak dinin dört kaynağından biri olan İcma'yı verir.Tarihin bir döneminde tüm İslam alimlerinin bir konuda ittifak etme iddiasını tartışılır bulan Mezghani, böyle olsa bile geçmişte oluşturulan bir hükümle bugünün yönetilemeyeceğini, böyle bir durumun bugünü dünün tahakkümü altına sokarak  yeni çözümler üretmenin önünü tıkayacağını belirtir.Ona göre bu,geçmişi ebedileştirmek,farklı bir geleceği farklı bir geçmişin kesinliklerine kurban etmektir. Oysa bir metnin donması mümkün ama bir toplumun donması mümkün değildir.Dini kurallar dışında oluşturulmuş ve zamanla din haline getirilmiş kurallar yüzünden kişisel yargılarda bulunmak ve akıl yürütmenin güçleştiğine işaret eden Mezghani, bu sakim anlayış yüzünden, Tunus'ta,Fransız yurttaşlığına geçenlerin 1930'larda İslam'dan çıktıklarının kabul edildiğini ve  Müslüman mezarlıklarına gömülmelerinin yasaklandığını belirtir.

Her şeyi dinle irtibatlandırma, toplumda cereyan eden olayları ilahi iradeye bağlama nihai planda  Eş'arici pozitivizmin her alanı işgal etmesine neden olmuş, bu da sadece boyun eğmeyi gerektiren bir ilişki tipinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Her şeyi Allah'tan bilmenin tabii sonucu itaat etmektir. İslam dünyasında demokratik yönetimlerin kurulamamasının nedenlerinden biri belki de en önemlisi budur. İtaat kültürü, hem düşünceyi hem çoğulculuğu yok etmiş,itiraz etmeyen,konuşmayan,sesini yükseltmeyen,en zalim yönetimlerin varlığını bile Allah'ın iradesine bağlayarak susan toplumların oluşmasına neden olmuştur.Oysa Allah her türlü zulümden münezzehtir,zulmü de zulmün karşısında susmayı da hoş görmez.