Zarrab'ın itirafları,  rüşvet çarkının nerelere kadar uzandığını,siyasi ahlakın nasıl  yerlerde süründüğünü gösteriyor.

Muhtemelen Çağlayan'ın aldığı iddia edilen rüşvetler olmasa bu ticaret de olmayacaktı. Yani, konuyu -milli mesele- haline getirmek isteyenlerin savunduğu gibi -devletin menfaatleri- için yapılmış bir ticaret yok. Devlet kazansın diye değil, kendileri kazansın diye bu ticarete yol vermişler.

Dünya ABD'den büyük gibi sözlerin bu noktada kıymeti harbiyesi yok. Elbette  dünya ABD'den ibaret değil, söz konusu olan ülkeyi yönetenlerin bir kısmının elindeki gücü şahsi çıkarları için kullanmaları,yasa dışı işlere bulaşmalarıdır. Zarrab, aynı yöntemi Çin ve Hindistan'da da denediğini ama ticaretin İran'la olduğu anlaşılınca bu ülkelerin hemen kendisiyle ilişkiyi kestiklerini söylüyor. Türkiye, Çin ve Hindistan'dan da büyük değil. Bu ülkelerin yapmaktan kaçındıkları bir ticarete bulaşmak milli bir dava diye yorumlanamaz. Rüşvetin,suistimalin,görevi kötüye kullanmanın davası olmaz!

İktidarın bu dava da ki tavrı o kadar çelişkili ki -gösterilen tepkiler- ancak suçlu psikolojisi ile izah edilebilir. Önce Zarrab'ı almak için  devletin tüm gücünü seferber ettiler, olmayınca ABD'ye iki defa nota verdiler,Zarrab konuşunca da vay hain vay diyerek mal varlığına el koydular. Meselenin bir de 17 Aralık boyutu var ki tam bir komedi. Ayakkabı kutularındaki dolarları, o zaman ki ismiyle paralelciler  koydu dediler, sonra da o paraları faiziyle birlikte alıp ceplerine koydular.

Zarrab meselesinde esas önemli olan, 17 Aralık'ta medyaya düşen tapelerin gerçek olduğuna dair itiraflarıdır. Montaj,dublaj denilen tapelerin gerçek olduğu Zarrab tarafından doğrulanmıştır. Başbakan Binali Yıldırım, itirafların önemi yok,hapisten kurtulmak için söylüyor,diyor. Oysa bugün FETÖ,PKK gibi davaların bir çoğu da -hapisten kurtulmak isteyen- sanıkların itirafları üzerinden yürüyor. Burada itirafçıların anlattıkları ne kadar gerçek ve hukuki değere sahipse, Zarrab'ın itirafları da o kadar gerçek ve hukuki değere sahiptir.

Bu itiraflar iktidarı ne kadar yıpratır, bana göre çok fazla yıpratmaz. Çünkü, bu toplum 17 Aralık tapelerini hazmettiği gün helal haram hassasiyetine de  veda etti. Evet, paralel yapı bunu iktidarı devirmek için yapmıştı,ama kumpas ne kadar gerçekse yolsuzluk da o kadar geçekti. İşin nereye varacağını bilenler operasyonu orada durdurdular. AKP tabanı için rüşvet ve yolsuzluk iktidarı değiştirmek için yeterli bir neden değil. Bir toplum vicdanını kaybederse gökten vahiy de inse çok fazla etkilenmez. Tek taraflı medya taarruzu,partizanlık, milli ve dini şuur kaybı  her türlü ahlak dışılığı kabul edilebilir hale getirmiştir. Esas sorun, Çağlayan gibi bazı bakanların ahlaki tefessühleri değil,toplumsal dejenerasyondur. Siyasetçileri frenleyecek,denetleyecek olan toplumdur. Toplum o vasfını kaybetmişse  siyaset bir çıkar ilişkisine döner. Keşke bu iş burada bitirilseydi de -Türkiye Cumhuriyeti- uluslararası toplumun önünde bu kadar  utanç verici duruma düşmeseydi. Bu girdaptan kurtulabilmek için helalı haramı bilen, ülke ve millet menfaatlerini şahsi menfaatlerinden üstün tutan İYİ'lerin yönetimine ihtiyaç var.