“Şimdi sen onları gördüğünde dış görüntüleri hoşuna gider. Söz söylerlerse, sözleri yaldızlı ve etkileyici oluşundan söylediklerini dinlemek istersin. Sanki onlar ruhsuz kalıplar, akılsız bedenler gibi duvara dayandırılmış kütüklere benzerler, korkaklık ve içlerindeki hainlikleri sebebiyle duydukları her haykırışı, sesi, gürültüyü kendilerine yönelik sanırlar. Onlar Müslüman görünseler de, hem sana hem Mü'min’lere tam anlamıyla düşmandırlar. Onlardan sakın, Allah onların belalarını versin, doğru yoldan sapıklığa nasıl da döndürülüyorlar.” MÜNAFIKIN SURESİ AYET ---4---

Soy ağacı; Kibrin babası ve banisi Şeytan’a dayanan Narsist, Megaloman klinik vaka ruhların, kişilik ve karakterlerin yeryüzündeki ilk Prototip’i, ilk örneklem rol modeli Adem Peygamberin iki oğlundan biri olan KABİL’dir.

Gerçekten ilk insandan bugüne, bugünden yarına ve kıyametin kopacağı son ana kadar yaşamış ve yaşayacak olan bütün Narsist, Megaloman, Klinik Vaka Ruhların, Kişiliklerin ortak atası, ruh ikizi ve rol modeli Adem’in (asv) oğlu “KABİL”dir.

Soy ağacı; Kibrin babası ve banisi İblis’e – Şeytan’a dayanan Narsist, Megaloman Klinik Vaka Ruhlar…

… erdemli, faziletli, kişilikli, dürüst, nitelikli, donanımlı, kabiliyetli, becerikli, çıkar ve menfaat ilişkilerinden uzak dünyaya tenezzülsüz bakan, yüreği Allah, insan, hak, hukuk, eşitlik, adalet, sevgi ve barış ile dolu olan özgece ruhlu adam gibi adamlara başka bir galaksiden ya da Mars’tan gelen bir uzaylıymış gibi acayip – garayip bir halde bakar, bakar dururlar.

Yani amiyane deyimle … “BU MAGANDA KAZMALAR, SİZE… ÖKÜZÜN TRENE BAKTIĞI GİBİ BAKARLAR”

Hücrelerine, genlerine, kortekslerine, sinir uçlarına, beyin loblarına ve DNA’ larına kadar sınır tanımaz ego’ları tarafından çepeçevre kuşatılan bu hasta ruhlar bütün benlikleriyle kibir damıtır, kibir üretir ve kibir satarlar.

Kibir satarlar çünkü kibrin dışında ellerinde insanlık, adamlık adına ortaya koyabilecekleri, kullanabilecekleri hiçbir değer ve sermayeleri asla ve kat’a yoktur.

Bu klinik vaka, münafık megalomanların beden dilleri de tıpkı ruhları gibi tepeden tırnağa bir büyüklenme, bir ululanma ve sınır tanımaz bir enaniyet ve kibir ateşi ile çepeçevre kuşatılmıştır. 

Bu Şeytan partneri megaloman ruh hastaları şan, şöhret, şov, kişisel reyting, sürekli övünme ya da övülme ve makam, mevki, siyasi ikbal hastasıdırlar. Bu klinik vaka tiplerin bakışlarının öznesinde makam, mevki, kişisel şov ve kişisel reklam, para, pul, nüfuz edinme, ticari ve siyasi ikbal kaygısı gibi dünyanın geçici süsleri vardır.

Ravza –i mutahhara’nın gül –ü rana’sı sevgili peygamberimiz efendimiz tam 1400 yıl önceden bugünleri işaret ederek şunları söylemiştir…

Ahir zamanda yani yaşamış olduğumuz bu gün bu zamanlarda insanlar, toplumlar ya da  halklar… toplumlarının en sefih, iki yüzlü, bin bir suratlı, zübük, kaypak, riyakar, çıkarcı, haset, tepeden tırnağa kibir ve büyüklenme ateşi içerisinde ki övünme ve övülme hastası münafıkları baş tacı edecek ve bu sefih adamları her kademede en yukarılara doğru taşıyacaklar.

Yine, insanlar o toplumun en değerli, kaliteli, güven duyulan, özü sözü bir, nitelikli, donanımlı, erdemli, kalbi insanlık, adamlık, barış, kardeşlik, sevgi ve dostluk dolu insanlarını da ötekileştirecek, itibarsızlaştırarak ve değersiz bulacaktır.

Evet, sevgili peygamberimiz efendimiz aynen bu şekilde 1400 yıl önceden yaşadığımız bu günlerin deyim yerindeyse MR’ını çekerek eşsiz öngörüler de bulunmuştur. Bu Narsist, Megaloman, Klinik Vaka Ruh Hastası Yaratıklar akrep gibi, engerekli yılan gibidirler.

Nerede bulunuyorlarsa oraya mutlaka zehirlerini aleni ya da gizli olarak akıtırlar.

Bu Klinik Vaka, Megaloman Ruh Hastalarına… 

… içeri de, dışarı da, derste, sıra da, basın da, televizyon da, bakkal da, manav da, market de, AVM’de, cadde de, sokak da, bulvar da, kulvar da, hastane de, pastane de, siyasi partiler de, dernekler de, belediyeler de, meclis üyeliklerinde kısaca her yerde ama her yerde rastlama olasılığınız yüz de bin oranındadır.

Yani bu ŞEYTAN EGO’LU NARSİST KLİNİK VAKA MÜNAFIKLAR… ayrık otu gibi, ya da zehirli mantar gibidirler her yeri işgal, her yeri istila etmişlerdir. Vaka bu… ne yazık ki Türkiye reel politiği, reel siyaset gerçekleri bu rota üzerinde seyretmektedir.