Halen Türkiye’de 105 siyasi parti var, yoldakiler hariç.

Bunlardan bazıları sadece tescil edilmiş, isim başkalarınca kullanılmasın diye. Partilerin çoğu sandık yüzü görmemiş. Yüzü aşkın partiden son seçimlere 13’ü katılım hakkına sahipti ki bunların bir kısmı %1’lik dilimin bile gerisindeydi.

İllerin en az yarısında seçimden en az 6 ay önce teşkilat kurmuş ve büyük kongrelerini yapmış olmak veya TBMM'de grubu bulunmak şartları seçimlere katılım için yeterlidir.

Türkiye’de parti kurmak kolay. Kafası bozulan partisinden istifa ediyor ve eğer parası varsa veya para saçabilecek bir sponsor (!) bulursa hemen ayrı bir yol arıyor.

2020 yılı sonu itibariyle Türkiye’de milyoner sayısı 300 binin epey üzerinde, milyarder sayısı da azımsanmayacak kadar. İl ve/veya ilçe başkanlığı titri için bütün giderleri cebinden karşılayabilecekler de işin cabası. Kısaca, kurmuş olmak için parti kurmak zor değil, yeter ki yaklaşık 10 milyon liralık bir havuzunuz(!) olsun…

Öte yandan Türkiye’de siyaset çok ucuz. Adam milletvekili seçtiriliyor, yemin dışında TBMM kürsüsüne dokunmadan birkaç dönem milletvekilliği yapabiliyor. Muhalefette ise tek bir soru önergesi hazırlamıyor, iktidar kanadından ise tek bir projeye katkı koymuyor.

Ama ne yapıyor?

Sessiz, sedasız, etliye-sütlüye karışmayan, 3K (kaçma-karışma-konuşma) adam rolünü muhteşem ifa ediyor ve özellikle de lideri asla kızdırmıyor. Haklarını yememek(!) lazım seçmenlerini TBMM lokantasında ağırlayanlar da oluyor…

Adam Ankara’ya geliyor, ilk yıl etrafı tanımakla geçiyor, sonra en yakın arkadaşının çocuğu bile ona sorun aktaramıyor. Öyle bir ağır abilik taslıyor ki dertli derdini söylemeyi aklından dahi geçiremiyor.

Ülkelerin olduğu gibi dünyanın da şarkı (doğu) ve garbı (batı) vardır ve Türkiye dünyanın şarkındadır.

Şark toplumlarında sevilen adam; bir şeye karışmayan, konuşmayan, sadece verilen işi yapan, sessiz sakin olandır. Görüş bildiren insanlar ukalalıkla suçlanır, televizyonlara çıkıyor ise medya maymunu yaftası yapıştırılır, arkasından konuşulur…

Demokrasisi ve ekonomisi gelişmiş, işsiz sayısı oldukça az, dış ticaret fazlası veren, milli geliri yüksek ülkelerde ise kimseye saygısızlık etmeyen, verilen işi yapmakla yetinmeyip yeni şeyler geliştiren, elini kaldırıp söz isteyen, yerinde söyleyecek sözü olan adamdır saygın olan.

Şark’ta çalan ama çalışan insan hoş görülebilirken, gelişmiş ülkelerde çalışan ama çalmayan takdir edilir. Yaptığı görevin ücretini-maaşını alan neden harama dalsın ki?

“Çalıyor ama çalışıyor” kılıfı nasıl mubah görülebilir? Öte aleme inanıyorsan Allah’tan, ateistsen etikten, deistsen önce Allah’tan sonra da etikten utan… Hem dürüst hem çalışkan olmak çok mu zor? Yarına kalabilen iş kimin yanına kalmış ki?

Bu kapsamın dışında kalıp da dağarcığında bir şeyler olanlar, araştıranlar, sorgulayanlar kabına sığamıyor ve bir tartışmadır başlıyor. İmalı mesajlar boy gösteriyor.

Kişi diyor ki “kafamı bozmayın ayrılır parti kurarım ha…”

Veya kişiye deniyor ki “efendice yerinde otur, ihraç ederiz ha…”

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun yüreği vatana hizmet aşkıyla dolanlara.