Bir kısım sanatçıların gazetecilerle birlikte Oğulpınar Sınır Karakolu’na Mehmetçik’e moral ziyâretinde bulunması, gündemi bir hayli işgâl etti. Eleştiriler çoğalınca Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrâhim Kalın, akıllara ziyân bir açıklama yaptı. 103 sene evvel Çanakkale cephesini ziyâret eden âlim ve sanatkârları, her taraflarından arabesk fışkıran şarkıcı türkücülerle bir tuttu.

2015 yılında, 100 yıl evvel Çanakkale cephesine giden heyeti anmak için TYB’nin düzenlediği programa katıldığım için meseleye bir hayli vâkıfım. O zamanki heyetin ağırbaşlılığı ile şimdiki ziyâretçileri kıyaslamaktan, şahsen utanırım.

1915’de Harbiye Nezâreti, Çanakkale Savaşı’nın milletimize ve dünyâya anlatılması için önce bir edebiyat heyetini; sonra da ilim heyetini cepheye dâvet etti. 28 Haziran-10 Temmuz 1915 tarihleri arasında Ömer Seyfeddin, Hamdullah Suphi, Ali Cânip, Celâl Sâhir, Hakkı Sühâ, Fâik Ali, Enis Behiç gibi edebiyatçılar, cepheyi dolaştılar ve dönüşte intibâlarını kaleme aldılar. Heyette, edebiyatçıların yanında müzisyen ve ressamlar da vardı.

Aynı yıl ekim ayında Suriye, Filistin ve Lübnan’dan gelen 31 kişilik bir ilim heyeti de cepheyi dolaştı. Aralarında şâir, edib ve gazeteciler de vardı.

Heyetler, cepheyi büyük bir ağırbaşlılıkla dolaştılar. Yazdıklarını okuyunca gözyaşlarınıza hâkim olmanız imkânsız.

Her iki heyetteki âlim ve sanatkârlar, özenle seçilmişti.

Meselâ içlerinde, uyuşturucudan hapis yatan yoktu.

Meselâ içlerinde, milletin değerleriyle alay eden çöpçatanlık programı sunan yoktu.

Meselâ içlerinde dansöz yoktu.

Meselâ içlerinde, adı mafyamatik işlere karışmış türkücü yoktu.

Meselâ içlerinde, gencecik fidanlar canını verirken aklını, cildindeki kırışıklara tâkıp gençlik iksiri arayanlar yoktu.

Meselâ içlerinde, fetöcü Taraf gazetesindeyken Çanakkale’yi hafife alan, şimdi de utanmadan 57. Alay’a övgü düzen gazeteci yoktu.

Meselâ içlerinde, 15 Temmuz gecesi arâzi olup, sonra köşelerinde aslan kesilen gazeteciler yoktu. (Hande Fırat’ı tenzîh ederim.)

Dolayısıyla İbrâhim Kalın’ın mukâyesesi bir hayli kalınca oldu. Bu Hollywood usûlü cephe ziyâreti ile Çanakkale’yi kıyaslamak, en başta şehîdlerimize, sonrasında Çanakkale cephesine giden âlim ve sanatkârlara saygısızlıktır. Sanatçı ile sanatkâr arasındaki farkı bilmemektir.

Cumhurbaşkanımızın Çanakkale hassâsiyetine ve İbrâhim Kalın’ın sanat zevkine kefilim. Fakat hayâl kırıklığımızı telâfi etmek yerine, bu Hollywood usûlü asker ziyâretini Çanakkale ile savunmak, bir hayâl kırıklığına daha uğramamıza sebep oldu. Durumu daha da batırdı. Üstelik şimdiki durumum seviyesi, iyice ortaya çıktı.

İbrâhim Kalın, böyle bir savunmayı yapmak yerine, devlet büyüklerini zora sokan bu aklı kimin verdiğini araştırsa daha iyi olur. Arkasından, Lindsay Lohan’ı getirip kamp kamp dolaştıran kriptolar çıkarsa şaşırmayacağım.

Ayrıca bu organizasyona katılan sanatçılar, oğullarının nerede askerlik yaptığını açıklarlarsa samimiyetlerine inanacağız.

KARINCA İLE AĞUSTOS BÖCEĞİ

Bu arabesk sanatçı topluluğunun devlet katındaki itibarını görünce aklıma bir fıkra geldi.

Karınca, bütün yaz çalışmış çabalamış; ağustos böceği ise vur patlasın çal oynasın eğlenmiş.

Kış gelince karıncanın kapısı çalınmış. “Kim o?” deyince, “Benim, ağustos böceği” demiş, kapıdaki ses. Karınca, “Hah şimdi elime düştün!” diye kapıyı açmış. Bir de ne görsün? Ağustos böceği, kürküne sarılmış sırıtıyor:

“Karınca kardeş, buralar pek soğudu. Ben Paris’e gidiyorum da bir isteğin var mı?”

“Var” demiş karınca.” Orada La Fontaine diye bir yazar varmış. Benden çok selâm söyle. Onun .....”