İslam, danışmayı, istişareyi emreder. İstişare ile alınan kararların sonuçlarına katlanmak kolaydır. Kararda dahli olanlar çıkan her sonucu sineye çekmek zorunda kalır.

Ne yazık ki bizde farklı düşünme ,farklı perspektifler sunmanın önü kapatılmıştır. Uzmanlığa önem verilmez, gücü ele geçiren her şeyin doğrusunu kendisinin bildiğini düşünür. Yönetme kibri farklı alternatiflere kulak vermenin önünü tıkar.

Kaç gündür siyasetin gündeminde Kanal İstanbul var. İktidar daha düne kadar dikey yapılaşma ile İstanbul'a ihanet ettik diyordu. Şimdi o ihaneti anlamsız kılacak daha büyük bir dikey yapılaşmaya gidiliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın TV ekranlarında gösterdiği Kanal İstanbul projesi tamamen dikey yapılaşmanın en uç örneklerinden oluşuyor. Dün ihanet olarak görülen bugün asrın projesi olarak takdim ediliyor.

İstanbul'un nüfusu yaklaşık olarak 15 milyon, alt yapısı, trafiği bu nüfusu kaldıramıyor. İstanbullunun hayatı yollarda, trafikte  geçiyor. Bu tip ketlerde nüfus yoğunluğunu azaltmak başta gelen tedbirler arasında yer alırken Kanal İstanbul ile  İstanbul'un nüfusuna yeni milyonlar ekleniyor. Kimse bugün çözülemeyen trafik sorununun yarın  nasıl çözüleceğini düşünmüyor.

Dahası güvenlik sorunudur, bir ülkenin dörtte bir nüfusunun tek bir şehirde toplanması, ekonomisinin o şehirde yoğunlaşması ciddi bir problemdir. Tek bir İstanbul'u düşürmekle Türkiye'yi düşürmek mümkün hale gelecektir. Nitekim uzmanlar güvenlik sorununa dikkat çekerek yeni kanal ile Montrönün tartışılır hale geleceğini, Trakya topraklarını savunmanın zorlaşacağını, su ve çevre sorunları çıkacağını ısrarla belirtiyorlar.  Ancak son yıllarda siyasetini tek bir kişinin istek ve taleplerine odaklayan iktidar bu haklı ikazların hiç birini dikkate almıyor. Karadeniz, ABD'nin hakimiyet kuramadığı denizlerden biri, bunun nedeni Montrö Anlaşması. Yeni kanal bu anlaşmanın dışında kalacağı için ABD'ye Rusya'nın hakimiyet alanı olan Karadeniz'e çıkma imkanı verecek. Bu da başta Rusya olmak üzere komşularla ve Karadeniz'e açılmak isteyen ülkelerle sorun yaşamak anlamına geliyor.

Bütün bu tartışmaların ortaya çıkardığı bir durum var, demokratik yönetimlerde önemli kararlar tartışarak, mümkün olduğu kadar çok mekanizmanın devreye sokulması ile alınır. Vatandaşın  kanaatlerine önem verilir. Diğer seçilmişlerin görüşlerine başvurulur. Gerekirse yerel referandum yapılır. Sonunda ortaya çıkan görüş herkesimin ortak kanaati olarak tatbike konulur. Kanal İstanbul tartışmalarında bu ortaklaşmanın, ortak kanaat oluşturmanın en küçük bir belirtisi yok. İktidar hiç bir hukuki ve toplumsal denetime gitmeden her şeye kendisinin karar vereceğini, iktidar olmakla her istediğini yapma hakkını elde ettiğini sanıyor. Halbuki İslami tavır meşverettir. Peygamberimiz toplumu ilgilendiren meselelerde -vahiy alan- biri olmasına rağmen topluma sormayı ihmal etmemiştir. Bunun en bilinen örneği Uhut Savaşıdır. Peygamberimiz Medine'de kalarak savunma savaşı verilmesini istemiş, sahabe Uhut'a çıkarak müşrikleri karşılamayı arzulamış, Peygamberimiz de çoğunluk görüşüne uymuştur.

Bu meselenin çözümü de halkın devreye sokulmasıdır. Madem halkın hayrına olacak o zaman bir referandum yoluyla İstanbullulara sorulabilir. Eğer projenin çevresindeki arsalar birilerine şimdiden peşkeş çekilmediyse çıkış yolu budur!