Makaleye isim olan bu başlığı daha iyi anlamak için savaşla ilgili bazı soruları irdelemek isabetli olacaktır. Evet, bu savaş bize ne kazandırdı, neleri değiştirdi ve bizler için nelerin yapılmasını elzem kıldı? Hemen vurgulamak gerekiyor ki, konunun perde arkası hem Azerbaycan’ı, hem Türkiye ve Türk dünyasını hem de bölgesel ve global güç aktörlerini alakadar etmektedir.

Şöyle ki, bu savaş Sovyetler’in çöküşünden sonra bağımsızlığını kazanmasına rağmen yönetimdeki hain idarecilerin oluşturduğu örgüt hüviyetinden Azerbaycan’ı kurtararak onu devlet hüviyetine kavuşturdu. Şimdi olaya bu zaviyeden bakılmazsa “Boz Kardinal Lakaplı” Ramiz Mehtiyev ve onun Azerbaycan’ı ahtapot gibi sarıp, devlet yapısını yıllarca felce uğratmış hain yapılanmasını kimse anlayamaz. Zira gelişen olaylar bir daha gösterdi ki, yıllarca Aliyevlerin keskin kılıcı olmuş Mehtiyev yapılanması Rus ve Ermeni “abilerinin” isteği ile son bir kaç yıldan beri de kendi sahiplerine karşı bilenmiş oldu. Özellikle de baba Aliyev’den sonra ülkeyi tam bir mafya kanunları veya terör örgütü kuralları ile yöneten bu yapı ülke içinde yıllarca Rus şovenizmi ve ermeni faşizminin ortağı olacak kadar cinayet ve hainliklere imza attı.

İşte bu sebepten bağımsızlığına rağmen Azerbaycan uzun yıllar devlet olma vasfından daha ziyade örgüt hüviyetine mahkûm edildi. Bu savaş hazırlıkları, gelişen hadiseler ve oluşan zorunlu global konjonktür karşısında kendi konumu da kritik bir sürece giren İlham Aliyev’in doğru bir çizgide saf belirlemesi ise çok şeylerin seyrini değiştirdi. Hiç şüphe yok ki, oğul Aliyev’in bu tutumu önemli bir olay gibi tarih sayfasında yerini alacaktır.

Evet, bu savaş hem de bir kaç asırdan beri Rus şovenizmi ve Ermeni faşizmi tarafından aşağılık kompleksine mahkûm edilmiş Azerbaycan’ın bu melanet zincirlerini kırmasını sağladı. Bu savaş Azerbaycan için kimin dost, kimin düşman olduğunu belirledi. Bu ise stratejik bir konuma sahip Azerbaycan’ın milli ideolojisini belirlemesi açısından çok önemlidir…

Aynı zamanda bu süreç bölgenin önemli aktörlerinden olan Rusya’nın da artık toplumsal algı mekanizmalarını ve siyasal mefkûresini yenilemek zorunda olduğunu ortaya çıkardı. Zira deli Petro’nun “Sıcak denizlere inme hedefi” uğruna Türkiye ve bölge ülkelerini düşman belleyerek, oluşturduğu tampon devlet olan Ermenistan üzerinden, onlara karşı husumet politikası izlemek artık Rusya için bir yarar sağlamamaktadır. Tam tersine, asırlardır sırtına yüklediği Ermeni kamburu artık Rusya için taşınması zor bir yüke dönüşmüştür. Kullanım süresini doldurmuş olan bu çağ dışı politik anlayış maalesef uzun sureden beri Rus devletini ve Rus halkını uçuruma doğru sürüklemektedir. Burada ilginç olan şey ise, bu anlayışı sürdürenlerin devlet yönetimine sızarak Rus halkını ve devletini kendi amaçları için kullanan gayri Ruslar ve özellikle de Ermeniler olduğudur. Oysaki Rusya’nın istikbali önemli ölçüde TURAN birliği ile uyumdan geçmektedir.

Ayrıca bu savaş vesilesi ile Türkiye, Azerbaycan ve zor gün dostu olan Pakistan kardeşliği üzerinden Türk dünyası ve TURAN ülküsünün temelleri atılmış oldu. Bu anlamda başlangıç olarak acilen Azerbaycan ve Türkiye’nin Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlıkları arasında müttefiklik protokolü veya benzeri mekanizmaların hazırlanması gerekmektedir.

Evet, bu savaş bir daha gösterdi ki, yeni bir medeniyetin temelleri atılıyor. Selçuklu ve Osmanlıdan tevarüs eden bir medeniyet. Adaletin, barışın ve kardeşliğin medeniyeti. Lakin bu medeniyetin temelleri üzerine bina edilecek olan yapının malzemeleri konusunda Türk ve İslam dünyasının bulması ve üretmesi gereken daha çok şeyler var. Hem fikri, hem ekonomi, hem kültürel alanlarda. Kısacası hayatın bütün alanlarında...