Kazakistan'da yaşanan protesto ve şiddet eylemleriyle ilgili Ankara Büyükelçisi Abzal Saparbekuly, "Eylemlere 'barışçıl protesto' diyenler, iki genç askerin kafalarının kesildiğini bilsinler" dedi.

Kazakistan'da akaryakıt zamlarına karşı başlayan protestolar, kısa bir süre içerisinde ülke genelinde şiddet eylemlerine dönüştü. En az 164 kişinin hayatını kaybettiği olaylarda onlarca kamu binası ateşe verildi ve silahlı çatışmalar yaşandı.

Kazakistan yönetimi, SSCB'nin dağılmasından sonra yaşanan bu en şiddetli eylemleri 'terör faaliyeti' olarak nitelendirirken, hükümetin aynı zamanda kurucusu olduğu Kolektif Güvenlik Anlaşma Örgütü’ne (KGAÖ) yaptığı çağrının ardından ülkeye barış gücü konuşlandırma kararı alındı.

Eylemler, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en çok konuşulan konular arasında yer aldı. Eylemlerin çıkış noktası, yaşanan çatışmalar ve barış güçlerinin müdahalesi başlıklarında ülke kamuoyunda önemli tartışmalar yaşandı. Kimileri, yaşanan eylemlerin ‘yalnızca bir halk hareketi’ olduğunu iddia ederken, kimileri de yaşanan çatışmalara ve ‘renkli devrim’ olasılığına dikkat çekti.

KGAÖ Barış Güçleri’nin Kazakistan’a konuşlandırılması ve Kazak güvenlik güçlerinin ‘terörle mücadele’ operasyonları sonucunda, ülke genelinde yaşanan eylemler şu an için sona ermiş durumda.

Öte yandan, devam eden soruşturma kapsamında, eylemlere katıldığı tespit edilen ‘radikal İslamcı’ militanlara yönelik operasyonlar da düzenlendi.

Yaşanan protesto ve şiddet eylemlerine ilişkin tartışmalar gündemdeki yerini korurken, ülkenin son bir haftalık ‘tarihi’ sürecini Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisi Abzal Saparbekuly, Sputnik’te Erkin Öncan'a şöyle anlattı:

Kazakistan’da bir süredir devam eden ve kısa süre içerisinde şiddet eylemlerine dönüşen protestolarla ilgili olarak, Türkiye kamuoyunda en çok tartışılan konulardan biri, protestoların çıkış noktasıydı. Eylemlerin akaryakıt zamlarına karşı başladığı biliniyor. Eylemlerin ‘haklı bir zeminden yola çıktığı, ancak daha sonra manipüle edildiği’ yorumu sizce doğru mu?

Doğru. Kronolojik olarak şöyle sıralayabilirim. Bilindiği gibi, 2 Ocak 2022 tarihinde Kazakistan'ın batısındaki Mangistau bölgesinde, sıvılaştırılmış petrol gazı fiyatlarındaki (LPG) artışa karşı yerli nüfus tarafından itirazlar barışçıl gösteriler şeklini aldı ve böyle devam etti.

Protestocuların, gazın zamdan önceki seviyesine indirilmesi ve diğer sosyal-ekonomik taleplerine, Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayevin talimatıyla, derhal yanıt verildi ve gaz fiyatlarını düşürmek için önlemler alındı. Bunun yanı sıra, önemli gıda ürünleri, yakıt ve kamu hizmetleri için fiyat artışlarına 180 günlük moratoryum (erteleme) getirildi.

Bununla birlikte daha önce kanunsuz protesto sırasında aleyhinde idari yaptırımlar uygulanan tüm vatandaşların cezadan muaf tutulmasına karar verildi.

Mangistav bölgesindeki protestocuların talepleri karşılanırken, ülkenin diğer büyük şehirlerinde de benzer taleplerle gösteriler başladı. Buradaki önemli husus şu; başta diğer bölgelerde herhangi bir eylem düzenlenmezken, medyada Mangistav'daki protestocular için ülkenin en büyük şehri olan Almatı ve Şımkent'te destek çağrıları yapılmaya başlandı. “Almatı nerede?”, “Şımkent neden sessiz?” gibi…

4 Ocak 2022 tarihinde Cumhurbaşkanı Tokayev, gaz fiyatlarındaki artışa karşı yapılan eyleme katılan vatandaşlara provokasyonlara kapılmamaları ve karşılıklı güven ve diyalog çağrısında bulundu. Tokayev ayrıca, Kazakistan Hükümetine ve yerel yetkililere, vatandaşların hak ve özgürlüklerine saygı temelinde diyalog yoluyla barışçıl çözümler bulma talimatı verdi.

Böylece Tokayev daha önce ortaya koyduğu gibi ‘Halkını Duyan Devlet’ kavramı altında hareket edeceklerini teyit ederek, diyalog yoluyla anlaşmazlıkları çözmek için açık bir siyasi irade ve istek gösterdi.

Ancak maalesef, bazı büyük şehirlerdeki protestolar provokasyonlara yol açtı ve bölücü, radikalizm yanlısı kişiler ve bazı suç unsurları tarafından şiddet eylemlerini tırmandırmak için kullanıldı. Bu provokasyondan zararlı çıkan, barışçıl niyetlerle hareket eden halk oldu.

Ne yazık ki, Almatı ve diğer bazı bölgelerdeki barışçıl gösteriler hem yerli hem de yabancı terörist gruplar tarafından gasp edildi ve başta Almatı olmak üzere birçok şehirde yağmalama, tecavüz ve kitlesel şiddet eylemleri yaşandı.
Durumun keskin bir şekilde ağırlaşması karşısında ise, Cumhurbaşkanı Tokayev, derhal Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanlığı görevini üstlendi ve ülke genelinde olağanüstü hal ilan etti.

Tüm bu çabalara rağmen, protestolar ülke genelinde şiddetin daha da tırmanmasına, idari binalara, askeri üslere ve sivil tesislere yönelik ayaklanmalara ve saldırılara, Almatı havalimanına, yerli ve yabancı uçaklara el konmasına, silah depolarının boşaltılması ve bir sürü istenmeyen terör eylemlerine neden oldu. Bu durum, faillerin yüksek düzeyde hazırlık ve koordinasyon içerisinde olduklarını gösteriyor.

Demokratik bir toplumda hiçbir protesto veya gösteri, kolluk kuvvetlerinin saldırıya uğramasını ve öldürülmesini haklı göstermez.

Son verilere göre, 18 kolluk kuvveti aşırılık yanlıları ve teröristler tarafından öldürüldü. 700'den fazla polis memuru, askeri personel ve 1000’den fazla kişi yaralanıp hastaneye kaldırıldı. Ne yazık ki, siviller arasında da kayıplar var, tam sayısı netleştiriliyor. Eylemlerden ülke genelinde 1.270 iş insanı etkilendi, 100'den fazla alışveriş merkezi ve banka yağmalandı. Polisin 500'den fazla aracı ve ekipmanı hasar gördü ve yakıldı.

Aşırılık yanlılarına ‘barışçıl protestoların bir parçası’ diyenler, dizlerinin üzerinde duran iki genç askerin kafalarının kesildiğini bilsinler. Bunu sıradan suçlular yapamaz.

Teröristler ayrıca ambulans ekipleri ve itfaiyeciler dahil olmak üzere ilk yardım ekiplerine saldırdılar. Bu sırtlan saldırısının caydırılmasında hayatını kaybedenlerin ebeveynlerine ve ailelerine en içten taziyelerimi iletiyorum.
Bütün bunlar olurken Cumhurbaşkanımızın, huzursuzluğun önlenmesi için acil tedbirler alması gerekiyordu. Böylece, ülke genelinde olağanüstü hal ilan etti.

Editör: TE Bilişim