Devletin varlık sebebi adalettir. Adaleti gerçekleştiremeyen bir devlet varlık sebebini kaybeder.

Ana muhalefet partisi lideri 3 gündür elinde Adalet yazılı bir pankartla eylem yapıyor. Bir parti lideri bu noktaya gelmişse oturup  düşünmek gerekiyor.

Bu reaksiyonu sadece Berberoğlu davasıyla ilişkilendirmek bizi yanıltır. Bu, aylar,yıllar süren bir birikimin neticesi...  Üstelik, CHP lideri bu düşüncesinde yalnız da değil. Toplumun büyük bir kısmı yargıya güvenmiyor. Geçen yıl Yargıtay başkanı   Cirit de, bu güven kaybını itiraf etmiş, yargıya güvenin yüzde 70'lerden yüzde 30'lara düştüğünü söylemişti.

Bu noktaya durup dururken gelinmedi. Balyoz,Kafes,Ergenekon ve FETÖ davalarında yargının verdiği fotoğraf  pek iç açıcı değil. En kötüsü, tasfiye edilen kadroların yaptığı hataları yeni gelenlerin de tekrar etmesi.  Verilen  bir çok karar, kamuoyu baskısı yüzünden alelacele değiştirildi. Kararlarını siyasete ve kamuoyuna endeksleyen bir yargı asla adaleti gerçekleştiremez.

Bir kaç hafta önce Atilla Taş ve arkadaşları ile ilgili verilen kararı hatırlayın; önce tahliye edildiler, sonra sosyal medyada organize tepkiler gelince, daha hapishane kapısından dışarı  bile çıkmadan yeniden tutuklandılar. Mahkeme onları tahliye ederken de tutuklarken de -aynı delillerle-hareket etmişti.

Berberoğlu davasında da benzer bir gariplik var; aynı haberi yayınlamaktan yargılanan Can Dündar 5 yıl,Berberoğlu 25 yıl ceza aldı. Aynı eyleme farklı cezaların verilmesi,cezaların belirlenmesinde eylemin değil, kişinin ön plana alındığını gösterir. Bu da amiyane tabirle, adamına göre ceza anlamına gelir. Bu bakımdan, cezalar somutlaştırılırken yargının her türlü etkiden azade karar vermesi ve  daha dikkatli  olması  gerekir.

Aşınan,dip yapan güven duygusunun tek sorumlusu elbette yargı mensupları  değil.Baskıcı siyaset anlayışı yargıçları vicdanlarıyla karar veremez hale getirmiştir.Siyaset kurumunun hoşuna gitmeyen kararlar veren hakimler,kararlarının daha gerekçesini bile yazmaya vakit bulamadan kendilerini ya kapının önünde bulmakta, yahut tenzili rütbe ile sağa sola sürülmektedir. Hapishane ile sürülmek arasında kalan hangi hakim doğru karar verebilir?

Türkiye zor bir süreçten geçiyor.Bu tip kararlar,  işini daha da zorlaştırmaktan başka işe yaramaz.Toplumun büyük kesimi kendini tehdit altında hissediyor.Sağ-Sol-Ülkücü-Milliyetçi-Ulusalcı ayırımı yapılmadan hemen her kesimden insanın FETÖ'den içeri alınması  sanılanın aksine FETÖ'ye zarar vermekten çok, onun işine yarar.Yargı'nın siyasallaştığı ve mağduriyetlere sebep olduğu iddialarına haklılık kazandırır.Uluslararası platformlarda Türkiye'yi zor durumda bırakır.

Demokrasiler özgürlükçü rejimler olmalarına rağmen,demokrasiyi yıkma,ortadan kaldırma yönündeki çabalara yol vermezler.Bugün  demokrasiye yönelik eleştirilerin başında, terör ve şiddeti cezalandırmakta yavaş kaldığı iddiaları geliyor.Her toplum düzeninin aksaklıkları vardır. Önemli olan, bu eksiklerin demokrasinin,temel hak ve hürriyetlerin özüne zarar vermeden giderilmesidir. Demokrasi ancak hukukla,bağımsız yargı ile var olur.Darbeye teşebbüs eden,içten içe devleti çürütenlere karşı elbette en etkin şekilde mücadele edilecektir. Ancak, bu yapılırken torbanın içine herkesi koymak  bu mücadelenin -inandırıcılığını-gölgeleyecektir.Kılıçdaroğlu'nun eyleminin toplumda makes bulmasının sebebi budur. Evet,bu ülkede bir terör ve ihanet sorunu vardır,ama  bu ülkede bir adalet sorunu da vardır. İktidar hiç bir komplekse kapılmadan  bu yakınmayı görmeli ve gereken tedbirleri almalıdır.