Kredi derecelendirme kurumlarından Morgan Stanley gelişmekte olan piyasaları altı faktör üzerinde değerlendiriyor…

Aşağıdaki faktörlerle ”Fragile Five” yani "Kırılgan Beşli" denilen en riskli gelişmekte olan ülkeler sıralamasına ulaşılıyor.

1-Cari işlemler dengesi

2-Döviz rezervleri

3-Dış borç oranı

4-Devlet tahvillerine yabancı ilgisi

5-ABD doları toplam dış borç

6-Enflasyon ve reel faiz oranı farkı

Bu faktörlere bakılarak ülkelere puan veriliyor.

Ülkeleri cari işlemler dengesi en olumsuza göre sıralarsak;

1.Türkiye

Daha sonra;

2.Güney Afrika

3.Endonezya

4.Meksika

5.Kolombiya geliyor…

Türkiye’nin grubundaki ülkeler ne yazık ki; Güney Afrika gibi kronik cari açık sorunu ve tasarrufu kıt olan, dışa bağımlı gariban ülkeler…

Yüksek cari açığı olan gelişmekte olan ülkelerin cezbedici yeni hikayeleri olmalı ki; artık kronikleşmiş olan cari açıklarını kapatacak yabancı para girişleri yaşansın.(Dışa Bağımlılık Sendromu)

Türkiye ise; hiçbir ekonomik getirisi olmayan, saçmasapan bir referandum hikayesi ile uluslararası arenaya çıkıyor…

Deniyor ki; tek adam istikrar getirecek.

Kime getirecek ?

“Kırılgan Beşli”nin lideri zaten Türkiye değil mi !

Liderliği bu konuda kimseye kaptırmadığımız halde, Türkiye’de herşey iyi de, sorun sadece siyaseten “çift başlılıkmış” gibi bir gündem oluşturuldu.

Referandumdan sonra “Evet” çıkınca, sanki her şey düzelecek !

Oysa ki; sorun siyasi referandum falan değil, sorun çok daha büyük !

Sorun; hükümetin süregelen tüketime yönelik politikaları sonucu, ekonomik yapısal değişiklikleri yapmamasından dolayı, mevcut ekonomik yapının iflasıdır.

Referandum sonrası, piyasa yapıcılar iki senaryo fısıldamaya başladılar…

1.Senaryo: Evet çıkarsa; piyasalar rahatlar.

2.Senaryo: Hayır çıkarsa; piyasalar karışır.

Benim öngörüme göre; tek senaryo var !

Evet de çıksa hayır da çıksa sonuç değişmeyecek; bu ekonomik yapıyla sistem artık sürdürülemez olduğundan, para ve sermaye piyasaları ciddi anlamda eşzamanlı türbülans yaşayacak…

Ama er, ama geç, yani “ekonomik kriz” kaçınılmaz !

Bu konuda eleştiri riski alarak tarih de verdim; 2017 temmuz ayından sonra her an krizin derinleşeceğini öngörüyorum…

Kırılma ve peşinden türbülansın bahanesi “iç veya dış” her türlü nedenler olabilir.

2001 şubat krizinde MGK toplantısındaki “anayasa kitapçığı krizi” bahane edilmişti.

Oysa ki; gerçek neden siyaset falan değildi, anayasa kitapçığı hiç değildi, krizin arkasında finansal sistemin geçmişten gelen artık “tedaviye cevap veremeyen” ağırlaşmış hastalığının tezahürü vardı.

Şimdi ki hastalığın tezahürü bana göre daha da şiddetli olacak, tetiklenmek için  “küçücük bir bahane” bekleniyor…

Unutmayınız, her kriz mutlaka çözümü yolunu da kendi koşullarına göre üretir.