Radikal ,köktenci tutum her zaman doğru değil. Temel değerlerde tavizsiz olmak doğru ama günlük siyasette tek bir doğru varmış gibi hareket etmek,uzlaşmaya,anlaşmaya kapalı olmak yanlış.

Kavga siyasetinin hakim olduğu coğrafyalarda bir uzlaşma kültürü gelişemiyor. Politik kimliğini kavgalı bir zeminde elde eden,sonuna kadar kavgacı bir tutum takınıyor. Daha barışçıl zeminlerde siyasal kimliğini edinenler ise tam tersine daha uzlaşmacı, daha toleranslı olabiliyor.

Türkiye’nin son elli yılı kavgalarla geçti. Bunu basının attığı manşetlerde de görmek mümkün.Her dönem hain ilan edilen,aşağılanan,horlanan bir kitle muhakkak var. Siyaset onlar ve bizler üzerinden yürüyor. Onlar, bütün kötülüklerin,çirkinliklerin kaynağı olarak görüldükleri için her türlü kötü muameleyi de hak etmiş oluyorlar. Onlar ve biz ayrımı her türlü uzlaşmayı,anlaşmayı,tokalaşmayı imkansız hale getiriyor.

Günümüzde siyaset yapanlar da siyasi kimliklerini böylesi ortamlarda edindiler. Onun için farklılığa,renkliliğe bir türlü tahammül edemiyorlar. Tekçi dünya görüşü kendi şablonlarına uymayan herkesi dışlayıp,kapı önüne atıyor. Dikkat edin dışlama politikası en çok ideolojik hareketlerde var. Kanatlarda yer alan siyasi oluşumlar kendilerinden olmayanlara mesafe koyarken daha merkezde ve ortada olan partiler daha kucaklayıcı birleştirici bir siyaset izleyebiliyorlar. Uç partilerin siyasette baskın hale gelmeleri biraz da merkez partilerinin çöküşü ile ilgilidir. Uçlar arasında köprü görevi yapan merkez partiler çökünce, farklı kimliklere mensup kişi ve siyasetleri birbirlerine yaklaştırmak da mümkün olmuyor.

Bu politik duruş Türkiye’ye çok zarar verdi,hala da veriyor. Uçta olmak veya uçta görünmek bir meziyet değil,daha çok bir tahammülsüzlük ve dar görüşlülük biçimidir. Geçen gün kendisiyle birkaç hafta önce röportaj yaptığım bir alevi dedesi beni aradı. Hal hatırdan sonra, biraz önce TV de gördüm, bugün rahmetli Türkeş’in ölüm yıldönümüymüş, başınız sağolsun dedi. Halbuki, 12 Eylül’den önce, ne kadar birbirimizin uzağına savrulmuştuk. Siyasi atmosfer neredeyse bizi hasım haline getirmişti. Hangisi doğru, birbirimize hiç ulaşamayacak kadar mesafe mi koymak, yoksa böyle duygu ve acıları paylaşmak mı?

Milliyetçilik toplumu bir bütünleştirme doktrinidir.Kimlik parçalanmalarının,ideolojik kabileleşmenin milli bünyeyi kemirmemesi için mümkün olduğunca yapıştırıcı,yatıştırıcı bir dil kullanır. Milliyetçilik, milleti odağa aldığı için onun bütünlüğünü örseleyecek söz ve davranışlardan kaçınır. Bugün öyle bir mentaliteden yoksunuz. Bırakınız başkalarını, kendi içimizde bile bütünleştirici olamıyoruz. Onlarca milliyetçilik anlayışı var,renkli bir toplumda bu gayet normal. Anormal olan hayata aynı kriterlerle bakanların farklı, kimi düşünce ayrılıklarından dolayı birbirlerini çerçeve dışına iten bir ideolojik duruş sergilemeleridir. Tavizsiz görünmek uğruna milliyetçilikten taviz verdiğimizin farkında bile değiliz.