15 Temmuz darbe girişimden sonra çok ilginç bir gelişme başladı. 12 Eylül’den evvel Türkiye’yi Rusya’nın uydusu yapmaya çalışan bir takım sol gruplar, durumdan vazife çıkarma peşine düştüler. Darbe girişimini dindar bir grup yaptı ya bunu, “Dindarlar, laik Cumhuriyetin düşmanıdır”a döndürmeye çalışıyorlar.

Darbeye kalkışanların referansı İslâm değil, Amerika olduğu hâlde irticâ yaygarasına başladılar.

Tuhaf yazılar yayınlandı, o günlerde. Dîni kullananlar şöyle olsun, böyle olsunmuş. Kafa kesme kurgusu yaptılar; boşa çıktı. Tankları durduran insanları, Menemen’de Kubilay’ı şehîd eden kirâlık kâtillere benzetmeye kalktılar.

Bunu yaparken, her zamanki gibi Kemalizm kamuflajı giydiler. İşin kötü tarafı, sağ cenâhdaki Kemalistlerden de destek aldılar. Sakallı, çarşaflı, cübbeli insanların Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışmadığını yazan MHP'li bir yazar hatırlıyorum. (Aynı yazar şimdi İttifakçı oldu) Bahsettiği insanlar, darbe gecesi sokaklara dökülüp darbeye engel olmuştu oysa. Fetö bahânesiyle sakallı, çarşaflı, cübbeli insanların îcâbına bakılmasını istemek, nasıl bir din düşmanlığıdır? Fetöcülerin hocasında bile sakal yok.

Hani meydanı boş bulsalar mahkemeler kurup, Cumhuriyet düşmanı bahânesiyle dindar insanları sallandıracaklardı. O derece iştahları kabarmıştı.

Kısacası darbeye engel olan insanları, Hacı Fettah yapma oyunu başlamıştı. Hem solcu hem sağcı Kemalistler el ele verdi, darbeyi durduran kahramanları sindirme peşine düştüler. Bir de ekrana Vatanım Sensin diye kimyası bozuk, Yunan sevici bir Kemalist sol dizisi sürüldü. Hiç zıplamayın, Hilâl’i Leon’a âşık etmek Yunan seviciliktir. Bir sahnede sol yumrukların havaya kalktığını bilmem fark ettiniz mi? Allah akıl fikir versin!

Son zamanlarda bambaşka bir oyun sahneye kondu. Ortalık toz dumanken aradan sivrilip çıkma derdine düşen Rusçular var. Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşmasına acâyip seviniyorlar. Ha bire Amerikan emperyalizmini yazıyorlar. Sanki Rusya emperyalist değil. Sanki Rusya ezeli düşmanımız değil. Sanki Rusya, Türk dostu... Erdoğan üzerinde etkili olmak için ara sıra Ak Parti ve Erdoğan’ı öven yazılar yazıyorlar.

Bir ara kriptolarla ilgili çok iyi haberler yapıyorlardı. Şu sıra kestiler. Duyduğuma göre uzlaşmışlar. Peli-kancıklarla çıkarda birleşmişler. Başka türlüsü olamaz zâten. Bir de utanmadan FETÖ ile mücâdele ettiklerini söylüyorlar. Fakat çıkarları için kriptolarla ateşkes ilân edebiliyorlar.

Bu solcu tâifenin en büyük silahı elbette Atatürkçülük. Gûya her şeyi, laik Cumhuriyeti korumak adına yapıyorlar. Satır aralarına öyle şeyler sıkıştırıyorlar ki anlatamam. Meselâ, Nâzım Hikmet’in hapse girmesinden Atatürk’ün haberi olmadığı, duyunca çıkarttığı yalanını yazabiliyorlar. Nasılsa araştıran yok.

Ulusalcılık adına bunlara destek veren milliyetçiler var. Milliyetçi diyorum ama bildiğiniz solcu oldular. Kemalizmin, Türkçüleri silindir gibi ezip geçtiğini kapatmaya çalışıyorlar. Nihal Atsız gibi Türkçülerin rejime isyanını örtbas etmek için 3 Mayıs 1944’den geriye gitmiyorlar. Çünkü andımızı yazan adamın, niçin Atsız düşmanı olduğunu îzâh edemezler.

Yukarıda da dediğim gibi bu solcuların en büyük silahı Atatürkçülük. Oysa Atatürk, meşhûr Eskişehir nutkunda Komünizm ve Rusya hakkında düşündüklerini açık seçik söyledi. Her görüldüğü yerde ezilmesi gereken bir illet olduğunu vurguladı. Böyle söylemediğini iddiâ edenler var. Yalan! Dönemin gazeteleri bile konuşmanın bâzı yerlerinin örtüldüğünden şikâyetçiydiler. Örtenler, muhtemelen Rusçulardı.

Diyelim ki Atatürk, bu cümleyi söylemedi. Fark etmez. Konuşmasının ana fikri, Rusya karşıtlığı.

Hadi diyelim ki böyle bir konuşma da olmadı. 1938 Haziranında tutuklanan ve sintinenin dibinde işkence gören; sonra uzun yıllar hapis yatan Nâzım Hikmet, Kemal Tâhir, Hikmet Kıvılcımlı ne olacak?

Bütün bunları, mezkûr Rusçular bizden iyi biliyorlar ama Kemalizm gömleği giyinerek meşrûiyet sağlıyorlar. İyi biliyorlar ki bu millet, Moskofu da Moskoftan yana olanı da sevmez.

BOZKURT’A TUZAK

Yazılarımı tâkib edenler, ülkücülerin dönem dizileriyle nasıl karalandığı üzerinde durduğumu bilirler. Bu dizilerin yapımcı ve senaristleri 68 solcuları ve onların peşinden gelenler. 12 Eylül öncesindeki intikamlarını böyle aldılar. Yâni ülkücüleri dizilerde küçük düşürüp geçmişin bütün suçunu onlara yükleyerek. Solcular, cici vatan evladı; ülkücüler, katil, kaba, faşistler..

Size çok ilginç bir örnek vereceğim.

Fransa yapımı Kurtlar İmparatorluğu diye bir film var. Filmde bozkurtlar, terör örgütü üyesi olarak gösteriliyor. Açık olarak ülkücüler denmiyor. Bozkurt işâreti ve Türkeş’in cenâzesinden durum anlaşılıyor. Filmdeki liderleri İsmâil Kutsî, küçük çocukları dağa kaçırıp terörist yapmak dâhil, her türlü pis işi yapıyor. Hattâ sübyancı olduğu çağrışımı da var. Elinde de tesbih...

Ülkücülerin poşulu, şalvarlı teröristler olarak gösterilmesi, hattâ “Zamanın Kumları” filmindeki haşhâşîlere benzetilmesi bir yana, filmde Fransa’ya göçen Türklerin hâli de içler acısı. Türk mahallesi, çok korkunç. Kaçak Türkler, fârelerle içiçe çalışıyorlar. Bütün bu mekânlarda Türk bayrağı ve hilâl şeklindeki kolyeler, seyircinin gözüne sokuluyor. Yâni Türk bayrağı ve hilâl, kötülüğün sembolleri. Anlayacağınız, filmin hedefi, Türk-İslâm ülkücüleri.

Ülkemizde çocukları küçük yaşta dağa hangi örgütün kaçırdığı gerçeği ortada. Filmin uyarlandığı “Kurtlar İmparatorluğu” romanını yazan Jean-Christophe Grange’ın, böyle bir kurguyu direk PKK üzerine yapması gerekirken ülkücüleri seçmesi, garip bir durum. Hem de ülkemizde dönem dizileriyle ülkücülerin kâtil, terörist gösterilmeye başlandığı bir dönemde böyle bir romanın yazılması, zamanlama olarak çok ilginç bir tesâdüf doğrusu.

Grange, romanı yazmadan evvel Türkiye’ye gelip bâzı solcu yazarlarla görüşmüştü. İşte elin oğluna ilham veren bu yazarlar, bugünlerde yine Rusçuluk peşindeler.

Başarırlar mı? Asla!

Ülkücüler, bu memlekete sevdâlı. Ne onlar gibi Rusya’ya ne peli-kancıklar gibi Amerika’ya...